Nereden çıktın, nasıl çıktın bilmiyoruz. Uzak Doğu’dan yola koyuldun, Avrupa’yı, Orta Doğu’yu kasıp kavurdun. Sıcağı mı yoksa soğuğu mu seviyorsun; anlamadık.
Dünyada basmadığın toprak parçası kalmadı. Kıtaları dolaşıyorsun.
Ne sen bizi tanıyordun ne de biz seni. Beynini görmeden varlığına inanmış bir vatandaşın dediği gibi
“Hani nerede virüs; ben göremiyorum. Virüsün varlığına inanmıyorum.”
Tarih boyu birçok virüs gördük amma senin gibisine de az rastladık. Daha tanışma fırsatı dahi vermeden nefesimizi kesmeye başladın. Nefesini sürekli ensemizde hissetmekten yorulduk.
Nesin, necisin, kimin eserisin; bilmiyoruz.
Dış güçlerin, dış mihrakların, hain ellerin, bekamızı karartmaya çalışanların eserisin diyeceğim amma şuan en büyük darbeyi onlar yiyor.
Kaynağın dışarıdan olabilir fakat içimizi yakıyorsun.
İtalya’sından İngiltere’sine, Almanya’sından Belçika’sına varana kadar hepsi diken üstünde sana selam vaziyetindeler. Tüm ekonomik imkânlar seferber edilmiş durumda.
Bir anda dünya lideri olup çıkıverdin.
Adın virüs, ismini kimin verdiği bile tartışmalı fakat cismini tarif eden yoktur. Neye benziyorsun, dört ayaklı mı yoksa iki ayaklı mısın, ins misin, cin misin; anlatan, bilen yok.
Bulaştığın kişileri kendinden geçiriyorsun. Şüphen dahi akılları baştan almaya yetiyor.
Baksana; hayatında isyanın ‘İ’sini dahi bilmeyenler, şimdi isyanın belini kırıyorlar. Hastanelerden, yurtlardan kaçma planları hazırlıyorlar.
Ne de olsa can tatlıdır ve bunun da inkârı mümkün değildir.
Günde beş vakit,
“Ellezîne izâ esâbethum musîbetun, kâlû innâ lillâhi ve innâ ileyhi râciûn.”
(Onlar; başlarına bir musibet gelince, Biz şüphesiz (her şeyimizle) Allah’a aidiz ve şüphesiz O’na döneceğiz derler.)
diyerek Bakara Suresi 156. ayeti tekrarlayanlar dahi kaçak yollardan şehirlere giriş yapmaya çalışıyorlar. İnsanları, polisiye dizileri aratmayan maceralara sürüklüyorsun.
Artık nasıl bir etkin varsa insanları yoldan çıkardın.
Hastaneden çocuğunu kaçırmaya çalışanlar mı dersin, polis barikatını yıkmaya çalışan umreciler mi dersin, emniyet güçlerinin yüzüne tükürüp seni onlara da bulaştırmaya çalışanlar mı dersin, firar eden mahkumlar mı dersin..
Ne ararsan var. Bu aralar inan hiç kendimizde değiliz.
Anlayacağın sürekli bir virüsten kaçarken başka virüslere yakalanıyoruz. Hayatımızı soldurdun, bizleri evlerimize hapsettin.
Gerçekten çok ayıp ettin.
Ne AVM’lere gidip çılgınca alışveriş yapacak, eğlenecek halimiz, ne de ev, araba alıp satacak enerjimiz kaldı.
Hayat damarlarımızı kopardın. Uykularımızı kaçırdın. Evlerimize nasıl gireceğini, yolumuzda giderken bize nasıl bulaşacağını dahi bilmiyoruz.
Senin de sonun bir iğneye bakar amma aşını henüz bulamadık. Var gücümüzle çalışıyoruz, toplantı üstüne toplantı yapıyoruz.
Şimdi sen bizim canımızı yakıyorsun. Aşını bulduğumuz gün de biz senin canını yakacağız. İlk aşını bulana da altın madalya takacağız.
Ey Virisoğlu Virüs!..
Sanma ki bu dünya sana da kalır.
Elbet bir gün senin de hakkından geleceğiz.