Dünyanın geri kalan tüm insanları olarak şaşkınız. Gördüklerimize bir türlü inanamıyoruz. Yaşananları değerlendirmekte aciz kalıyoruz. Gözümüzün önünde gerçekleşen şeyleri anlamlandıramıyoruz. Ne söyleyeceğimizi, ne söylememiz gerektiğini, nasıl bir tepki vermemiz gerektiğini bilemiyoruz. Tam da şairin dediği gibiyiz; etrafımıza bakıp Allahuekber diyoruz. Ve o aşamada, aslında bütün aşamalarda ekleyecek hiç bir şeyimiz kalmıyor…
Çok uzun zamandır gündemimizden çıkmıştı Filistin. Dünyanın bambaşka yerlerinde meydana gelen bambaşka olaylar neticesinde Filistin’deki hali hazırdaki durum ilgimizi çekmiyordu. Neredeyse Filistin meselesinin kapanıp gittiğine inanmaya başlamıştık ki Gazzeliler 7 Ekim 2023’de Filistin’i yeniden gündemimize dâhil ediverdiler. İyi ki de ettiler. Bizi yeniden Filistin diye bir yer olduğuna, Filistin diye bir davamız olduğuna, Kudüs’e, Mescid-i Aksa’ya, Gazze’ye inandırdılar. Bizi yeniden kendimize getirdiler.
Akdeniz’in kıyısındaki bu küçücük toprak parçası, 15 aydır dünyanın en gelişmiş silahlarıyla yerle bir edildi. Teknolojinin son icadı yapay zekâ yardımıyla insanlar tek tek avlandı. Kadınlar, çocuklar, yaşlılar, gençler bile bile, kasıtlı olarak, taammüden öldürüldü. Taş taş üstünde kalmadı. Evler, okullar, camiler, kiliseler, hastaneler “özellikle” bombalandı, yakıldı, yıkıldı. Dünya üzerindeki tek özgür toprak parçası kana, gözyaşına, baruta, toza bulandı, boz griye boyandı. Dünya üzerindeki tek özgür halk açlıkla, yoklukla, ölümle, soğukla, ilaçsızlıkla sınandı. Ve dünyanın geri kalanları olarak, tüm bu yaşananları sadece seyrettik. En iyilerimiz Filistin’i konuşmaktan, Filistin için bir şeyler yapmaya çalışmaktan vazgeçmedi. İçimizden bazıları boykotu hiç bırakmadı; ilk günden bugüne ısrarla ve inatla devam ettirdi bu güzel alışkanlığını. Aramızdan bazıları dualarından eksik etmedi bu insanları; her saat, her gün, her gece Gazze’yi yaşadı içinde. Herkes kendi meşrebince davrandı. Kimileri yüz alarak geçti bu samimiyet testini, kimileri de döküldü bu sınavda.

Gazze’ye bombaların düşmesinin üzerinden 15 ay geçti. Hiç ara vermeden füzelerle vuruldu Gazze. Her düşen füzeyle onlarca insan hayatını kaybetti. İnsanlar evlerini, mahallelerini terk etmek zorunda bırakıldı. 15 ay boyunca oradan oraya, göç etmek zorunda kaldı bu insanlar. En sevdiklerini toprağa verdiler. Canlarından bir parçayı cennete uğurladılar. Yıllardır ambargo ve abluka altında kıt kanaat yaşamaya çalışıyorlardı ancak bu kez çok farklıydı. Dünyanın gözü önünde en acımasız, en kanlı, en gaddar, en soğuk soykırıma maruz kaldılar. Kimse imdatlarına koşmadı. Kimse dertlerine derman olmadı. İçimizden en iyileri bu acımasızlığa karşı seslerini yükseltip dur durak bilmeden protestolar, yürüyüşler, eylemler gerçekleştirdi. O kadar… Gerisi koca bir boşluk… Gerisi koca bir hüzün…
“Andolsun ki sizi biraz korku ve açlıkla; mallardan, canlardan ve ürünlerden eksiltmekle sınayacağız. Sabredenleri müjdele! Onlar, başlarına bir musibet geldiğinde, “Doğrusu biz Allah’a aidiz ve kuşkusuz O’na döneceğiz” derler. İşte rablerinin lütufları ve rahmeti bunlar içindir ve işte doğru yola ulaşmış olanlar da bunlardır.” (Bakara Suresi/ 155-157. Ayetler) Gazzeliler bu ayetlerin tefsirini yapıyorlardı yaşamlarıyla. Davranışları, tavırları, sözleri, duruşları ötelerden izler taşıyordu. Bu dünyanın, bu çağın, bu zamanın insanı değildi onlar. Sınavların en büyüğüyle sınandılar ve tabi ki müjdelerin en güzeliyle de muştulandılar. Şairin dediği gibiydi olan biten: Gergin uykulardan, kör gecelerden, cümle şehitlerin omuzlarında, bir sabah gelivermişti kardan aydınlık… Ne mutlu onlara…
15 ayı bulan yoğun bir savaş nihayet varılan anlaşma ile durmuş oldu. Biliyoruz nihai bir barış anlaşması değil ancak bu kısa ara bile Gazzelilerin nefes almasına yetti. Gece gündüz dur durak bilmeyen bombardımanlardan sonra bombasız, silahsız, ateşsiz bir güne uyanmak paha biçilemezdi. Dünyanın en gelişmiş silahlarıyla donanmış, acımasız, gözü dönmüş işgal ordusuna karşı mücadele vermek kolay değildi. Ancak direndiler, yılmadılar ve “geceye yenilmeyen her insana ödül olarak bir sabah, bir gündüz ve bir güneş vardır” diyen şairin sözüne mazhar oldular. Savaş boyunca duruşlarına âşık olduğumuz Gazzeliler, ateşkes sonrasında bir kez daha kendilerine hayran bıraktılar bizi. Tevekkül, samimiyet, dirayet, sabır ve imandan müteşekkil bu insanlar, her hareketleriyle dünyaya esaslı bir mesaj verdiler.