Kopacak büyük fırtınadan hemen önce, 1910’da Üsküp’te dünyaya gözlerini açan Abdülfettah Raûf (halk arasında bilinen adıyla “Fettah Efendi”), sabır ve mücadele dolu öyküsüyle, Balkan Müslümanlarının öncü ve sembol isimlerinden biridir.
Üsküp’ün tanınmış ailelerinden birine mensup olan Fettah Efendi, babası Raûf Efendi’nin himayesi ve desteğiyle seçkin bir eğitim aldı. Şehrin önemli âlimlerinden Atâ Efendi (Atâullah Kurtiş) tarafından ihya edilen Meddah Medresesi’nden 1933’te mezun olan Fettah Efendi, daha sonra bir yandan okuduğu medresede kelâm ve akâid müderrisliği yaparken, diğer yandan da Üsküp’ün camilerinde vaazlar verdi, halkı irşat etti. 1938’de hocası Atâ Efendi “Üsküp Ulemâ Meclisi” azalığına getirilince, Fettah Efendi de Meddah Medresesi’nde “başmüderrislik” vazifesini üstlendi. Kendisinin emek verdiği çok sayıda talebesi arasında Bekir Sadak (1920-1993) da vardı. (Bilahare İstanbul’a göç eden ve Marmara İlahiyat’ta uzun yıllar hocalık yapan Bekir Sadak, İslâmî İlimler Araştırma Vakfı’nın (İSAV) kurucularındandı. Çok sayıda dile vakıf olan Bekir Hoca, Kur’ân-ı Kerîm’in oldukça yetkin bir Türkçe tercümesini de hazırlamıştı.)
1945’te Yugoslavya’ya komünist yönetimin hâkim olmasından sonra, Fettah Efendi için de zor yıllar başladı. Meddah Medresesi kapatılarak kadroları dağıtılınca, Fettah Efendi ve hoca arkadaşları, kendilerini mahkemelerde buldular. Çeşitli göstermelik suçlardan yargılanan Fettah Efendi yedi yıl hapse mahkûm edildi, cezasının bir kısmını Bosna Hersek’in Doboj kasabasındaki taş ocaklarında ağır işçilikle geçirdi. Fettah Efendi’nin çilesi, hapisten çıktıktan sonra da bitmedi: Sürekli takip altında yaşadı, işsiz bırakıldı ve müezzinlik yapmasına bile izin verilmedi. Hayatının son yıllarında Makedonya Arşivi’nde Osmanlı belgelerini tercüme etmek üzere uzman olarak görevlendirilen Fettah Efendi, 24 Nisan 1963’te Üsküp’te rahmete kavuştu.
Günümüzde hâlâ Balkanlar’ın “en Osmanlı” şehirlerinden biri olan Üsküp’te millî ve manevî değerlerin korunarak bugünlere aktarılmasında kritik rol oynayan Fettah Efendi’yi, onun hatırasını yaşatmak için büyük gayretler gösteren Sevba Abdula kardeşim ve çalışma arkadaşları sayesinde tanıdım. Sevba ve arkadaşlarının 2016’da Üsküp’te kurduğu Fettah Efendi Eğitim ve Düşünce Derneği, bu büyük ilim ve mücadele adamını hem yeni nesillere tanıtmak hem de onun peşi sıra giderek irfan hayatımızda kalıcı izler bırakmak hedefiyle faaliyetlerini sürdürüyor. Dernek son olarak “Medeniyetimiz Endülüs” başlığıyla, oldukça dikkat çekici ve büyük ilgi gören bir program tertip etti. Seminerler, kitap okumaları ve belgesel sunumlarıyla uygulamaya konan program, Endülüs gezisiyle taçlandırıldı. Sevba, yakından izlediğim “Medeniyetimiz Endülüs”ün kapanış semineri için beni Üsküp’e davet ettiğinde, kabul için elbette bir saniye bile düşünmedim.
Abdülfettaj Rauf(Fettah Efendi)
Geçtiğimiz Cuma akşamı (1 Temmuz), Üsküp’ün tarihî çarşısındaki Osmanlı eserlerinden Çifte Hamam’da, “Müslümanların Endülüs Tecrübesinden Çıkarılacak Dersler” konulu konuşmamı yaparken, karşımda çok dikkatli ve samimi bir kitle vardı. Özellikle soru-cevap faslındaki iletişimimiz, “Medeniyetimiz Endülüs” projesinin gençlerde derinlikli bir karşılık bulduğunu gösteriyordu.
“Endülüs tecrübesinden çıkarılacak dersler” sadedinde seçtiğim başlıklardan birinde, Gırnatalı meşhur âlim Şâtıbî’nin (v. 1388) hikâyesi vardı. Şatıbî’yi, kendi döneminde yeterince anlaşılamayan ve hizmet imkânı bulamayan nice ismin, daha sonraki yüzyıllarda Müslümanların hafızasında sağlam yerler edindiğine bir örnek olarak zikretmiştim. İşte Fettah Efendi de, vefatının üzerinden nice seneler geçtikten sonra, Üsküplü bir grup Müslümanın gayretleriyle yeniden sahneye çıkıyor, şehrin ilmî ve fikrî hayatında rol oynamaya başlıyordu. Onun yine Sevba ve arkadaşları tarafından gün yüzüne çıkarılarak kitaplaştırılan şiirleri ve külliyatı da, Fettah Efendi’yi yeni nesillere derinlemesine tanıtacak ve sevdirecekti. Ve tüm bu samimi adımlar, ilerde kim bilir ne kadar bereketli neticeler doğuracaktı…
Üsküp’e kadar gelmişken, Kosova’da Sultan Murad’ı, Prizren’i, İpek’i ziyaret etmemek olmazdı. Ertesi günümüzü de bu bereketli güzergâha ayırdık. İzlenimlerim, nasipse 9 Temmuz Cumartesi günü sizlerle.