Gelecek Partisi’nden ‘Koronavirüs ile mücadelede kriz yönetimi’ manifestosu

Gelecek Partisi, 14 maddelik bir “temel ilkeler” listesi hazırladı. İşte o maddeler ve ayrıntıları:

Gelecek Partisi’nden ‘Koronavirüs ile mücadelede kriz yönetimi’ manifestosu

Covid-19 (Koronavirüs) ile mücadelede kriz yönetimi nasıl olmalı? Gelecek Partisi, 14 maddelik bir “temel ilkeler” listesi hazırladı. İşte o maddeler ve ayrıntıları:

 

1. Toplumun her kesimi ile empati yapılmalı ve duygudaşlık geliştirilmelidir!

-Kriz şartlarında her bir bireyin hem en öncelikli görevi hem de en temel ihtiyacı empati ve duygudaşlıktır.

-Özellikle kriz yönetimi yürütenler empati ve duygudaşlık üzerinden geniş halk kesimleri ile psikolojik bir güven hissi oluşturmak zorundadırlar. Krizin başlangıcından sonra bir haftayı aşkın bir süre  Sağlık Bakanı dışında  başta sayın Cumhurbaşkanı olmak üzere uzun süre hiçbir yetkilinin halka hitap etmemiş olması duygudaşlık bağının kurulmasını geciktirmiştir.

-Toplum kesimleri sıkıntı yaşarken rahat tavırlarla yapılan konuşmalar ya da toplantılar zannedildiği gibi paniği azaltmamış, aksine yöneticilerin krizin çapından habersiz olduğu algısı oluşturmuştur.

-“Evde kalın diyorsunuz ama ben nasıl karnımı doyuracağım?” diyen bir TIR şoförünün dinlenmesi, kendisiyle empati yapılması gerekirken göz altına alınması krizi yönetenlerin halk ile duygudaşlık kuramadığının çarpıcı bir örneğini oluşturmuştur.

2. İletişime açık olunmalı, her türlü görüşün ve eleştirinin dikkate alındığı gösterilmelidir!

-Kriz süreçlerinde tek yönlü propaganda değil etkileşime açık bir iletişim stratejisi uygulamak gerekir.

-Kriz ile ilgili bilgilerin açık ve şeffaf bir şekilde paylaşılması güven oluştururken bilgilerin saklandığı kanaati önce söylentilerin, sonra da güvensizlik ve panik ortamının yaygınlaşmasına yol açar.

-Kriz sürecinde katkı verenlere şüpheyle, eleştirenlere öfkeyle yaklaşmamak gerekir, aksine en muhalif olana bile teşekkür etmek toplumsal dayanışma psikolojisini tahkim eder.

-Sağlıklı bir iletişim için toplumu kuşatıcı bir siyasi söylem dili benimsemek; gerekçe ne olursa olsun ötekileştirmeden ve dışlamadan uzak durmak şarttır.

3. İlgili bütün taraflar sürece katılmalı ve sorumluluk paylaşılmalıdır!

-Kriz toplumun her kesimini kapsıyorsa, çözüm de her kesimi içine almalıdır.

-Bu bağlamda Cumhurbaşkanı başkanlığında yapılan kriz toplantısına muhalefet liderlerinin ve bazı meslek kuruluşlarının çağrılmaması yanlış olmuştur.

-Merkezi yönetim ile yerel yönetimler işbirliği içinde çalışmalıdır; böylesi bir dönemde kimse kimsenin hasmı ya da rakibi değildir.

-Devlet bizzat yardım kampanyası yürütmemeli ve bütçe kaynakları ile halka doğrudan destek sağlayarak ekonomiyi canlandırıcı tedbirler almalıdır. Nihayetinde devlet kampanyasına katkıda bulunanlar bunu vergi matrahından düştükleri için yardımlar vergi düşüşü anlamına da gelmektedir.

-Yardımlar ilgili kurumlar, yerel yönetimler ve STK lar üzerinden insandan insana yapılmalıdır.

-Merkezi yönetim bu faaliyetleri denetlemeli ama engellememelidir.

-Yardım kampanyaları üzerinden süren engellemeler ve tartışmalar zaten kırılgan olan toplum psikolojisini olumsuz etkilemiştir.

4. Sürece noktasal bir kriz yönetimi mantığı ile değil sistem mantığı ile yaklaşılmalıdır!

-Bu sorun sadece Sağlık Bakanının açıklamalarına bağlı bir süreç olmaktan çoktan çıkmıştır. Bütün bakanlıkları ve ilgili kurumları kuşatan bir süreç yönetimi gerekmektedir.

-Gittikçe kapsamı genişlemekte olan krize bütüncül bir strateji ile yaklaşılmalıdır.

-Bir örnek olarak bizim teklif ettiğimiz Korona tahvilinde olduğu gibi kaynak, kullanım alanları, kullanım yöntemi, hedef kitle ve denetleme süreçleri açık bir şekilde ortaya konmalıdır. Birbirinden kopuk noktasal tedbirler bütüncül bir katkı sağlayamazlar.

-İllerde Pandemi kurulları oluşması doğru bir adımdır. Ancak kurullara sorunla ilgili tüm kurum ve kişilerin katılımı sağlanmalıdır.

5. Kriz yönetiminde başarının olmazsa olmaz şartı doğru zamanlamadır!

-Çin’de ilk kez 1 Aralık 2019’da tesbit edilen, ilk ölümün 9 Ocak 2020’de gerçekleştiği salgının Türkiye’deki ilk vaka Dünya Sağlık Örgütü’nün pandemi ilan ettiği gün olan  11 Mart’ta ilan edilmiştir.

-Zamanlama açısından bakıldığında ülke olarak çok kıymetli üç ayı kaybetmiş olarak mücadeleye başlamış olduk.

-Bu süre içinde liglerin ertelenmesinde, umrecilerin ve yurtdışından gelenlerin karantinaya alınmasında, toplu eğlence yerlerinin kapatılmasında yaşanan gecikmelerde ciddi zamanlama hataları yaşanmıştır.

-Krizin daha aylarca sürebileceği göz önüne alınarak bundan sonra önlemlerde zaman kaybına yol açan gecikmelere izin vermemek gerekir.

6. Önlemlerde önceliklendirme ve kademelendirme yapılmalıdır!

-Önlemlerin etkinliği öncelikler hiyerarşisinin ve kademelendirme planının doğru yapılmasına bağlıdır.

-Yayılmayı engelleyecek en öncelikli yöntem izolasyon olduğuna göre gerekiyorsa sadece salgının yaygınlaştığı ve kontrolünün her geçen gün zorlaştığı iller bazında süreli ve istisnaları iyi tanımlanmış bir sokağa çıkma yasağı uygulamakta tereddüt edilmemelidir.

-Bu mücadelede en öncelikli insan unsuru sağlık çalışanlarıdır. Sağlık çalışanlarının çalışma şartlarının iyileştirilmesine ve kişisel koruyucu ekipman ihtiyaçlarına mutlak anlamda öncelik verilmelidir. Hem hekimleri, hem de ailelerini korumak için görev yaptıkları yerlere en yakın mesafedeki otellerle anlaşma yapılması elzemdir.

-En önce sağlık çalışanlarımızla empati yapılmalı ve başta hekimlere karşı şiddet konusu olmak üzere gerekli yasal çerçeveler oluşturulmalıdır. Prof. Dr. Cemil Taşçıoğlu ile sembolleşen sağlık kahramanlarımıza ve onları yetiştiren kurumlara sahip çıkacak bir özel eylem planı ilan edilmelidir.

-Ekonomi tedbirlerine gelir açısından en dezavantajlı kesimlerden başlanmalı, kaynaklarımız öncelikle işsizlere, kayıtsız işçilere, bu süreç içinde işten çıkarılanlara ve ücretsiz izne ayrılanlara, küçük esnafa, çiftçilere ve sosyal yardımdan yoksun kesimlere ayrılmalıdır.

-Ekonomik önlemlerde sektörler ve alanlar bazında öncelik hiyerarşisine dikkat edilmelidir. Mesela açıklanan eylem planında  konut kredisinin yer alması paketin inandırıcılığına ve şeffaflığına güveni sarsmıştır.

7. Alınan önlemlerde istisnalardan ve ayrıcalıklı tutumlardan kaçınılmalıdır!

-Kriz süreçlerinde toplumsal psikolojiyi olumsuz yönde etkileyecek en olumsuz unsur süreç içinde ortaya konan önlemlerde ayrımcı ya da ayrıcalıklı tavırlardır.

-Test ve tedavilerde vatandaşlar arasında ayrımcılık intibaı doğuracak hiçbir kişiye ve toplumsal kesime özel muameleye izin verilmemelidir. İktidara yakın bazı şahısların ve grupların özel test yaptıklarına dair görüntüler toplumsal fedakarlık duygusunu zayıflatır.

-İlan edilen önlemler herkes için geçerli olmalıdır. Farzı ayn  –-yani bir grubun kılması ile diğerlerinden sorumluluğun kalkmadığı- bir ibadet olan Cuma namazının kılınmaması kararından sonra Millet Camiinde özel bir gruba bizzat Diyanet işleri Başkanı’nın Cuma namazı kıldırması hepimizi birleştirmesi gereken manevi konularda bile ikili bir görüntünün ortaya çıkmasına yol açmıştır.

8. Alınan önlemlerin sonuçları hakkında da topluma güvence verilmeli ve gereken telafi edici tedbirler alınmalıdır!

-Devletin sorumluluğu sadece önlem ilan ederek belli kısıtlamalar getirmek değil; bu önlemlerin sonuçları ile ilgili telafi edici adımları da atmalıdır.

-Bu bağlamda “Evde kal!” çağrısından bulunan bir yönetimin dar gelirli vatandaşlara

Evlerinde gıda temin etme

Su, elektrik ve doğalgaz faturalarını erteleme

Kredi kartı borçlarını öteleme sorumluluğu vardır.

Karantina bölgelerinde Elektrik, Doğalgaz faturalarının 1 yıla kadar ertelenebileceği ilanı önemli ama yetersiz bir adımdır. Çalışanların sağlığı, tüketicinin faydası açısından da, bu karar ülke sathına taşınmalı, gecikme ücretleri de alınmamalıdır.

9. Şeffaf olunmalı, fırsatçılığa izin verilmemelidir!

-Her dönemde uygulanan politikaların temel meşruiyet ilkesi olan şeffaflık en çok da kriz yönetiminde etkili ve gereklidir.

-Mesela açıklanan 100 milyarlık kaynağın ne kadarlık kısmının hangi alanlara ve hangi kesimlere kullanılacağı en baştan açık bir şekilde ilan edilmeli, kullanıldıktan sonra da haftalık raporlarla şeffaf bir şekilde kamuoyu ile paylaşılmalıdır.

-Bu süreçte şeffaflık konusunda yapılan en vahim hata millet her bir ferdi ile can kaygısı içindeyken yapılan Kanal İstanbul ihalesidir. Bu tür uygulamalar toplumsal fedakarlık duygusunu zayıflatır ve krizi yönetenler için fırsatçı algısının oluşmasına yol açar.

-Benzer şekilde test kitleri ve korunma malzemeleri ile ilgili spekülasyonlar ve bu kritik süreçte gerçekleşen kayyum atamaları kriz yönetimine olan toplumsal güveni sarsmış ve bu sürecin siyasallaştığı algısı oluşturmuştur.

10. Alınan her önlemde bedel ödeme ve avantaj elde etme konularında adil ve eşitlikçi bir tavır sergilenmelidir!

-Bu tür olağanüstü kriz süreçleri konusunda yeterli tecrübeye sahip olan toplumumuz gerektiğinde bedel ödemeye hazır bir psikolojiye ve bilince sahiptir.

-Bu bilinci sarsacak en önemli zaaf bedel ödeme konusunda adil ve eşitlikçi olmayan uygulamaların görülmesidir.

-Mesela parlamentoya sunulan infaz yasasında objektif kriterler konmalı ve ayrımsız uygulanmalı, özellikle hamile ve çocuklu kadınlar, yaşlı ve hastalara öncelik verilmelidir.

-Sosyal yardıma hak kazananlarla ilgili listeler güncellenmeli ve bu süreç içinde sosyal yardım alacak duruma düşenler de bu imkandan istifade etmelidir.

-2 Milyar Türk Lirası böyle bir politika için yeterli değildir. Gelecek Partisi olarak açıkladığımız pakette önerdiğimiz gibi bu yardım mutlaka 10 Milyar Türk Lirasına çıkarılmalıdır.

-Benzer şekilde kişisel korunma malzemeleri vatandaşlar arasında ayrım yapılmaksızın dağıtılmalıdır.

11. Geçmişte yapılanlar değil, gelecekte yapılacak olanlar konuşulmalıdır!

-Bu tür kriz dönemlerinde yapılmaması gereken en vahim hata topluma geçmiş başarılardan bahsetmektir. Çünkü anlık sıkıntıların tedavisi geçmiş başarılarda değil, bugünü anlamakta ve gelecekle ilgili ümit uyandırmaktadır.

-Bu bağlamda sayın Cumhurbaşkanı’nın krizle ilgili yaptığı ilk konuşmada yapılanları uzun uzun anlatması beklenilen güven etkisini yapmadı; aksine krize geç müdahale yapılmasını örtme çabası olarak görüldü.

-Bu tür hitaplarda topluma gelecekle ilgili güven verecek gerçekçi söylemler benimsenmelidir.

12. Kriz yönetiminde reaktif değil proaktif olunmalıdır!

-Bu tür kriz yönetimlerinde iki grup vardır: krizin peşinden sürüklenenler veya krizi yöneterek kontrol altına alabilenler.

-Maalesef şu ana kadar krizin peşinden sürüklenen bir görüntü sergilendi ve krizin sonraki aşamaları ile ilgili güven verilemedi. Mesela krizin ilk aşamalarında krizin bizi teğet geçeceği düşüncesiyle  elimizdeki tanı kitlerini ihraç etmemiz; daha sonra ise Çin’den tanı kiti almaya çalışmamız reaktif tutumun çarpıcı bir örneğidir.

-Şimdi acilen yapılması gereken krizin aşamalarını bizden  önce yaşayanların tecrübelerinden ders alarak gelecek planlamasına yönelmektir.

-Krizi kontrol atına alabilmek için zihnen ve psikolojik olarak virüsten daha hızlı hareket ederek krizin bir sonraki muhtemel aşamalarını öngörmek ve ona göre aşamalı bir eylem planı çerçevesinde hareket etmektir.

13. Muhtemel iyi senaryoya değil en olumsuz senaryoya göre hazırlık yapılmalıdır!

Kriz yönetimi sürecinde yöneticilerin görevi, toplumu en iyi senaryo gelecek gibi bir beklentiye sokmak değil; topluma gelecekle ilgili ümit vermek ancak ülkeyi bir bütün olarak muhtemel en kötü senaryoya hazırlıklı kılmaktır.

-Daha önceki 1929 ve 2008 ekonomik krizleri ya da benzer salgınları iyi etüt edip, bundan sonra olabilecek en olumsuz senaryoda neler yapmamız gerektiği planlanmalıdır.

-2008 küresel ekonomik kriz bu bağlamda çarpıcı bir örnek teşkil etmektedir. Bu kriz önce inşaat sektöründe başlamış, daha sonra sırayla finansal, ekonomik, sosyal ve siyasal bir kriz sarmalını tetiklemiştir. Bugünkü COVID-19 krizi de sağlık alanında başlamakla birlikte kısa sürede hayatın bütün alanlarına yayılma istidadı kazanmıştır.

-Bunun içindir ki krizin artçı şoklarının uzun süre devam edeceğini bilerek planlama yapılmalıdır.

14. Alınacak hiçbir tedbirin anayasal düzene ve insan haklarına aykırı olmamasına özen gösterilmelidir!

-Bazı ülkelerde gözlenen krizi yönetebilmek için otokratik yöntemler gerektiği düşüncesi mutlak surette kaçınılması gereken tehlikeli bir vehimden ibarettir.

-Bu tür kriz yönetimlerinde en etkili yöntem toplumsal meşruiyete dayalı demokratik araçlar ve süreçlerdir.

-Her şeyden kaderdaşlık ve duygudaşlık bilinci güçlendirilmeli, sosyal kutuplaşmayı engelleyici bir siyasi söylem ve tavır geliştirilmelidir.

-Bu bağlamda, belediyelerin yardım toplaması engellenmemelidir. Bir yandan ülke çapında birliktelik kampanyası çağrısı yaparken, diğer yandan bu ruhu zedeleyecek şekilde tutumlardan kaçınılmalıdır. Aksine, belediyeler ve sivil toplumdan azami derecede istifade edilmelidir. 

-Alınacak önlemler demokratik kurallar ve toplumsal meşruiyet zemini içinde tanımlanmalıdır.

-Bu bağlamda izolasyonun etkinliği için süreli ve tanımlı bir sokağa çıkma yasağı gerekmektedir ama insan haklarını daha da kısıtlayacak olağanüstü hal uygulamalarından kaçınılmalıdır.

-Bütün bu kritik süreçlerde temel ilke açıktır: Devlet millet içindir, millet devlet için değil.

ANKARA EKSPRESİ