Gazete Duvar'dan Sezin Öney yazdı;
Fransa’da “Cumhuriyet Değerlerine Saygıyı Güçlendirme Yasası” onaylandı. Yani, Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron’un deyişiyle, “İslamcı Ayrılıkçılıkla Mücadele Yasası”.
Fransa Parlamentosu’nun alt kanadında 16 Şubat 2021’de, 151'e karşı 347 oyla yasalaşan tasarı, hakikaten de iddialı bir hedefe sahip: Fransa’da İslam dinini reforma tabi tutmak. Laikliğin, siyasi bir fikir olarak doğduğu ülkede, bir dini siyaset yoluyla reforma sokmak da aslında son derece ironik. Macron’un bu iddialı projesinin Fransa’nın ötesinde de sonuçlara sahip olacağı kesin.
Elbette, Fransa’nın kendi içinde de yasaya yönelik ciddi bir tartışma yürüyor. Maksat, aşırı sağı alt etmek ise, bu hedefe ulaşıldığı söylenemez. Marine Le Pen’in aşırı sağ Ulusal Birlik Hareketi (Rassemblement national-RN) Meclis’teki oylamayı boykot etti. Sosyalist Parti (Parti socialiste-PS) ve Komünist Parti (Parti communiste français-PCF) de farklı sebeplerle de olsa aşırı sağ gibi boykota yöneldi. Merkez sağdaki Cumhuriyetçiler (Les Republicains - LR) ile radikal sol parti Boyun Eğmeyen Fransa (La France Insoumise- LFI) ise, “Hayır” oyu vermeyi yeğledi. Genel olarak bakıldığında, sol kanattaki partiler, bu yasa ile Müslümanların hedef haline getirildiğini öne sürüyor. Sol partiler, laikliğin gerçek manasının “dinî konulara devletin karışmaması” manasına geldiğini de savunuyorlar. Sağ partiler ise, yasayı fazla yumuşak bulduklarını ve küçük yaştaki kızların türban takmasının yasaklanması önerilerinin “bile” reddedilmesini eleştirdi. Muhalefetin ortak eleştirisi ise, Macron hükümetinin bu yasa ile gündem değiştirmek istediği.
Yasanın getirdiği “teolojik” açılımlar değil elbette: Fransa’daki Müslümanların günlük hayatı ve bürokrasideki birçok uygulama, bu yeni kanun ile değiştirildi. Bu yasa ile kamuda tüm dinî semboller yasaklanıyor, dinî derneklere sıkı yönetim geliyor, zorunlu eğitim yaşı 3’e indiriliyor, bekaret testi-rıza dışı evlendirmeler-çok eşli evlilikler yasadışı ilan ediliyor.
Her ne kadar yasada, “İslam” veya “Müslüman” kavramları hiç geçmese de, yasanın hedefinin genel olarak “dinler” değil, İslam olduğu açıkça ortada. Dahası, bu kanunun “felsefesi”, 1905 tarihli “din ve devleti ayıran” laiklik yasasının yorumunu da fiilen değiştirilmiş oluyor.
Mesele, Fransa için bugün ve İslam dinine yönelik olarak da ortaya çıkmış bir durum da değil aslında: 1905 Laiklik Yasası, “devlet içinde devlet” haline geldikleri öne sürülen Cizvitlere yönelik “tehdit algısı” ile ortaya çıkmıştı.
Fransa’nın son yıllarda radikal dinci terör örgütleri ve aşırılıkçı saldırganların en çok hedef aldığı ülke olduğu düşünülürse, ülke genelinde tehdit algısının yükselmesine de şaşmamak lazım.
IFOP kamuoyu araştırma şirketinin Ekim 2020’de düzenlediği saha çalışmasına göre, Fransa’da toplumun yaklaşık yüzde 80’i “İslam’ın ulusa ve Cumhuriyet’e savaş açtığını" düşünüyordu. Araştırmaya katılanların yüzde 90’ının da, “terör tehdidinin yüksek seviyede olduğu” düşüncesini paylaştıkları göz önüne alınırsa, ülke genelindeki psikolojinin ne kadar gergin olduğu daha iyi anlaşılır.
Bir yandan, haklı yere toplumu endişelendiren ve etkisi altına alan bir terör algısı, korkusu var. Ve hakikaten de, ortaokul öğretmeni Samuel Paty’nin 16 Ekim 2020’de, 18 yaşındaki aşırılıkçı bir genç tarafından başı kesilerek öldürülmesi gibi, tüyler ürpertici saldırılar söz konusu. Paty, öldürülmeden önce ifade özgürlüğünü konu ettiği Yurttaşlık Bilgisi dersinde, Hazreti Muhammet’in “meşum” karikatürlerinden bazılarını öğrencilerine göstermişti. Paty’nin internet üzerinden adresinin yayılması ve hedef haline gelmesi, gerçekten de internet üzerinden “linç kültürünün yayılması” gibi ciddi güvenlik meselelerinin ele alınması gerektiğini gösteriyor. Ancak, bir dinî inancı yasalarla kontrol altına almak ve bir çerçeveye oturtmak hakikaten de mümkün olabilir mi?
Macron’un iddialı hedefi, henüz aşırı sağa kayan oy artışını da engelleyemedi. Daha önce de konu ettiğim gibi, bugün Fransa’da cumhurbaşkanlığı seçimi gerçekleşse, Marine Le Pen’in sadece ilk turdan değil, ikincisinden de “muzaffer” çıkma ihtimali yükseliyor.
Türkiye de, Fransa’daki İslami reform tartışmalarının odak noktasına kendisini hizalamış vaziyette. Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın, Macron ile tartışmalarının ötesinde Fransa’daki Müslüman dernekler arasında Türkiye kökenli olanlar da, Ankara’nın da desteğiyle “muhalefet bayrağını” açmış durumda. Katolik cemaatine yönelik yayın yapan La Croix gazetesinde çıkan “Türkiye, Fransa’da ağını örüyor” başlıklı bir haber örneğinde olduğu gibi, Fransa’daki 2 bin 500 Müslüman ibadethanesinden yaklaşık 400’ünün Türkiye’de iktidar tarafından desteklendiğine işaret eden tarzda yorumlara sıklıkla rastlanıyor. Benzer şekilde, Fransa’daki İslami cemaatlerle ilgili haberler üzerine uzmanlaşan Cezayir kökenli Mohammed Sifaoui’nin pazar gazetesi Journal du Dimanche’taki “Erdoğan, Fransa’ya nasıl sızıyor?” haberi de, Fransa’daki Müslüman Türklerin derneklerinin, doğrudan Cumhurbaşkanı Erdoğan’a bağlı olduklarını öne sürüyordu. Fransa Türk Müslüman Dernekleri Koordinasyon Komitesi (Comité de Coordination des Musulmans Turcs de France-CCMTF) ve Milli Görüş İslam Konfederasyonu'nun (Confédération islamique Millî Görüş-CIMG), Ankara’ya yakınlıklarıyla gündeme gelen sivil toplum örgütleri. Diğer bir deyişle, Ankara’nın, “Fransa'da bu dernekler aracılığıyla, İslamcılığı yayan bir ağ oluşturduğu” algısı da yayılıyor.
Geçtiğimiz günlerde Türkiye’de gündem olan “Fransız akademisyenlerin, çalışma ve oturma izinlerinin Türkçe bilme şartına bağlanması” konusu da, iki ülke arasındaki bahsettiğimiz bu huzursuzluğun bir sonucu. Gerek Fransa’da, gerekse de Türkiye’de, “İslam üzerinden” yaşanan siyasi güç çekişmesinin ceremesini, bu örnekte olduğu gibi “sıradan vatandaşlar” çekeceğe benziyor. Bunun ötesinde de, 2021-2022 dönemi Fransa-Türkiye ilişkileri aracısından oldukça kritik olacak.
Almanya Şansölyesi Angela Merkel siyaset sahnesinden çekilir, Macron da ondan doğan boşluğu doldurmaya çalışırken ve 2022 Fransa Cumhurbaşkanlığı seçimleri de yaklaşırken, Paris-Ankara çekişmesinin tırmanmasına epey bir şahit olabiliriz. Tabii, Türkiye iç siyaseti açısından da, Fransa’ya karşı İslam bayrağını açma konusu oldukça bereketli bir gündem maddesi olacağa benzer.