Tarih: 22.01.2019 12:32

FETÖ sanıklarının inkâr stratejisi neyi hedefliyor?

Facebook Twitter Linked-in

Dr. Hüseyin Aydın(*)

15 Temmuz darbe yargılamaları bir ceza yargılaması olması hasebiyle, Türkiye´nin ceza yargılaması pratiğiyle birçok noktada örtüşmekle birlikte, özellikle sanık profili ve sanık davranışları itibariyle birçok farklılık barındırıyor.

15 Temmuz girişimi bir Fetullahçı Terör Örgütü (FETÖ) darbesi olması nedeniyle, sanıkların çoğunluğunun bu örgüte üyelik düzeyinde bağlılığı, sempatisi veya farklı gerekçelerle ilişkisi olduğu sabittir. Ayrıca sanık profili, bugüne kadar Türkiye ceza yargılaması pratiğinde görülen en eğitimli sanık profilidir. Bu iki husus, yani sanıkların yüksek düzeyde eğitimli olmaları ve ayrıca örgütsel eğitimden de geçmiş olmaları, ceza yargılamalarında daha önce emsalini gözlemlemediğimiz taktik ve stratejilerle karşı karşıya kalmamıza neden oluyor.

Gerçekliği parçalayarak yok etmek

Darbe yargılamalarının geldiği aşama itibariyle yaptığımız gözlemleler ve yargılama sırasında yaşanan olaylar dikkate alındığında, sanıkların çoğunluğunun ortak bir savunma stratejisiyle hareket ettikleri ve bu stratejinin terör örgütü tarafından belirlenerek sanıklara dikte ettirildiği hususunda bir tereddüt bulunmuyor. Bu stratejiyi şu şekilde ifade etmek mümkündür: Gerçeğin küçük parçalara bölünerek yok edilmesi; parça parça yalanların mantıklı ve tutarlı bir şekilde bir araya getirilerek bir gerçeklik algısı oluşturulması. Parçalara bölünerek yok edilmesi gereken gerçek, 15 Temmuz darbe girişiminin bir FETÖ darbesi olduğu ve bu kapsamda icra edilen vahim eylemlerdir. Oluşturulması amaçlanan sahte gerçeklik algısı ise 15 Temmuz darbe girişimin Sayın Cumhurbaşkanımız tarafından planlanan kontrollü bir darbe olduğu yalanıdır. Bu strateji çerçevesinde, sanıkların yüzlerce parçaya bölünmüş gerçeğin hangi bölümünü karartacağı terör örgütü tarafından belirlenmiş ve yine oluşturulmak istenen gerçeklik algısı için hangi yalanların kim tarafından söyleneceği tek tek tayin edilerek sanıklara bildirilmiştir. Yaklaşık iki yıldır süregelen darbe yargılamalarında sanık savunmaları bağlamında şahit olunan durum, bu stratejinin birebir hayata geçirilmesinden ibarettir.

Sanıklar hâlâ örgütlü

Sanıkların büyük bir çoğunluğu yukarıda ifade edilen stratejiye gözaltına alındığı andan itibaren riayet ederken, bir kısmı da değişik nedenlerle gerçekleri ilk aşamada olduğu gibi anlatmıştır. Görece olarak sayıca az olan ikinci gruba giren sanıklar, ilk ifadelerinde özellikle 15 Temmuz darbesinin FETÖ ile ilişkisi açısından çok çarpıcı ve detaylı bilgiler vermişlerdir. Ancak bu gruba giren sanıkların da çoğunun mahkeme aşamasında önceki ifadelerini reddettiklerini görüyoruz.

Daha önce gerçekleri anlatan sanıkların ifadelerini mahkeme aşamasında inkar etmelerinin nedenleri analiz edildiğinde, birçok etkenin varlığından söz etmek mümkün. 15 Temmuz darbe girişiminin başarısız olması nedeniyle büyük bir şok yaşayan terör örgütü, kısa bir süre de olsa mensuplarıyla iletişim kuramadı. Bu süre içinde örgütle iletişimi kopan, içine düştüğü durum nedeniyle büyük bir travma yaşayan ve bu nedenle örgüte aidiyeti zayıflayan bir kısım sanık olayları tüm gerçekliğiyle anlatmış ise de, terör örgütü kısa süren bu şokun ardından, değişik kanallar üzerinden mensuplarıyla temas ederek sanıkların aidiyetlerini tekrar inşa edebildi.

Terör örgütü yargılanan mensuplarının her türlü ihtiyaçlarını karşılayarak, dayanışma göstererek ve özellikle ailelerine sahip çıkarak aidiyet duygusunu tekrar inşa edince, itirafçı olan sanıklar da dahil olmak üzere, örgüt üyesi tüm sanıklar, terör örgütünün tüm talimatlarını yerine getirmeyi bir vazife olarak gördü ve vazifeyi yerine getirme hususunda adeta birbirleriyle yarışır hale geldiler. Darbe yargılamaları bağlamında örgütün sanıklara yüklediği temel görev ise öncelikle örgütsel aidiyetleri kesin bir şekilde reddederek örgütü darbeden aklamak, 15 Temmuz gerçeği üzerinde soru işaretleri oluşturmak, örgütün 15 Temmuz´la ilgili oluşturmak istediği algıya hizmet etmek.

İfade değiştirmek sonucu etkileyebilir mi?

Sanıklar her ne kadar mahkeme huzurunda vermiş oldukları ifadelerde, soruşturma aşamasında kollukta, savcılıkta, hatta sulh ceza hakimliğinde vermiş oldukları ifadeleri çeşitli bahaneler ileri sürerek reddetmişler ve ifadelerini değiştirmeye çalışmışlarsa da, bu tavrın hukuken sonuç doğurmaya elverişli olduğunu söylemek mümkün değildir. 5271 sayılı Ceza Muhakemeleri Kanunu hükümleri dikkate alındığında, şüphelinin Cumhuriyet savcısı tarafından ve kollukta avukat huzurunda alınan ifadesine kovuşturma evresinde de delil değeri kazandırıldığı görülür. Cumhuriyet savcısı tarafından ve kollukta avukat huzurunda alınan ifade tutanaklarının duruşmada okunabilmesi için, bu ifadelerle mahkeme önündeki sorguda yer alan açıklamalar arasında çelişki bulunması yeterlidir. Okumanın değeri çelişkiyi gidermekten kaynaklanır. Önceki ifade okunduktan sonra, mahkeme hüküm kurarken, Cumhuriyet savcısı tarafından veya kollukta avukat huzurunda alınan ifadeye dayanabileceği gibi, sanığın duruşmada yaptığı açıklamalara da dayanabilir.

Yargıtay´ın emsal nitelikteki birçok kararında da ?müdafi huzurunda usulüne uygun şekilde alınan savunmasında suçu tüm ayrıntılarıyla anlatan ve bu anlatımı diğer delillerle desteklenen sanığın, mahkeme huzurundaki inkara yönelik savunmasına itibar edilemeyeceğine? işaret edilmiştir. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi kararlarında da ikrar içeren ifadelerin avukat huzurunda alınmış olmasının ona delil değeri atfedilmesinde önemli olduğu, Mahkeme´nin esas itibariyle denetimin bir bütün olarak yargılamanın adil olup olmadığına ilişkin olduğu ve delillerin kabul edilebilirliği hususunda herhangi bir kural getirilmediği vurgulanmıştır.

Ceza muhakemesi hükümleri, Yargıtay kararları ve Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi kararları dikkate alındığında kovuşturma aşamasında verilen ifadelerin, soruşturma aşamasında avukat huzurunda verilen ifadelerden bir üstünlüğü bulunmaktadır. Burada mahkemenin esas alacağı ölçü, dosyadaki diğer delillere göre hangi beyanın maddi gerçeğe ve oluşa uygun olduğudur. Dosyalardaki diğer deliller gözetildiğinde, özellikle itirafçı olan sanıkların sıcağı sıcağına verdikleri ilk ifadelerin oluşa ve maddi gerçeğe daha uygun olduğu açıktır.

Sonuç olarak, bu savunma stratejisinin, siyasi gelişmelere bağlı olarak örgütle mücadelenin bir şekilde zayıflayacağı veya son bulacağı, FETÖ´cü hakim ve savcıların tekrar kürsüye döneceği günlere bir hazırlık olduğu, hukuki bir altık oluşturma niyeti taşıdığı ve sanıkların aklanıp salıverileceklerine dair hayallerinden bağımsız olmadığı söylenebilir.

(*)Lisans, yüksek lisans ve doktorasını Ankara Üniversitesi´nde tamamlayan Av. Dr. Hüseyin Aydın darbe davalarında Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan´a vekalet etmektedir.




Orjinal Habere Git
— HABER SONU —