Tarih: 01.05.2020 16:46

Fatiha notları, Rahman ve Rahîm farkı

Facebook Twitter Linked-in

Ramazan boyu her akşam saat 18.00 de Twitter üzerinden ‘ayetler ışığında’ adıyla 20 dakikalık bir sohbet yapıyoruz. Bugün, inşallah, sekizincisi olacak. Bu da koronanın nimetlerinden biri sayılabilir.

Tabii olarak Fatiha’dan başlayınca bu surenin bir Müslümanın hayatında ne kadar önemli olduğunu bir kez daha gördük. Bu önem sebebiyledir ki, geçmişte Fatiha tefsiri adıyla pek çok eser yazılmış. Sohbette anlatabildiklerimizden bazılarını sizlerle de paylaşmak istiyorum:

Fatiha Suresi Mekke döneminin ilk yıllarında indi. O günlerde Resulüllah (sa) bazı mekânlardan geçerken etraftan ‘Ya Muhammed!’ diye sesler duyar, endişelenir ve hızlı adımlarla uzaklaşırdı. Durumu bilge ve muvahhit bir Hıristiyan olan Varaka bin Nevfel’e anlattı o, ‘bir daha böyle sesler gelirse dur ve dinle, bakalım ne diyecek’ dedi. Resulüllah da bir gün yine bu sesi duyunca, ‘buyurun!’ dedi, ses devam etti: ‘De ki, Allah’tan başka ilah olmadığına, Muhammed’in O’nun kulu ve resulü olduğuna şahitlik ederim. Ve de ki, el-hamdü-lillahi rabbil- alemîn…’ ve Fatiha’yı sonuna kadar okudu.

Ebu Saîd isimli bir sahabi anlatır; ‘bir gün Resulüllah bana, daha mescitten çıkmadan sana Kuran’ın en büyük suresini öğreteyim mi? dedi, elimi tuttu, yürüdük. Kapıya yaklaşınca ben, ey Allah’ın Rasulü, hani daha mescidden çıkmadan bana Kuran’daki en büyük sureyi öğretecektin, dedim. Evet, o ‘elhamdülillahi Rabbi’l-âlemin…’dir. O Seb’ul-mesânî’dir ve bana verilen Kuran-ı azîmdir, buyurdu’ (Buharî). ‘Seb’u’l-mesani’ sürekli tekrarlanan yedi ayet demektir. ‘Kuran-ı azim’ de Kuranıkerim’in adeta özü olması sebebiyle, kelimelerinin azlığına rağmen onun manalarının bütün temel ilkelerini içermesi sebebiyledir.

Fatiha, her Müslümanın günde en az on yedi kez tekrarlamak zorunda olduğu, sünnetleri de kılıyorsa kırk kez tekrarladığı günlük virdi ve Allah’a tekmil verir gibi sürekli yaptığı zikridir. Zikir Allah’ı anma demektir ve zikrin zıddı nisyan, yani unutma ve gözardı etmedir. O, ‘Allah’ı unuttukları için onun da kendilerine kendilerini unutturduğu kimseler gibi olmayın’ buyurur. Çünkü beşerin bütün hataları O’nu unutmasından kaynaklanır. ‘Âdem unuttu ve hata etti’. Fatiha’yı günde en az bu kadar okumayanlar, onu terk ettikleri ölçüde Allah’ı unutuyorlar demektir. Unutan da unutulur.

Merhum Muhammed Hamidullah Hocamızın derslerinde söylediklerinden hatırlıyorum. Fatiha’nın kelimeleri bütün İslam milletlerinin dillerine öyle girmiştir ki, Müslümanlar onun her kelimesini bilir. Mesela Türkçe’de, ‘iyyake’ bağlacı hariç, onun kelimelerden kullanılmayanı yoktur. Hamd, Allah, rab, âlem, rahmet, malik, yevm/yevmiye, din ilah… Fatiha sayesinde Müslümanların kendi aralarında asgari iman ve düşünce birliği oluşur.

Besmele aynı zamanda surenin birinci ayetidir. Yani biz her işimize ‘Rahman ve Rahîm Allah’ın adıyla’ başlarız.

Rahman ve Rahîm kelimelerinin her ikisinin de kök anlamı rahmettir/merhamettir. Rahman, rahmetin, merhametin bizatihi kendisi ve kaynağı demektir. O yüzden bu isim sadece Allah için kullanılır. Rahîm ise, bütün yarattıklarına acıyan, merhamet eden ve Rahman olma özelliğini onlarda fiilen gösteren demektir. Rahman’da azamet ve heybet manasının da olduğu çokları tarafından bilinmez. Yani er-Rahman, merhametlidir ama merhametinin gereği, hak edeni de cezalandırır gibi bir anlam taşır. Çünkü cezayı hak edene ceza vermemek merhameti zedeler. Bizde ‘merhametten maraz hâsıl olur’ deyimi bu manada doğrudur. Yoksa mutlak merhametten maraz hâsıl olmaz. Bu sebeple müşrikler Rahman ismini bildikleri halde sevmezlerdi.

Rahîm Allah’ın sadece cemal, yani güzelliklerini ve nimetlerini anlatan sıfatlarından iken, Rahman ise bununla birlikte celal, yani azamet ve korkuyu anlatan sıfatlarına da işaret eder. Besmelede ve Fatiha’nın ikinci cümlesinde Rahîm’in Rahman’a sıfat olabileceği de hesaba katıldığında o zaman ikisinin birden manası, ‘Allah Rahîm bir Rahmandır’ olmuş olur.

Aralarındaki fark Rahman’daki son ekte aranır. Arapça’da bir kural vardır; kelimeye yapılan son ekler arttıkça kelimenin anlamı da artar. Bu iki isme genellikle bu açıdan bakılmış ve Rahman kelimesinin sonundaki ilave elif ve nun harfleri sebebiyle onun manasının Rahîm’den geniş olacağı düşünülerek, Rahman’daki merhametin mümin kâfir bütün kulları kapsayacağı, bunun da ancak dünyada olacağı, Rahîm’in ise bu sebeple ahirette dar çerçevede sadece müminlere olacak merhameti anlattığı söylenir.

 

 




Orjinal Habere Git
— HABER SONU —