Tarih: 11.01.2019 14:22

Gazap Üzümleri, karanlık mahfiller ve toplumsal cinsiyet

Facebook Twitter Linked-in

Güzel ülkemizde kimi olayları kavrama ve tartışıma düzeyimiz kendimize ve başkalarına yönelik çevirdiğimiz bilinçli bir dalga geçme operasyonu değilse şayet akıl-ruh sağlığımıza ilişkin ciddi endişe içinde olmamız icap ediyor demektir. Geçenlerde ?toplumsal cinsiyet eşitliği´ başlığı altında camiamızda epey bir kabarmalara da neden olan ?tartışmamsı´ bir durum yaşandı. MEB´in Eğitimde Toplumsal Cinsiyet Eşitliğinin Geliştirilmesi Projesi (ETCEP) adındaki bu proje ile özellikle dinimizin ve kültürümüzün belirlediği toplumsal cinsiyet rollerine kastederek ?cinsiyetsizliği´ bir toplumsal cinsiyet rolü olarak çocuklara-öğrencilere benimsetmeye çalıştığı ileri sürülmüştü. Zaten projenin uluslararası destekçilerine bakılırsa projedeki amacın ne olduğu görülecekti. Bu iddia kısaca MEB bünyesinde toplumun inanç ve kültür müktesebatını hedefleyen küresel bir projenin sinsice uygulandığını belirtiyordu. İddia ciddiye alındı, camiamızın pek çok saygın ismi konuya ilişkin beyanat verdi. Nihayetinde MEB de bir açıklama yaparak 2014-2016 yıllarında bu projenin yürütüldüğünü ve tamamlandığını belirterek şu anda  bakanlığın gündeminde bu alanda devam etmekte olan bir proje olmadığını dile getirdi.

Görebildiğim kadarıyla bu mevzu etrafından tartışma dinmiş durumda. İyi de sosyal bilimlerin önemli konu başlıklarından olan bu konunun aceleyle gündemimize girip bir açıklamayla gündemimizden çıkmış olması izaha muhtaç değil mi? Neyi tartıştık, nereye bağladık? Toplumsal cinsiyet faslında MEB´in yürüttüğü proje gibi bir takım küresel operasyonlar olmasa işler yolunda mı? Uzatılabilecek soruları sıralamayı gereksiz görüyorum. Hararetli bir tartışmada elbette dikkat çekilen veya çekilmek istenen husus; tartışmanın konusudur. Ancak hararetli bir tartışma aynı zamanda tartışanların vaziyetine ışık tutuyor. Bu tartışmada bizim açımızdan acı verici olan biraz bu! Neden peki?

Meseleyi bağlantılı olduğu geniş alana yaymadan tartıştığımız lokasyon üzerinde konuşmaya devam edelim. MEB´in ?toplumsal cinsiyet eşitliği´ başlığını taşıyan bir proje yürütmüyor oluşu bu yönde bir çalışmasının olmadığı anlamına gelir mi? Örneğin Milli Eğitim Temel Kanunu ?toplumsal cinsiyet eşitliği´ nosyonuna karşı mı? Okullarımızda yürüttüğümüz müfredatta durum nasıl? Bir ders kitabında toplumsal cinsiyet rollerinin nasıl yapılandırıldığını biliyor muyuz? Seçilen bir görselin alt metnine bakıyor muyuz? Gizli veya örtük müfredat nedir farkında mıyız? Öğretmenlerin yarısından fazlasının kadın olması örneğin tartıştığımız bu konu başlığında bir anlamı var mı? Bütün bunların farkında olsaydık sizce MEB´in konuya ilişkin açıklaması bu şekilde olabilir miydi? Bir mevzuya ilişkin duyarlılığımızın olması önemlidir. Ancak savruk bir duyarlılığın da duyarlılık olmadığı aşikar. Bu tartışma vesilesiyle yeniden deneyimlediğimiz husus, şayet gerçekleri konuşacaksak, mevzunun dibacesinden bile habersiz oluşumuz gerçeğidir.

Toplumsal cinsiyet mevzusunu karanlık mahfillerin gizli operasyonu olarak görmenin yanısıra gündelik hayatımızın organizasyonu, ekonomi-politiğin vaziyeti, mimari, düşünsel-felsefi vaziyetimiz, yönelimlerimiz üzerinden de görmemiz gerekiyor. Şu an hiç bir proje yürütülmüyor olsa küresel dünyanın seyri zaten bir takım toplumsal cinsiyet rollerini aşındırıyor, bir takım rolleri de ?olması gereken´ olarak zihinlere çaktırmadan yerleştiriyor. Bu yerleştirme işi yukarıda da belirttiğim gibi toplumsal yaşamımızın tüm alanlarında belirleyici güç neyse-kimse o yapıyor. Burada dikkatle eğilmemiz gereken husus şu: Biz kriminal bir komplo ile karşı karşıya olmaktan çok sosyolojik bir durum ile karşı karşıyayız. Ekonomik-kültürel hayatımızın organizasyonu üzerinden toplumsal cinsiyet rolleri yeniden uyarlanıyor. Tıpkı daha önce uyarlandıkları gibi. Dolayısıyla mevzuyu sanayiye hatta sanayi sonrasına dayalı bir dünyanın gerçekliği üzerine oturtabilirsek, buradan tartışmaya açabilirsek anlamlı bir çıkış yolu bulmamız ihtimali olabilir. Aksi taktirde tarıma dayalı bir toplumsal yapıda şekillenmiş bir takım cinsiyet rollerini değişmez kanunlar şeklinde kodlayıp tarih-toplum karşısında işlevsiz bir direnç odağına dönüşmek kaçınılmaz olacak.

Küresel dünyanın ne kodifikasyonu ne de işleyişi msülüman aklın-vicdanın kabul edebileceği bir şey. Ama üretim ilişkilerini, ekonomi-politiği, düşünsel-felsefi hegamonyayı, mimariyi, ilişki biçimini vs. sorun etmeden bütün bu bileşenlerin sonucunu sorun etmek çifte etkili bir yanılgı oluşturuyor bizim için. Birincisi, sorunu tüm boyutlarıyla kavrayamıyoruz. İkincisi kavrayamadığımız bir soruna çözüm üretemediğimiz gibi bu tarz sahte duyarlılıklarla çözüm üretiyormuşuz yanılsaması yaratarak sorunu kronikleştiriyoruz. Aklıma Kapitalizmin yerleşmesiyle ?ekonomik açıdan sürdürülebilir´ olmaktan çıkan çiftliğini savunmak için silahla savaşmak isteyen John Steinbeck´in Gazap Üzümleri romanının kahramanı geliyor. Ama eline silahı alıp dışarı çıktığında düştüğün durumun hesabını soracağın sorumlu bulamazsın. Toplumsal cinsiyet mevzusunda da MEB gibi somut sorumlular yerine küresel sistemi yani yaşadığımız-soluduğumuz dünyayı sorgulayacak duruşa ihtiyacımız var. 




Orjinal Habere Git
— HABER SONU —