Tarih: 18.10.2019 07:04

Geleceğe Yönelik Özgürlük Umutları

Facebook Twitter Linked-in

İslam'ın ilk yüzyıllarında Müslümanlar bütün kültürlere açılarak, bütün insanlığa açılarak, çok yoğun bir etkileşim süreci gerçekleştirdiler. Kapsayıcı bir entelektüel/ felsefi/ bilimsel iklim oluşturdular. Karşılıklı etkileşim ve çok boyutlu üretkenlik dönemleri, İslam toplumlarını, entelektüel/ felsefi/ bilimsel hayatın/  dünyanın merkezi haline getirdi. İslam toplumlarında, entelektüel hayatın, düşünce hayatının, felsefi hayatın baskılanması, kısıtlanması, takipleştirilmesi, resmi çerçevenin içerisinde hapsedilmesi, her tür etkileşime kapalı hale gelmesiyle birlikte, bu defa toplumlarımız bütün kültürlere ve dünyaya yabancılaştılar.

Geçmişe dönük, geçmişin baskısı altındaki düşünce ve kültür hayatı, yeni bilgi ve düşünce üretimine ihtiyaç duymayan bir noktaya geldi. İslam'ın  ilk yüzyıllarında Müslümanlar ötekilerin kültürlerine kayıtsız kalmayan büyük bir incelik geliştirdiler. Bu sorumlu- incelikli tavır, İslam imparatorluklarının dini çoğulculuğu içselleştirilmeleriyle sonuçlandı. Geleneğin oluşturduğu tek boyutlu, katı, meşruiyet ve otorite çerçevesini aşamayan İslam toplumları, "şerh" yöntem ve yaklaşımını tek geçerli entelektüel etkinlik haline getirdikleri için, özgün- bağımsız- yeni düşünce üretimi dondurulmuş ya da durdurulmuş oldu. Tasavvufi  eğilimlerin, akımların, referansların otorite ve  meşruiyetlerinin belirleyici hale gelmesiyle birlikte,  içsel- batıni-mistik alana kapanan toplumlarımız bu süreçle birlikte, kozmolojiye dayalı ilgi ve dikkate veda ettiler.

İslam dünyası toplumlarında, günümüzde, bir yanda, entelektüel- felsefi hayat geleneğin otoritesi tarafından baskılanır ve sınırlandırılırken, bir diğer yanda da, modern- seküler- rasyonalist yorumların otoritesi tarafından baskılanıyor. İslami yorum- tecrübe özgürlükleri, gelenek ve modernite tarafından engelleniyor. Gelenek ve modernite tarafından entelektüel bir şiddete maruz bırakıldığımız için, İslami bilgi’yi, dil'i, dünya görüşünü özgürleştiremiyoruz. Hem modern – seküler bilgi’nin baskısı hem de geleneksel- batıni - mistik eğilimlerin baskısı sebebiyle İslami bilgi, dil dünya görüşü çok ciddi bir biçimde değersizleştiriliyor, itibarsızlaştırılıyor, anlam ve içeriği bütünüyle boşaltılıyor.

Toplumlarımız, özellikle entelektüel - felsefi - düşünsel bağlamda, sömürgecilik ve kolonyalizm nerede durmamızı, nasıl olmamızı istiyorsa  orada duruyor ve öyle olmaya çalışıyor.

Bu nedenledir ki, bugün, toplumlarımız kendi adına, kendi diliyle, sözcükleriyle kavram ve kurumalarıyla, kendi paradigmalarıyla konuşamıyor, yazamıyor ve yaşayamıyor. Batılı - seküler paradigmaların diktatörlüğü sınır tanımıyor. İnsanlık tarihinin bir benzerini görmediği en büyük barbarlık olan sömürgeciliği, modern Batı uygarlığı icat etti. Bu barbarlık, bugün de, geçmişte uyguladığı insanlık dışı uygulamaları "uygarlık misyonu"  olarak savunabiliyor. Tarihte benzeri görülmeyen sömürgeci - kolonyalist şiddet yoluyla Batılı olmayan, beyaz olmayan bütün halkların bilinci boşaltılarak bu halklar büyük bir belirsizliğe sürüklendiler.

Sömürgeci - kolonyalist sistem, Batı dışı halkları, özellikle de Müslüman halkları, her durumda, her zaman, her düzlemde bir sorun olarak görüyor.

Bu bakış açısı da, Batı ile İslam dünyası arasında her zaman yapısal bir gerilim olarak somutlaşıyor.

Sözünü ettiğimiz bakış açısı, her durumda ve düzlemde, bir sorun olarak gördüğü, Müslüman halkların bir bilgi sistemine - felsefesine, dünya görüşüne sahip olma hakkını tanımıyor. Herkese ortak bir dünya görüşü, bilgi ve dil sistemini dayatan sömürgeci sistem, bu yolla farklıyı yok etmeyi tasarlıyor.

Bizler, Müslümanlar olarak, ideolojik bilgi adına dayatılan bir şiddet’le karşı karşıya bulunuyoruz.

Her ırkçılık, her zaman aşağılık / sorunlu / patolojik ötekiler icat eder. Her ırkçılık ötekilerin insanlığını, insani niteliklerini reddeder. Her ırkçılık ölüm ve yıkım üretir. Aziz İslam, ırk ötesi bir dünya - insanlık düşüncesi içerdiği için, farklılık ideolojilerini ancak, İslam düşüncesi sorgulayabilir. Bunun için de, her şeyden önce İslam düşüncesinin  özgürleştirilmesi gerekir.

Geçmişte yaşayan bir kültürle bir gelecek bilinci- umudu inşa edilemez.

Geleceğe yönelik özgürlük umutları taşıyabilmemiz, bu umutları çoğaltabilmemiz, bu umutları etkili kılabilmemiz için, bugüne / şimdi’ye özgü bütün sorumluluklarımızı eksiksiz bir şekilde yerine getirebilmeliyiz.

Bu sorumlulukları çok aziz sorumluluklar olarak üstlenebilmeliyiz. Taklit - tekrar ve atalete dayalı bir zihin dünyası ile yüksek düzeyde bir farkındalık oluşturulamaz.

Entelektüel emperyalizm günümüzde Müslüman aydınları - düşünürleri, kendi aklına, bilincine, diline, dünya görüşüne sahip olma iradesini kaybeden edilgen araçlara dönüştürüyor.

Edilgen araçların, evrensel boyutlarda bir paradigma sistemi gerçekleştirmeleri beklenemez.

Menkıbelerin, hamasetin, mitiolojinin hakikatin yerine geçtiği İslam toplumlarında, her şeyden önce hakikat bilincinin her tür vesayetten kurtarılması gerekir. Günümüzde, menkıbelerin, hamasetin, popülizmin etkili olduğu toplumlarımızda, Müslüman aydınlar partizan propagandacılara dönüştürülüyor.

Ulus - devletlerin, kendi mitolojilerini – kutsallarını  oluşturarak, ihtiyaç duyduklarında aziz İslam'ı araçsallaştırmaktan, istismar etmekten, sömürgeleştirmekten ve yedek bir güç olarak kullanmaktan vazgeçmeleri gerekir.

Geleceğe yönelik özgürlük umutlarının gerçeğe dönüştürülebilmesi için, İslam toplumlarının, İslami düşünce kültür ve ilahiyat hayatının, romantizme – hamasete dayalı bilinç halinden akla ve gerçeğe dayalı bir bilinç durumuna geçmeleri gerekir.

Koşulların belirlediği değer ve tercih anlayışıyla anlamlı hiçbir şey yapılamaz .

Şimdiki zaman algısı, geçmişten dersler çıkararak, geleceğe giden yolları açabilmelidir.

Kendi bilincine yabancılaşan halkların / toplumların ve kültürlerin geleceğe giden yolları açabilmesi düşünülemez.

Kamusal sorumluluk ve diğergamlık duygusunun erezyona uğradığı toplumlarda, bu gerçekle içtenlikle yüzleşmeksizin, yapılabilecek iyi bir şey yoktur.

Değerlerin - tercihlerin koşullar- konjonktür tarafından belirlendiği toplumlarda- kültürlerde, her zaman bilinç istikrarsızlıkları yaşanır.

Sözünü ettiğimiz istikrarsızlıklar yapısal bir belirsizliğe ve yapısal bir karmaşaya işaret eder.

Edilgen araçlardan sağlıklı/ tutarlı/ bütünlüklü ve bilinçli düşünmeleri beklenemez.

Edilgen araçlardan özgür iradenin sadır olduğu görülmemiş, duyulmamıştır.

HerTaraf Haber




Orjinal Habere Git
— HABER SONU —