Diyarbakır merkezli Rawest araştırma şirketinin, Yaşama Dair Vakfı (YA-DA) ve Kürt Çalışmaları Merkezi ile birlikte yürüttüğü “Türkiye’de Genç Kürt Olmak: Gençleri Tanımak ve Anlamak” başlıklı araştırmanın raporu, bugün (19 Aralık) Zoom üzerinden kamuoyuna tanıtıldı.
1500 denekli bir ankete, 16 odak grup toplantısına ve 100 kişiyle derinlemesine mülâkata dayandırılan araştırmanın yüz yüze mülâkatları Adana, Diyarbakır, İstanbul, İzmir, Mardin, Mersin, Urfa ve Van’da yapıldı.
Araştırma, Kürt gençlerinin sadece yüzde 34’ünün çalıştığını, bu oranın da yüzde 24’ünün vasıfsız işçilerden oluştuğunu ortaya koyuyor. Yani Kürt gençlerinin sadece yüzde 10’u nitelikli bir işte çalışıyor, geri kalanı ya vasıfsız işçi ya da işsiz. Bu oranlar Türkiye ortalamasından çok daha kötü.
Cinsiyet dağılımına bakıldığında, istihdamdaki kadın oranı da Türkiye ortalamasının altında gözüküyor.
Kürt gençlerine yöneltilen kimlik soruları ise, gençlerin Kürt kimliğini muhafaza etmeleriyle birlikte evrensel kimlikleri de sahiplendiklerini gösteriyor. Kürt gençlerinin kendilerini tanımlarken kullandıkları üç kimlik öne çıkıyor: Kürt, Müslüman, Özgürlükçü.
Araştırmada, gençlerin kimliklerine yönelik sorular parti aidiyetleriyle birlikte mütalaa edilmiş; bunun için de önceki seçimlerde kullandıkları oy esas alınmış.
Tabloya göre; AK Partili gençlerin beşte dördü Müslüman kimliğini önde tutarken HDP’li gençlerde bu oran üçte bir. Kürt kimliğini ise HDP’li gençler yaklaşık üçte iki oranında vurgularken, AK Partililerde bu oran üçte bire düşüyor. Hem Kürtlük hem dindarlık vurgusunun en düşük olduğu gençler ise CHP’li Kürt gençleri.
Gençler toplumsal cinsiyet ve inanç özgürlüğü açısından Türkiye ortalamasının üzerinde duyarlılığa sahip gözüküyor. Araştırmaya katılan gençlerin üçte ikisi kadınların istediği saatte dışarı çıkabilmesi gerektiğini söylerken, yarısından fazlası cem evlerinin yasal statüsünün sağlanmasını önemsiyor.
Araştırmada gençlerin “Türkiyelilik” kimliğinin öne çıkmasına karşın neredeyse yarısı “Türk sevgilim olmasın” diyor. Bu cevap göç etmiş olanlar ve ayrımcılığa maruz kalanlarda daha yoğun gözüküyor.
Her ne kadar toplumsal cinsiyet gibi konularda daha duyarlı olsalar da, farklı kimliklere karşı Kürt gençleri de hayli tutucu gözüküyor; en uzak durmak istedikleri kimlikler tarikat mensubu/sofu, eşcinsel, ateist, Suriyeli ve Arap olarak sıralanıyor.
Rawest araştırmanın yöneticisi Reha Ruhavioğlu’na göre bu durum, “Türkiye’de sığınmacılara karşı yükselen negatif dalgadan ve özellikle Mardin ve Urfa gibi yerlerde birlikte yaşıyor olmanın getirdiği etnik ve siyasal gerilimin etkilerinden” kaynaklanıyor.
Kürt gençlerinin yaşamlarından memnuniyet oranı ise Türkiye ortalamasının bir hayli altında seyrediyor. Gençler hem bulundukları şehirden hem de Türkiye’den memnun değiller. Araştırmacıların anlatımına göre batıdaki gençlere oranla doğudaki gençler daha da karamsar.
Araştırmaya göre Kürt gençler sosyal medyayı oldukça yaygın kullanıyor. Sosyal medya platformları içinde en yaygın kullanılanı Twitter. Türkiye’de Twitter kullanım ortalaması yüzde 30 iken, Kürt gençleri arasında bu oran yüzde 44. Araştırmayı gerçekleştirenlere göre bu sonuç, Twitter’ın diğer sosyal medya platformlarına göre daha politik olmasıyla ilişkili.
Dizi izleme alışkanlığı açısından bakıldığında, araştırmaya katılan gençlerin tarih, vatanseverlik, töre dizilerine Türkiye ortalamasının çok altında ilgi duydukları görülüyor.
Dinledikleri müzikler ve müzisyenler açısından ise araştırmaya katılan gençler Türkiye ortalamasına hem yaklaşıyor hem ayrışıyor. Ahmet Kaya, Sezen Aksu, Müslüm Gürses, Tarkan gibi isimlerin yanı sıra Ciwan Haco, Şivan Perwer, Mem Ararat, Şakiro ve Aynur gibi şarkıcılar da Kürt gençlerinin yoğun şekilde dinlediği müzisyenler arasında yer alıyor.
Spora yönelik ilgide de Türkiye ortalamasından farklı bir sonuçla karşılaşıyoruz. Amedspor belirgin bir öneme sahip. Özellikle İstanbul ve İzmir’de Amedspor yoğun bir ilgi görüyor.
Araştırmaya katılan Kürt gençlerinin yarısından fazlası göç tecrübesi yaşamış. Bu kişilerin yarısı da tek başına göç etmiş. Türkiye’nin batı illerinde yaşayanların 5’te 2’si batıda doğup büyümüş, her 5 gençten 1’i de 10 yıldan fazladır aynı şehirde yaşıyor. Gençlerin kahir ekseriyeti iş veya eğitim için göç ettiklerini paylaşıyor.
Reha Ruhavioğlu gençler ve göç başlığı altında şunları söylüyor:
“Batıda doğmuş ya da oraya yıllar önce göç etmiş gençlerin hayatı okulda, işte, arkadaşlık ilişkilerinde ilk karşılaşmalarından başlayarak çoğunlukla ‘Kürtlüğün kendilerine hatırlatılması’ serüveniyle başlıyor. Batıda doğmuş ve orada yaşayan gençler içinde memleketleriyle bağı kopuk olanların, son beş yıldır memleketlerini merak etmeye, oraya seyahat etmeye başladıkları görülüyor. Aynı dönemde Kürt olmakla barışmak ve Kürtçe bilmiyor olmaktan duyulan hayıflanma da kendini göstermeye başlamış. ‘Kürtlük’ bu dönemde dışarıdan hatırlatılan ve reaksiyoner bir refleks gösterilen bir şey olmaktan öte, yeniden keşfedilerek sahiplenen bir kimliğe dönüşüyor. Çözüm süreciyle başlayan ve 7 Haziran seçimlerinde HDP’nin aldığı oy oranı ile zirve yapan serencamın en belirgin çıktısının Kürtlük bilincinin yükselmesi olduğu görülüyor. Bu dönemin en somut kazanımının Kürtçenin görece kazandığı meşruiyet ve Kürtlüğün ‘sevmeyenlere rağmen giyilen bir elbise’ haline gelmiş olmasıdır.”
Araştırma sonuçlarına göre gençler Kürtlerin yaşadığı en önemli sorunları ana dil ve ayrımcılık olarak görüyor. Her 10 gençten yaklaşık 7’si nadir ya da sık ayrımcılığa uğradığını söylüyor. Türkiye genelinde ayrımcılığa uğradığını söyleyen gençlerin oranının yüzde 5 olduğu düşünüldüğünde, Kürt gençlerinin ayrımcılığa uğrama oranının ne denli yüksek olduğu daha iyi anlaşılıyor.
Araştırmacıların anlatımlarına göre gençler batıda Kürtler aleyhine bir önyargı olduğunu ve bu sebeple ayrımcılığa maruz kaldıklarını düşünüyor. Bunu, televizyonlarda Kürtlerin yanlış tanıtılmasına bağlayanlar da var. Sosyal medya da yine ayrımcılığın en çok ortaya çıktığı yerlerden biri olarak görülüyor.
Araştırma sonuçlarına göre gençler Türkçeyi belirgin bir şekilde Kürtçeden daha çok kullanıyor. Gençlerin yarısı ana dilini iyi bildiğini söylese de gündelik hayatta Türkçeyi daha fazla kullanıyor. Yine araştırmaya katılan gençlerin en az beşte biri Kürtçeyi artık pek bilmiyor ve neredeyse hiç kullanmıyor.
Buna karşın gençler ana dilde eğitim, Kürtçenin resmi dil olarak kabul edilmesi gibi talepleri önceki kuşaklara oranla daha net bir şekilde dile getiriyor ve istiyor. Gençlerin tamamına yakını Kürtçenin, okullarda yalnız başına ya da Türkçe ile birlikte eğitim dili olması gerektiğini düşünüyor.
Yalnız HDP’ye değil, AK Parti ve CHP’ye oy veren Kürt gençler nezdinde de Kürtlerin en önemli sorunları ana dil meselesi ve ayrımcılık olarak göze çarpıyor.
Araştırmada gençler arasındaki dindarlık eğilimi de ölçülmüş. Sanılanın aksine Kürt gençleri, diğer gençlere oranla daha dindar gözükmüyor; Türkiye ortalaması ile aynı.
Araştırmaya katılan gençlerin oy verdikleri partilere göre bakıldığında, AK Parti’ye oy verenlerin namaz kılma oranı daha yüksek.
Reha Ruhavioğlu’nun anlatımına göre:“Kürt gençlerde siyasi tutumla ilişkili olan dinden uzaklaşma eğilimini pekiştiren iki faktör daha var. Birincisi; Kürt gençler Türkiye ölçeğinde AK Parti’nin İslami bir temsil içinde olduğunu düşünüyor ve AK Parti karşıtlıkları onları dinden uzaklaştıran bir faktöre dönüşüyor. İkinci olarak; bölgesel düzlemde, IŞİD ve Suriye’deki diğer İslamî silahlı örgütlerin Kobanî’ye saldırdığı atmosferi anımsıyor ya da bugün Afrîn gibi yerlerde bu örgütlerin Kürtlere ‘kötü davrandığının’ altını çiziyorlar. Bu örgütlerin İslamî temsil iddiaları gençlerin dinden uzaklaşmalarını hızlandıran bir etkiye sebep oluyor.”
Araştırmaya göre, Kürt gençleri arasında herhangi bir dine inanmayanların oranı yüzde 17,5. Bu, Türkiye ortalamasından daha yüksek.
HDP’li gençlerde dini inanca sahip olanların oranı, olmayanların üç katına yakın. Yani yaygın kanının aksine HDP’li gençler arasında da dindarlar daha büyük bir çoğunluğu oluşturuyor.
Radikalleşme azalıyor, kimlik yükseliyor
Araştırmanın en dikkat çekici kısımlarından biri radikalleşme eğiliminin incelendiği bölüm.
2016 yılında yürütülen bir araştırmaya da atıf yapılan bulgulara göre bugün “Kürt gençlerinin bireyselleşmeleri politik süreçler üzerinden ilerlemiyor”. “Bu yüzden daha sert bir tutuma kayma şartları zayıf.” “Bugün gençlerin şiddete daha mesafeli oldukları gözlemleniyor.”
Faka yine araştırmanın sonuçlarına göre radikalleşme azalsa da kültürel kimlik yükselişte. “Kürt gençleri gündemle yakından ilgileniyor.” “Kültürel olarak hem Türkiye’ye hem batıya entegre olma eğilimleri kuvvetli fakat kendi kimliklerinden de uzaklaşmıyorlar.”
“Fırtına nesil geliyor” bir mit
Araştırmacılar bu ezber bozan sonuçları şöyle değerlendirmiş:
“Kürt siyasal dalga siyasi alışkanlıklardan uzaklaşma ve uzlaşmaya daha açık bir tavır geliştirme eğiliminde oldukları ve radikalleşme ile aralarındaki mesafenin açıldığı söylenebilir. “Biz uzlaşılacak son kuşağız”, “fırtına çocuklar geliyor” gibi ifadeler çokça tartışıldı ve sol-liberal çevreler başta olmak üzere kamuoyu tarafından benimsendi. Bu yaklaşım ve ifade biçiminin bugün için bir mit olduğunu söylemek mümkün.
Rojava’da YPG’nin güçlenmesinin etkisiyle yükselen radikalleşme eğilimi hem geçtiğimiz on yıl içerisinde Kürt gençliğinin yaşadığı ekonomik ve sosyal dönüşüm hem de 2015 ve sonrasındaki büyük şiddet dalgasının ortaya çıkardığı yıkım sonrasında büyük ölçüde azalma eğiliminde görünüyor. Bu esnada özellikle Demirtaş’ın yükselen popülaritesi ve Demirtaş üzerinden sivil siyaset alanının genişlemesi de bu eğilimi besleyen faktörlerden biri. Politik Kürt gençlerinde daha önce var olan karizmatik lider anlayışının silahlı figürlerden ziyade şu an legal Kürt siyaset aktörlerinin üzerinde yoğunlaşması da bu miti bugün için yanlışlayan bir anlam taşıyor. Öte yandan radikalleşmenin azalmasının genç kuşağın çözüm süreci gibi süreçleri görmesi ve HDP’nin barajı aşma başarısı göstermesi gibi sebepler haricinde bugün Türkiye’de silahlı mücadelenin alanının daralması ve PKK eylemlerinin görünürlüğünün önceki yıllara oranla azalmasına da bağlanabilir
Buradaki radikalleşmenin daha çok legal olmayan/silahlı mücadele biçimleri olarak algılandığını, şiddetin bir araç olarak kullanılıp kullanılmayacağı çerçevesinde ele alındığını belirtmekte fayda var. Zira bahsedildiği üzere politik taleplerde düşüş pek görülmüyor. Politik taleplerin yükselmesi ve belirginleşmesi ile şiddet arasında doğrudan bir bağ kurulmadığı görülüyor.
Kürdî/sol radikalleşme için geçerli olan azalma eğilimi İslamî cenahtaki Kürt gençleri için de söylenebilir. 2011-15’te Suriye savaşının etkisiyle yükselen radikalleşme, selefi örgütlere ilgi ve katılımı arttırmıştı. Bu örgütlerin serencamın da yenilgiyle neticelenmesi bu cenaha yakın gençlerdeki radikalleşmeyi duraksatmış, düşme eğilimine geçirmiş görünüyor. Yine Hizbullah geleneğine sempatisi olan gençler de önceki kuşaklarına göre silahla olan mesafelerini açmış ve kendilerini Hizbullah’tan çok Hüda-Par ile tanımlıyorlar.”
Çözüm sürecinin bitmesinin sorumluluğu kimde?
Araştırmada Kürt gençlere çözüm sürecinin bitmesinin sorumluluğunun kimde olduğu da sorulmuş.
Burada da ortaya ilginç sonuçlar çıkmış. Gençlerin yüzde 52’si AK Parti’yi sorumlu tutarken, yüzde 20’si HDP’yi sorumlu tutmuş. HDP’li gençlerin PKK ve HDP’ye ilişkin eleştirel olduğu görülüyor.
Araştırmada varılan sonuçlar da şöyle özetlenmiş: