GEÇMİŞİN İZİNİ ?İSKELETLER´LE SÜRÜYOR

AÜ Fiziki Antropoloji Ana Bilim Dalı Öğretim Üyesi Doç. Dr. Üstündağ, Türkiye´nin pek çok bölgesindeki arkeolojik kazılarda bulunup kendisine gönderilen iskeletleri inceleyerek geçmişteki toplumsal yaşama ışık tutuyor.

GEÇMİŞİN İZİNİ ?İSKELETLER´LE SÜRÜYOR

24. 09. 2018 Pazartesi

Anadolu Üniversitesi (AÜ) Edebiyat Fakültesi Antropoloji Bölümü Fiziki Antropoloji Ana Bilim Dalı Öğretim Üyesi Doç. Dr. Handan Üstündağ, 25 yıldır Türkiye´nin pek çok bölgesindeki arkeolojik kazılarda gün yüzüne çıkarılan ve incelenmek üzere üniversite laboratuvarına gönderilen iskeletleri inceleyerek geçmişteki toplumsal yaşama ışık tutuyor.

Türkiye´de az sayıdaki "insan osteolojisi laboratuvarı"ndan biri de AÜ´de bulunuyor. Laboratuvarda ülkenin pek çok kentinde sürdürülen arkeolojik kazılarda ortaya çıkarılan iskeletler inceleniyor.

En eskisi 12 bin yıllık insan iskeletinin bulunduğu Edebiyat Fakültesindeki İnsan Osteolojisi Laboratuvarı´nın sorumlusu Handan Üstündağ da buraya gönderilen kemikler üzerinde yaptığı incelemelerle, dönemin insanlarının yaşam biçimleri, nüfus yapıları, sağlık durumları, beslenmeleri ve aktiviteleri hakkında bilgilere ulaşıp, geçmişin izlerini sürüyor.

"İskeletteki değişimleri inceliyoruz"

Handan Üstündağ, AA muhabirine yaptığı açıklamada, laboratuvarda Türkiye´deki farklı dönemlere ait arkeolojik kazılardan gönderilen insan kalıntılarını öğrencileriyle incelediğini söyledi.

AÜ, Ankara Üniversitesi, İstanbul Üniversitesi, Ege Üniversitesi, Dokuz Eylül Üniversitesi gibi birçok kurumun yaptığı, farklı dönemlere ait kazılarda bulunan insan iskeletlerinin laboratuvarlarına gönderildiğini anlatan Üstündağ, şu bilgileri verdi:

"Siirt, Batman, Kayseri, Aydın, İzmir, Eskişehir, Antalya ve pek çok farklı yerdeki kazılardan çıkan iskeletler burada toplanarak inceleniyor. Laboratuvarımızdaki en eski insan iskeleti 12 bin yıllık geçmişe sahip Siirt´teki Gusir Höyüğü´ne ait. İnceleme uzun ve meşakkatli bir süreç. İskeletteki değişimleri inceliyoruz. Kas tutunma yerlerine, dişlerine, kemiklerdeki patolojilere bakıyoruz. Buradan mineral ve beslenme eksiklikleri, kırıklar, travmalar, eklem hastalıkları, enfeksiyon hastalıklarını görebiliyoruz. İnceleme sonunda iskeletlerden, söz konusu kazılara ait insan topluluklarının yaşamları, nüfus yapıları, sağlık durumları, beslenmeleri ve aktiviteleri hakkında bilgi sahibi olabiliyoruz. Bu bilgileri arkeolojik verilerle birleştirerek, söz konusu dönemlerdeki insanlık tarihi hakkında birçok şeyi söyleyebiliyoruz. Bu iskeletler sayesinde geçmişe tanıklık edebiliyoruz. Geçmişle ve doğrudan o insanın yaşantısıyla ilgili bağlantı kurabiliyoruz. İskeletin geçmişindeki insan toplulukları hakkında önemli bilgileri öğreniyoruz."

"Her iskelet sürprizlerle dolu"

Üstündağ, diğer uzmanların insanların yaptıkları eserleri ve ürünleri incelediğine değinerek, "Biz insanların doğrudan vücuduna ait kalıntıları inceliyoruz. Bu kalıntılar o insana ait bilgileri veriyor. İskelet üzerinden geçmişteki insanlara ışık tutuyoruz." dedi.

İskelet üzerinde çalışmanın çok heyecan verici olduğunun altını çizen Üstündağ, sözlerini şöyle tamamladı:

"Büyük bir merak ve heyecanla bu işi yapıyorum. Her iskelet bir insana ait olduğu için sürprizlerle dolu. Her insanın bir hikayesi var. O hikayeyi çözebilmek çok heyecan verici ve müthiş bir duygu. 25 yıldır severek yaptığım bir işim var. Laboratuvar arkeoloji ve sanat tarihi bölümleri öğrencilerinin de ilgisini çekiyor. Büyük bir kısmıyla burada dersler yapıyoruz. Üniversitedeki farklı bölümlerden öğrenciler de ilginç buldukları laboratuvarı ziyarete geliyor. Onlara da anlatıp, bilgiler veriyorum."