FETÖ TRAVMASI GENÇLERİN DİN ALGISINI ETKİLEDİ

Yeni neslin dine bakışı ve dini yaşantısındaki farklılıklar kuşak farkının ötesinde bir savrulmaya dönüşünce haliyle endişelenmeye başladık. Yakın zamanda katı ve tavizsiz fetvalarıyla tepki çeken birtakım hocaların ardından gençler arasında ?deizm´in yay

FETÖ TRAVMASI GENÇLERİN DİN ALGISINI ETKİLEDİ

ZİHİNSEL DÖNÜŞÜM DİNDARLIĞIN BOYUTUNU FARKLILAŞTIRDI 

Mehmet Akif Çeç /Yazar

?Gençlerde din yorgunluğu var? gibi anlamsız bir iddia ortaya atılması, ?çocuklarınızı tamamen başıboş bırakın? demekten başka hangi anlama gelecektir?

Önce ?din yorgunluğu? adı altında anlamsız bir kavramlaştırma ve bunun üzerinden gereksiz bir tartışma yapıldı. Dindar ailelerin, çocuklarına, din konusunda aşırı baskı uyguladıkları, bunun sonucunda da çocukların din yorgunu olup dine ilgisiz hale geldikleri dile getirildi. Bunun ardından mevzu getirilip deizme bağlandı. Oysa, bugün ?dindar? diye ifade edeceğimiz ailelerde, bırakın çocuklara din konusunda baskı yapmayı, neredeyse çocuklar seküler ailelerin çocuklarından bile daha serbest yetiştiriliyor ve bu da modernleşmiş, şehirlileşmiş bir yaşam olarak takdim ediliyor. Müslümanların öncelikler sıralamasının değişmesi, çocukların kimliğinin ve kişiliğinin de yanlış şekillenmesine sebep oluyor. ?Düzgün ve iyi Müslüman? olmak idealinden önce maddi başarı, kariyer ve yüksek yaşam idealini aileler koyuyor çocuklarının önüne. Ortada dine karşı bir zafiyet durumu söz konusu ise, bu, ailelerin çocuklarına din konusunda fazla eğilmelerinden değil aksine yeterince eğilmemelerinden kaynaklanan bir durum. Fakat bunun tam tersi bir biçimde okunması ve böyle bir tablo karşısında çıkıp ?gençlerde din yorgunluğu var? gibi anlamsız bir iddia ortaya atılması, ?çocuklarınızı tamamen başıboş bırakın? demekten başka hangi anlama gelecektir?

DEİZME COOL BİR AKIM GÖRÜNTÜSÜ VERİLİYOR

Önce hayatımıza müdahale olarak giren ve sonrasında zamanla içselleştirdiğimiz modern düşünce ve yaşam biçimi zaten uzun zamanlardır bize bir sekülerleşme sürecini dayatıyordu. Bu sürecin geldiği noktada, ?dindar? ailelerdeki dini duyarlılığın zayıflaması, eğitim sistemindeki eksikler ve yanlışlar, yakın zamanların spesifik etkenlerinden biri olarak medyanın ve dizilerin getirdiği dejenerasyon ile internet ve sosyal medyanın sorumsuzca ve sınırsızca kullanımının inşa ettiği zihinsel dönüşüm gibi sebepler, dindarlığın boyutunu farklılaştırmış, özellikle bir kısım gençlerde dinle ilişki kurma biçimini önceki kuşaklara göre farklı bir boyuta taşımıştır. Esasında bugün ?deizm? olarak adı konulmaya çalışılan şey budur. Dindarlık açısından bu bir sorun mudur, evet sorundur. Fakat bunun, deizm gibi felsefi içeriğe sahip bir karşılığı olduğunu düşünmüyorum toplumumuzda. Bunun, deizm olarak okunması sanırım içteki ve dıştaki bazı karanlık çevrelerin bunun üzerinden bir de-İslamizasyon üretme çabası gibi görünüyor. Bu sebeple de, ambalajlı bir kavram içinde adeta yeni moda, ?cool? bir akım görüntüsü verilerek propaganda edilmeye çalışılıyor. Bu arada bu propagandadan nemalanmaya çalışanlar da olabilir. FETÖ, ?Biz toplumdan uzaklaştırılınca bakın toplum ne hale geldi? görüntüsü vermek istiyor olabilir. Öte yandan, dinde reformu savunan bazı modernist akımlar, bu propagandayı, dinin rasyonalize edilmesi, sünnetin tasfiyesi ve Kur´an´ın seküler zihinle yeniden yorumlanması gibi tezlerini meşrulaştırmak için fırsata dönüştürmek isteyebilirler. Bugün İslam aleminin yapması gereken, İslam´ın kendi sahih aklı, epistemolojisi, kendi dinamikleri ile, içerden bir yenilenmedir. Bu bir re-İslamizasyondur yani İslam geleneğinin yeniden inşasıdır, dolayısıyla yaşadığımız sekülerleşmenin ve bir kısım gençlerde karşılaştığımız dinle ?gevşek? ilişki biçiminin de aynı zamanda tedbiri ve çözümüdür. Bu konu ele alınırken haberlerde kullanılan ?dil? ve ?editoryal bakış? çok önemlidir. Bir kavramı ya da sözcüğü, mahkum da edebilirsiniz meşhur da edebilirsiniz. Dikkatli ve rikkatli bir dil kullanmakta yarar görüyorum. 

FETÖ, ?Biz toplumdan uzaklaştırılınca bakın toplum ne hale geldi? görüntüsü vermek istiyor olabilir. 

15 TEMMUZ FAY HATLARINI TETİKLEDİ UYUYAN DERTLER UYANDI

Türkiye´de maalesef din eğitimi ortak bir dünya yaratmayı başaramadı. Herkes dini kendi yüklü bagajıyla anlıyor. FETÖ sonrası mikro cemaatçikler doldurdu ortalığı. Çağ zaten gençleri çok hızlı uçlara savuruyor ve maalesef zihin dünyamızdaki bu mikro cemaatleşme de bu savrulmayı tetikliyor. 

Prof. Hilmi Demir Hitit Üniversitesi Öğretim görevlisi

Türkiye´de dini hayattaki özellikle de gençlerdeki dini inanç ve tutumları ölçen veri setlerine sahip değiliz. Bu tartışmaları yapanlar bu zamana kadar gözlemleri ve kişisel tecrübeleri dışında hiçbir veri aktarmadılar. Sadece Diyanet 2014 yılında bir tane dini hayat araştırması yapmıştı. Bu çalışmalar farklı senelerde tekrarlanmalı ki elimizde değişimi gösteren bir istatistik oluşsun. Şu halde herkes kendi özel dünyasındaki gözlemler üzerinden büyük toplumsal genellemelerde bulunuyor. Asıl önemli olan elimizde veri olmadan neden toplumda bu konular tartışmaya açılıyor ve büyük ilgi görüyor? 

?Hocalar nereye gidiyor? tartışmasının peşi sıra başlatılan ?Gençler nereye gidiyor? tartışması birbirinden farklı değil aslında. Benim kanaatim 15 Temmuz Türkiye´deki fay hatlarını harekete geçirdi. Uyuyan dertlerimiz uyandı. Aslında bu dertlerimiz 15 Temmuz´dan önce de vardı. Fakat FETÖ dini hayatımızda da o kadar büyük bir tekel kurmuştu ki bunu tartışamıyorduk. Tüm süreci o kontrol ediyordu. Bu tekel kırılınca bu kriz gün yüzüne çıktı.

GELENEKÇİLER İLAHİYATÇILARLA HESABINI DEİZM ÜZERİNDEN GÖRÜYOR

Türkiye´de dini hayatımızı belirleyen, dini düşünce dünyamızı kodlayan çok farklı anlayışlar var. Katı gelenekçiler; bunlar ?İlahiyatlar din tenkitçisi yetiştirir din adamı değil´ diyor. İslamcı Modernistler bunlar da medrese ve tarikatlara karşılar; geleneği hurafe yığını olarak görüyorlar. Seküler modernistler; tarikat ve cemaatlere karşılar ama dinin de reform edilmesini istiyorlar. Katı laikler; ?Bu din işi nerden çıktı, başımızın belası atalım gitsin, tüm sorunlarımızı çözeriz´ diyorlar. Milliyetçi muhafazakârlar ?Din lazım, milli olsun tarikat da olur ama ilahiyatlara da dokunmayın´ diyorlar. 

15 Temmuz sonrası herkes ?FETÖ´den kalan boşluğu ben doldurayım´ diyor. Deizm tartışması da aslında bu mikro cemaatler için kendi konumlarını tahkim etmenin bir aracı olarak kullanılıyor. Katı Gelenekçiler ?Bakın İlahiyatlar deist yetiştiriyor´ diyerek İlahiyatlarla hesabını görmeye çalışırken İslamcı/seküler Modernistler de ?bu hocalar yüzünden gençler dinden soğuyor´ diyerek cemaat ve tarikatlarla hesabını görmeye çalışıyor. Gençlerin asıl bunaldığı ve onları çıkmaza sokan bu keşmekeş. Haliyle bu kadar karışık bir tablo karşısında gençlerin bütüncül bir resme ulaşmaları imkansız. Türkiye´de maalesef din eğitimi ortak bir dünya yaratmayı başaramadı. Herkes dini kendi yüklü bagajıyla anlıyor. FETÖ sonrası mikro cemaatçikler doldurdu ortalığı. Çağ zaten gençleri çok hızlı uçlara savuruyor ve maalesef zihin dünyamızdaki bu mikro cemaatleşme de bu savrulmayı tetikliyor. 

DÜNYEVİLEŞMENİN ARTTIĞI BİR DÖNEMDEYİZ 

Türkiye´de demografik dağılım açısından nüfusun yüzde 55´i Y ve Z kuşağında. Özellikle gençleri konuşursak Z kuşağı internet çağının çocukları. Youtube´a girin ne izlediklerini görürsünüz. Onların bizim tartıştığımız konularla hiç ilgisi yok. Genelde bu kuşağın egoist, başına buyruk, dikkatleri dağınık, sabırsız, eğlenmeyi seven, hiyerarşiyi sevmeyen ama yaratıcı ve teknolojiyi kullanan bir nesil olduğu söyleniyor. Dolayısıyla babalarının İslamcılığından, Milliyetçiliğinden ve solculuğundan uzak olacaklar hatta ideolojilerden kaçacaklar. Farklı giyinecekler, makyaj yapacaklar, kadın-erkek ilişkileri daha ligth olacak. Dinle daha gevşek ilişki kuracaklar. Dünyevileşmenin ve sekülerleşmenin hızlanacağını düşünüyorum. Z kuşağı gençlerin din algısında DEAŞ ve FETÖ sonrası travma var. Bugün bizi endişelendiren Y kuşağından Z kuşağına doğru çok hızlı bir değer, tutum ve davranış değişimi görmemiz. Bunu kabullenmekte zorlanıyoruz ve çoğu kez bir sapma olarak yorumluyoruz. İlahiyatlarda İmam Hatiplerde gördüğümüz Z kuşağı. Sorun sanırım buna hazırlıklı olmayışımız. Z kuşağı ne cemaat ve tarikatların ne de mevcut şartlarda İlahiyat ve İmam Hatiplerde verdiğimiz eğitimi talep edecek. Bu travmanın yarattığı tutum ve inanç krizlerini çalışacak ne saha uzmanlarımız var ne de bunu önemseyen kurumlarımız. Çoğumuz yangından mal kaçırır gibi pay toplama telaşındayız. ?İlahiyatlar deizmi yayıyor, imam hatipler deist yetiştiriyor, cemaatler zaten gitti´, peki ne kalacak elimizde? Aklımızı başımıza alıp meseleleri ciddi ciddi düşünmemiz lâzım. Kurumları yıpratmamalıyız. 

BU TARTIŞMA DEİZME KARİZMA KAZANDIRMA PEŞİNDE 

?Deizm tartışmaları/haberleri, sorun tespitinden çok deistliğe karizma oluşturmaya başladı. Bu tartışmalarda henüz çözemediğim bir tuhaflık görüyorum. Evet, bir sorun var ama olduğundan beş-on kat daha büyük bir sorun olduğunu düşünmemiz isteniyor.

Erol Erdoğan / Sosyolog-İlahiyatçı 

?Deizm tartışmaları/haberleri, sorun tespitinden çok deistliğe karizma oluşturmaya başladı. Bu tartışmalarda henüz çözemediğim bir tuhaflık görüyorum. Tuhaflığı çözecek olan şey, sanıyorum, bu tartışmaların peşinden getirilecek olandır. Galiba birisi bize bir şey demek için hazırlık yapıyor. Evet, bir sorun var ama olduğundan beş-on kat daha büyük bir sorun olduğunu düşünmemiz isteniyor. Dini alanda yozlaşma algısına sahip bazı değişimleri ?kadın? üzerinden yorumlama kolaycılığını tercih ettiğimiz gibi eğitim-ahlak alanındaki olumsuzlukları da ?gençler? üzerinden yargılamayı tercih ediyoruz. Bunun sonucu olarak da ?Müslüman kadın şöyle?? veya ?Gençler böyle?? gibi genelleme içeren cümleler kuruyoruz. Erkekler yozlaşmayı kadınlar üzerinden, yetişkinlerde gençler üzerinden değerlendirmeyi terk etmeli. Bu yaklaşımlar, bir metodoloji içermiyor, çözüm sunmuyor, sadece suçlama hakkını elinde tutanı rahatlatıyor. Bence bahsedilen ?yeni neslin? değil, bu çağda yaşayan herkesin sorunu. Sorun, farklı yaş ve eğitim profillerinde farklı şekillerde tezahür ediyor. Ancak gençler, sorunlarını, şüphelerini, çelişkilerini yetişkinlere nazaran daha açık seçik söylüyor, tartışıyor. Bu ise, sorunun gençlere özgün olduğu algısına sebep oluyor. 

İNANÇTAKİ KAVİLİK AZALIYOR

Dindarların, Müslümanların, müminlerin sayısı azalmıyor, aksine İslam ?kimlik? olarak artıyor ancak inançtaki ?kavilik? zayıflıyor. Bu durumun, hem gençler, hem yetişkinleri etkileyen genel nedenleri arasında aile ve mahallenin zayıflaması, teknoloji ve dijital alandaki hızlı gelişmeler, sosyal medyanın temel paylaşım alanına dönüşmesi, son iki asra seküler ideolojilerin şekil vermesini sayabiliriz. Özel nedenlere gelince? Bilgiye ulaşmanın usta-çırak, öğretmen-öğrenci, aile-çocuk şeklinde yukarıdan aşağıya akan yönünün, internet-genç-yetişkin gibi aşağıdan yukarıya dönüşü bence ciddi etken? Bunun üzerinde durmalıyız. Öğrencisinin bildiğini bilemeyen öğretmenler ile çocuğunun bildiğini bilemeyen aileler dönemindeyiz. Ayrıca, sanat ve kültür gibi hayatı daha kuşatıcı zeminlerden çok ?didaktik eğitim?i şart ve kutsal kabul edişimiz de sorunu arttıran nedenler arasında sayılabilir. Bütün bunlar çocuklar ve gençler ile aramızda dil, ruh, bakış farkı oluşturuyor. Bir de sorunu anlamak için özellikle çizgi filmler, sinema ve oyun meselesine eğilmeliyiz. Çünkü sinema, dijital oyunlar ve çizgi filmler müthiş dönüştürücü güce sahip, bunlar aynı zamanda sadece sanat değil aynı anda gelecek tasarımı olarak kullanılıyor. 

FETÖ SEKÜLERLİK GETİRDİ

Toplumda deist, nihilist, agnostik yaklaşımlar yeni değil ancak 15 Temmuz sonrasında artış gösteren ?seküler? bir anlayış var. 15 Temmuz sonrasında, sekülerliğin toplumda artışında temel etken ise FETÖ´dür. Çünkü 15 Temmuz işgalci darbe girişiminin arkasında, toplumun yıllarca dindar kabul ettiği FETÖ-FG´nin olması, insanları dini yapılara ve dini anlayışa az-çok mesafe koymasına sebep oldu. Bu eğilimleri danışmanlığını yaptığım ARGETUS´un araştırmalarında ve başka araştırmalarda gördük. 

Bu çağın yetişkinleri-büyükleri gençleri dinlemiyor. Gençleri dinlemeliyiz, onlara kulak vermeliyiz, gözlerinin içine bakmalıyız, omuzlarına elimizi koymalıyız ne demek istediklerini anlamalıyız. Dilimizi buyurganlıktan kurtararak anlatıcı, izah edici, soru sorduran latif bir kıvama dönüştürmeliyiz.  ?Yaşamaktan? daha iyi öğretmen yoktur; yaşarsak en iyi dili kullanmış oluruz. İslam´ı yaşamak; en başta ahlaklı olmak, özü-sözü bir olmak, adaletli davranmak, güzel konuşmak, varlığı-yokluğu paylaşmaktır; böyle bir dili sevmeyecek genç yoktur.  

?DİDAKTİK EĞİTİM?İ ŞART VE KUTSAL KABUL EDİŞİMİZ ÇOCUKLAR VE GENÇLER İLE ARAMIZDA DİL, RUH, BAKIŞ FARKI OLUŞTURUYOR.

DİLİMİZİ BUYURGANLIKTAN KURTARARAK İZAH EDİCİ, SORU SORDURAN LATİF BİR KIVAMA DÖNÜŞTÜRMELİYİZ.  ?YAŞAMAKTAN? DAHA İYİ ÖĞRETMEN YOKTUR.