Adalet ve Kalkınma Partisi´nin (AK Parti) İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığı seçimlerini iptal ettirmek uğruna göze aldığı kayıplar, herkes gibi benim zihnimde de cevabı güç bir sorunun peydahlanmasına yol açtı: İktidar partisi, kendi tabanının bir kesiminde bile homurdanmaya yol açan bu yola neden girmişti? Kendisini neden temel meşruiyet kaynağı olan seçimleri ve sandığı tartışan bir parti derekesine indirmeyi göze almıştı?
Bu zor soruya cevap aramaya soyunanlar, İstanbul´un maddi-manevi önemini, belediyenin rant kaynağı olarak değerini vb. hatırlattılar. Ben de bunlara ilaveten ve belki bunlardan da önemli olmak üzere Ekrem İmamoğlu´nun 2023´te yapılacak seçimlerde Erdoğan´ın karşısına Cumhurbaşkanı adayı olarak çıkması ihtimalinin yarattığı manevi travmaya dikkat çekmiştim:
?AK Parti, nasıl oluyor da ne kadar önemli olursa olsun kısa vadeli bir kazanım uğruna (İstanbul Büyükşehir Belediye başkanlığı), orta ve uzun vadede kendini ateşe atma anlamına gelecek bir hamlede bulunuyor? Bence bunun başta gelen nedenlerinden biri, o koltuğa oturacak kişinin Ekrem İmamoğlu oluşu... CHP, İstanbul´u başka bir adayla kazansaydı, AK Parti dengesini bu denli kaybetmezdi.? (Serbestiyet, 11 Nisan 2019).
İmamoğlu´nun, belediyenin elektronik veri tabanını incelemek üzere verdiği talimatın mahkemede üç saat içinde durdurulması, AK Parti´nin büyük İstanbul direnişinde asıl meselenin ?kirli çamaşır? korkusu olduğuna dair değerlendirmeleri güçlendirdi.
Cumhuriyet Halk Partisi (CHP) Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu´na yönelik linç girişimine kadar benim yukarıda sorduğum soruya cevabım şöyle şekillenmişti: Bir sürü nedenden ötürü İstanbul´u kesinlikle vermemeye kararlılar (bu, ille başaracaklar anlamına gelmez, sadece niyetten söz ediyorum), fakat kararlılık esasen sadece ?İstanbul´u vermemek?le ilgilidir.
Ne var ki şimdi, yani Kılıçdaroğlu´na yönelik saldırıdan sonra meselenin daha kapsamlı olduğunu düşünüyorum.