Anadolu Platformu´nun, Müslümanların birliktelik modeli ve gelecek perspektiflerini konu alan sempozyumunu bu konu üzerine düşünmeye bir davet telakki ederek icabet ettik, düşünmeye devam ediyoruz.
Geleceğe dair tasavvuru olmayan bir din yok. Hiç yoksa kıyamet tasavvuru var her dinin. Bir çok dinin kıyamet tasavvuru başka insanlara nasıl baktığını, dolayısıyla bugün başkalarıyla birlikte yaşama konusunda nasıl bir model ortaya koyma potansiyeline sahip olduğunu da gösterir.
Bugün bazı ülkelerle, medeniyetlerle veya din mensuplarıyla yaşamakta olduğumuz bir çok sorunu binlerce yıl önceden günümüze atılmış oklar mesabesinde görmek mümkün. İsrail´in günümüzdeki ırkçı, saldırgan, işgalci politikaları, bütün dünyayı parasıyla, pornografisiyle, yalancı basınıyla, kitle imha silahlarıyla fesada boğan yaklaşımı binlerce yıl öncesinden kurulmuş bir silahın hedefine ulaşması gibi.
Kendilerini dünyanın efendisi gören bir kibirle, yurdundan çıkarılmış olsa bile eninde sonunda bu yurda döneceğine, bütün dünyaya hakim olacağına, ve bütün insanların eninde sonunda kendisine kul-köle olacakları bir gelecek tasavvurunun kökleri binlerce yıl geriye götürülebilir. Bugün Siyonist yorumu esas alan Yahudi milleti tam da bu oku hedefine ulaştırmak için bütün dünyayı fesada boğmakla meşgul. Bu anlayışta ve gelecek tasavvurunda Yahudilerden başka hiç kimseye mutluluk, özgürlük, onurlu yaşama hakkı yoktur, o yüzden bugün kendi kitle imha silahlarıyla öldürülen, nesilleri bozulan, akılları yiten ve yoksullaşan insanların yol açması gereken hiçbir hümanist endişeye gerek yoktur. Haddi zatında Allah´ın ?öldürmeyeceksin! zina yapmayacaksın! faiz yemeyeceksin! yalan söylemeyeceksin!?? gibi emirlerinin uygulanabilmesini hak edecek ?insan? veya ?öteki? bile değildirler onlar.
Aynı şeyi bugünlerde karşımıza kraldan daha kralcı, İsrail´den daha Siyonist saldırganlığıyla ve akla zarar söylemleriyle çıkan Evangelik Hıristiyanlar için de söyleyebiliriz. Bugün dünya egemenliğini fiilen temsil eden ABD´yi yöneten güçler olarak insanlığa ne veriyorlar ki gelecekte ne vaat etmiş olacaklar? Bütün siyasetlerine yön verdiği bilinen Kitab-ı Mukaddes´teki ifadelere göre İsrailoğullarının eninde sonunda kendilerine vaat edilmiş topraklara dönecekleri kehanetine göre yapıyorlar bütün yapacaklarını.
Bu kehaneti veri kabul ettiklerinde kendi misyonlarını bu kehanetin gerçekleşmesine yardımcı olmak olarak kurguluyorlar. Bu kehanete uygun şartları zorluyorlar. Tanrının bu işi kendi istediği zamanda ve istediği şartlarda gerçekleştirmesini beklemiyor, ?Tanrı´yı planlarını uygulamak için hızlandırmaya çalışıyorlar. Meşhur ifadeyle ?Tanrı´yı kıyamete zorluyorlar?.
Tabii bu kıyametten vehmettikleri fayda kendilerinin bu kıyametten önce kurulacak bin yıllık bir krallığın Hz. İsa yönetimindeki efendileri olmalarıdır. Bu krallıkta Müslümanlara veya başka dinlerden olan hiç kimseye yer olmayacağı gibi asıl sürpriz olan, Yahudilerden de eser kalmayacağıdır.
Aslında, dolayısıyla, Evangeliklerin gelecek perspektifinde Yahudilere de yer yok. Bugün onlara hizmet etmeleri bu gelecek perspektifine göre biraz tuhaf bir durum oluşturuyor, ama bakış açısı bu. Siyonistler bu bakışın farkındalar, ama onların da geleceğe dair planlarında Evangelikler de kendilerine hizmete tahsis edilmiş insanlar arasında sayılıyorlar. Bugün birbirlerini idare ediyor. Bu idare kuşkusuz onları yakınlaştırıyor, dost kılıyor, bütünleştiriyor, o da ayrı bir gerçek.
Bugün dünyada yaşanmakta olan yoğun savaşlarda bir türlü ortak bir duyarlılık geliştirilemiyor olmasının en önemli sebebi, dünyaya hakim olan bu din anlayışlarının insanları bu şekildeki kodlama biçimleri ve gelecek tasavvurlarıdır.
Laikleşen Avrupa ortamında bir tür Mesiyanik anlayışı devralan Sosyalizm de Avrupalı faşizm biçimleri de aynı gelecek tasavvurlarını, ütopyalarını gerçekleştirmeye çalışmaktan geri durmadılar. Sosyalizmin geleceğinde ne herhangi bir dine, ne herhangi bir milli kimlik ve kültüre ne de herhangi bir toplumsal tabakaya yer var. İşçi sınıfı olarak resmedilmiş Mesih bunların hiç birinden eser bırakmamış olacak nasılsa.
Kendi gelecek perspektifinde kendi mensuplarından başka insanlara da bütün haklarıyla beraber bir yer ayıran tek din İslam. Kur´an´da dünyanın hiçbir zaman Müslümanlardan ibaret olamayacağına, toplumsal çeşitliliğin hep var olacağına dair her vesileyle tekrarlanan vurgular, köklü bir eğitime ve zihinsel ve kişisel hazırlığa dönüşür.
Yahudi ve Hıristiyanlar hep var olacak. Onların ve başkalarının ilelebet yok olacağı bir gelecek tasavvur ettirilmiyor Müslümanlara. Onların hukuku tanımlanıyor, onlarla beraber yaşamanın sınırları çiziliyor, tanınmış, bilinmiş ve hakları teslim edilmiş olarak?
?Fitne kalmayınca ve din Allah´ın oluncaya kadar? verilecek mücadele, başka dinleri veya o dinlere mensup olanları yok etme, onlara hakim olma, onlara boyun eğdirme mücadelesi değil, bilakis din ve vicdan özgürlüğünün bütün dinlerin mensupları için sağlandığı, kimsenin başkalarını kendisine kul köle edemeyeceği bir durumun mücadelesidir.
Müslümanlar bunun mücadelesini elbette vermek üzere 1450 sene kadar önce yola koyulmuşlar. Bir de başka türlü bir gelecek kurmak için daha önceden veya daha sonradan yola koyulmuş olanlar var. Hepsi bütün gelecek tasavvurlarını gerçekleştirmeye çalışacak. Birileri bütün insanları kul-köle etmeye çalışacak, Müslümanlar ise insanlık onurunu korumanın, insanları özgürleştirmenin mücadelesini verecek. Bunun bir çatışmaya yol açmaması mümkün mü?
Geleceğin dünyasını bir dünya cenneti olarak kurgulamak, oraya ulaşmak için dünyayı bir cehennemin cenderesinden geçirme tecrübesi yaşatmayı şart koşan ütopyacı ideolojilerin işiydi. Neticede o ütopyaya hak kazanacak olanlar konusunda uygulanan seçicilik o cehennemin ilk aşamasını oluşturuyordu. Müslümanların böyle bir ütopya iddiaları yok. Ne yapılacaksa bugün yapılacak ve bugün yapılacak olanın sadece Müslümanlara değil, bütün insanlığa faydalı olması zaruridir.
Çünkü Müslümanlar iyi bilir ve inanır ki, Allah sadece Müslümanların değil bütün alemlerin Rabbidir.