Onu bilir onu söylerim: Doğa ile şaka yapılmaz.
Ülkenin ısısı yüksek bölgeleri orman yangınlarıyla boğuşurken yağmur alan bölgeleri de sel felaketine maruz kaldı.
Karadeniz’den ölüm haberleri geliyor.
Sele kapılarak hayatını kaybedenlerin sayısı –Hürriyet’in verdiği son rakama göre- 58’e yükselmiş bulunuyor.
Herkesin dilinde bir -bazılarında birden fazla- sebep var.
Aslına bakılırsa karşı karşıya kalınan, beklenmeyen bir durum değil. Karadeniz bölgemizde hemen her yıl sel meydana gelir ve onunla irtibatlı ölüm haberleri alınır.
Geçmiş yıllarda olanla şimdi yaşanan arasındaki tek fark, hacim.
Daha az ev sele kapılır, daha az insan hayatını kaybederdi geçmişte; bu defa selin dayattığı yıkım ve ölü sayısı yüksek…
Gelecek yıllarda hacmin daha da büyüyeceğini düşünmeliyiz.
Orman yangınlarıyla sel felaketi arasında ortak bir nokta var: Her ikisi de ülkemizin rutini… Her yıl bu zamanlarda ülkemizin sıcak bölgelerinde orman yangınları çıkar, bol yağış alan yerlerde ise sel felaketi yaşanır.
Rutinimizdir bunlar…
Ancak bu yıl her iki olay geçmişte başımıza gelenlerden daha fazla tahribat yaptı.
Ormanlarımızın büyük bölümünü yangına kaybettik. Sel her zamankinden daha çok evi çökertti, insanı önüne kattı.
Neden acaba?
Bu soru üzerinde düşünürken benim aklıma yetersizlikten başka bir cevap gelmiyor.
Yangınla mücadele etmesi gerekenler de, sel felakete dönüşmesin diye tedbir alması gerekenler de görevlerinin insanı değiller…
Ehliyet eksikliği… Kifayetsizlik…
Buna ek olarak kaçınılmaz biçimde öngörüsüzlük devreye giriyor.
Aşırı sıcakların etki altına alabildiği yörelerde yangın çıkabileceği beklentisiyle uçaklar ve helikopterler bulundurulması, çevrede yangına derhal müdahale edecek elemanların hazır tutulması gerekiyor.
Ormanlık bölgelere insanların girmesi kısıtlanmalı, girmeleri gerektiğinde nasıl davranacakları konusunda uyarılar yapılmalıydı.
Aşırı yağış alan bölgelerde ise yağışın sele dönüşmesi ihtimali daha en baştan akılda tutularak çevreye uygun bir yapılaşmaya izin verilmeliydi.
Dere yataklarına bina yapılır mı? Yerleşim yerlerine baktığımızda ‘‘Yapılmaz, yapılmamalıydı, fakat geniş çapta dere yatakları yapılaşmış’’ dememiz gerekiyor.
Çay ve dere yatakları yapay olarak daraltılır mı? Devletin ilgili biriminin, hem de ‘ıslah’ sözcüğü kullanılarak, bölgede yaptığı tam da bu.
Yangın çıkıyor, söndürme amacıyla müdahalede kullanılacak uçak ve helikopter bulunmadığı, olsaydı bile onları kullanacak personelin işten çıkarıldığı anlaşılıyor.
Sel felakete dönüştüğünde, selin dere yataklarına inşa edilmiş evleri sürüklediği, daraltılmış dere yataklarının seli tsunami etkisine dönüştürdüğü görülüyor.
İlgili kurumlarda, belediyelerde görevli ehil olmayan insanların verdiği kararlar yüzünden oluyor bunlar…
Devlet bütün gücüyle devreye girdiğinde her şey zaten olup bitmiş duruma geliyor.
Öncesi ve sonrasında devlet
İlgili bakan, sel felaketi yaşanan bölgede, ‘‘Görüyorsunuz artık kimse ‘devlet nerede?’ diye sormuyor’’ açıklamasını yapmış.
O, felaketler öncesine ait bir soru. Devletin, yangın çıkmadan ve sel felaketi önüne geleni alıp sürüklemeden, doğru kararlar verilmesini sağlayarak, gücünü göstermesi gerekiyor.
Her şey olup bittikten sonra devlet olay yerine koşuyor, ama öncesinde nerede?
Doğru kararlar verilmesi aşamasında nerede?
Bölgelerin özelliklerine göre yapılaşma için kurallar belirlenirken nerede?
Yangına hazırlıklı olmak için gerekli cihaz ve teçhizatla yeterli sayıda yetkin görevliler bulundurulması gerekirken nerede?
İnsanlar kendi bölgelerindeki çarpık yapılaşmalara, doğanın saygısızca tasallut edilmesine karşı çıkarken onlara kulak vermesi beklenirken nerede?
Felaketlerin kıyıcı olmayacağı bir ülke olmak varken, yaşananlar sonrasında devletin gücüyle tanışılan bir ülke olmak fazla bir anlam taşımıyor.
Kendi hallerine bırakıldıklarında insanlar öz çıkarlarını ön plana alır, günü birlik düşünerek hareket ederler; devlet aklı, insanları ortak bir çıkarda buluşturmak için gereklidir. Yanlışlar öyle önlenir.
‘‘Söyletmen vurun’’ anlayışının hakim olduğu ortamlarda devlet aklı da ortadan kalkar.
Doğa ile şaka öyle ortamların eseridir.
Oysa doğayla şaka yapılmaz.
Yapıldığında ne olduğunu görüyoruz.
İşin kötüsü, dünya da görüyor…