Post-korona dönemin ne siyaseti, ne iktidarı, ne kitle psikolojisi bugüne benzeyecek. Ama insanî, vicdanî, ahlakî değerler -bizim değerlerimiz- hep aynı kalacak
Başta Erdoğan-Bahçeli ikilisi olmak üzere, iktidarıyla muhalefetiyle ülkenin kaderinde söz sahibi olanlar Koronavirüs günlerinde gerçek bir sınavla karşı karşıyalar. İlk işaretler bu sınava hiç de hazırlıklı olmadıklarını gösteriyor. Ufukları, kafaları, zihniyetleri, iliklerine işlemiş çıkar hesapları, iktidar tutkuları küresel çapta bir felaketi kavrayıp insanların dertlerine deva olabilmelerine olanak tanımıyor. Bir örnek: Erdoğan’ın, şirketleri, sermaye çevrelerini, müteahhitleri rahatlatmaya yönelik toplantısındaki utanç verici açıklamaları. Bu konuda çok yazıldı, çizildi, tekrara gerek yok. Bir başka örnek Bahçeli’nin hiç değişmeyen hamasî yaveleri…
Salgın siyasî hesap tanımıyor
Gerek iktidardakiler gerekse muhalefet, şu gerçekle yüzleşmek ve kabullenmek zorunda: Bilinen bütün siyasî ve de iktisadî hesapların bittiği yerdeyiz. Bir süre sonra Covid-19 salgını sakinleştiğinde yerini Covid-20 veya benzeri başka bir salgın alacak. Gamlı baykuşluk yapmak istemiyorum, bilim insanları on yıllardır iklim kriziyle birlikte böyle bir virüs saldırısı olabileceğini haber veriyorlardı. Sadece Türkiye’de değil, dünyada da, siyasî ya da ekonomik bütün iktidarlar, sistemler, gündelik yaşam, önümüzdeki günlerde kökten değişecek.
Kötümserim; daha iyi, daha insanî, ahlakî bir düzen gelecek demiyorum, iktidarların uzun bir süre alıştıkları ve bildikleri yolda direnmek için çok daha vahşi, çok daha baskıcı yöntemlere başvuracaklarını, vahşi ve kanlı sömürü düzenini sürdürmek için ellerinden geleni yapacaklarını düşünüyorum. Nereye kadar? Asla sonsuza kadar değil. Hesaplar sadece iktidarlara göre değil kitlelerin uyanışına göre de yapılır. Şu sıralar kafalarına balyoz yemiş, can kaygısına düşmüş kitlelerin kısa süre sonra yetti gayri diyerek uyanacaklarını tahmin etmek de mümkün.
Yerli yabancı, düzenin bütün muktedirlerine söylemek istediğim şu: Arkadaşlar! Bugün değilse yarın gidicisiniz, bunu bilip adımlarınızı ona göre atın. Bugüne kadar hiç de iyi not almadığınız, hep bütünlemeye kaldığınız insanî, vicdanî, ahlakî değerler sınavında biraz not yükseltmeye bakın.
Önünüzde bir fırsat var, değerlendirin
Başkalarına gücüm yetmez ama bizimkilere bir çift sözüm var: Son üç dört yılda lebaleb doldurduğunuz hapishaneleri boşaltmak bir ilk adım olabilir. Uyuşturucu tacirlerini, ülkücü çete reislerini, çocuk-kadın istismarcılarını, siyasî ya da adî kanlı katilleri kast etmiyorum. Ama hemen söyleyeyim, en ağır suçlardan mahkûm da olsalar devlet onların yaşamından ve sağlığından da sorumludur. Ben, hapishaneleri dolduran ve yüzde 90’ının suçu muhalif olmak, muhalefetini dile getirmek, şu veya bu halk kesiminin haklarını savunmak -ve ne acı ki- Kürt olmaktan ibaret onbinlerce insanımızdan söz ediyorum.
Anladığımız kadarıyla infaz indirimi veya af, adına ne derseniz deyin, çıkartmaya çalıştığınız yasa onları dışarda bırakıyor. Aralarında Osman Kavala, Selahattin Demirtaş gibi sırf tahliye olmasınlar diye defalarca beraat edip her seferinde yeni bir tutuklama nedeni icat edilenler var. Aralarında Gültan Kışanak, Selçuk Mızraklı gibi halkın büyük/ezici çoğunluğunun oylarıyla seçilmiş ve bir kararnameyle yerlerinden alınmış, üstelik de tutuklanmış onlarca belediye başkanı var. Bu adlar, aynı durumdaki binlerce insanımızı temsil ediyor.
Bir uyuşturucu baronu veya çete reisi, bir çocuk istismarı suçlusu ya da kadın katili serbest kalırken onbinlerce siyasî tutuklunun, ölüm orucunda otuz kiloya kadar düşmüş, her türlü virüs tehdidine açık insanların koğuşlarda, hücrelerde tutulmasını nasıl hazmediyorsunuz, insanlığınıza, inançlıysanız dininize, vicdanınıza nasıl sığdırıyorsunuz! İşkembeniz geniştir, biliyoruz ama bu kadar mı! Ve de asıl önemlisi, bugünler geçtiğinde, dünyada ve sözde inandığınız ahrette hesabınızı nasıl vereceksiniz!
Virüs terörüne iktidar terörü eklenince
Bizim muktedirlerin anahtar sözcüğü terördür. Bunca insan -bütün uluslararası mahkeme ve kuruluşların itiraz ettiği, düzeltilmesini, kapsamının makul sınırlara çekilmesini talep ettiği- TMK’nın şu veya bu maddesine dayanılarak Erdoğan ve Pelikancı çevresinin güdümündeki mahkemelerce içeri tıkılmış durumda. Aslında siyasî tutuklu falan değil düpedüz iktidar rehineleri onlar.
İşte size bir fırsat; yaşlı, hasta, çocuk, kadın tutuklu/hükümlülerle birlikte bütün siyasîleri an geçirmeden tahliye edin. Ne dışarı çıkarmak için acele ettiğiniz çeteciler, ırz düşmanları, uyuşturucu tacirleri, katiller gibi kaçma ihtimalleri var ne de suç işleme. Bu, sizin insanlık ve vicdan sınavından ortalama bir notla geçmeniz kadar geleceğinize yapacağınız bir yatırım da olacaktır. TOBB Başkanı yandaşınız Hisarcıklıoğlu’nu güldürecek destek önlemlerinin Koronavirüs fırtınasında size hiçbir yararı dokunmayacak ama iktidar hırsınızı ve siyasî husumetlerinizi yenmeye yönelik her adım sevap hanenize yazılacaktır.
Muhalefet ağır sorumluluğunu yüklenebilecek mi?
Koronavirüs günlerinde sadece iktidarı eleştirmekle, şunu yapmıyorsunuz, bunu yapmıyorsunuz demekle yetinmek muhalefetin sorumluluğunu azaltmaz. Bu dönem ardında yıkıntılar bırakarak geçip gittiğinde, kimse muhalefete, siz ne güzel şeyler önermiştiniz, onlar yapmadılar, demeyecek. Siz ne yaptınız, neyi zorladınız, hangi örneği verdiniz, diye soracak. Muhalefetin de iktidarlar gibi kavraması gereken gerçek, yarının kaotik dünyasında bildiği, tekrarladığı siyaset yapma yöntemlerinin geçersiz kalacağıdır.
İktidarın, infaz/af yasası konusunda muhalefet partilerine danışma hamlesi, onları da kendi getirdiği sınırlar ve istisnalar çerçevesinde tutmak ve suça ortak etmektir. "Suç" diyorum, çünkü suçun, cezanın, yargının, yasanın bilinen anlamlarını yitirdiği bir tarihsel anda, evlerine gönderebileceğiniz ve salgından bir ölçüde koruyabileceğiniz insanları dört duvar arasında tutmak suçtur. Muhalefet, hiç değilse bu konuda bütün ağırlığını koyabilir. Mırmır etmek yerine gürleyebilir. Tam da zamanı ve fırsatı. İktidar başının belada olduğunun farkında, güçlükler, belirsizlikler büyüdükçe kendi içindeki çatlaklar da derinleşiyor. Muhalefet bu aşamada, teröre doğrudan buluşmamış, kan dökmemiş olanların, yazarların, çizerlerin, muhaliflerin tahliyesine yeşil ışık yakmanın, bu konuda ısrarcı olmanın oy kaybettireceğinden, kendisini terörle aynı safta göstereceğinden korkuyorsa (ki geçmişte hep korktular) benden söylemesi, artık bu endişelerin hiçbir anlamı yok. Aksine, atacakları her barışçı, birleştirici, insanî adım, geleceğe büyük yatırım olacaktır.
Kısaca, post-korona dönemin ne siyaseti, ne iktidarı, ne kitle psikolojisi bugüne benzeyecek. Ama insanî, vicdanî, ahlakî değerler -bizim değerlerimiz- hep aynı kalacak. İktidarıyla muhalefetiyle dar siyaseti unutup bu değerlere yaklaşmaya gayret edin. İlk adım olarak da, estek köstek demeden, yaşamları ve sağlıkları devlete zimmetli hükümülerin, tutukluların Koronavirüs onlara erişmeden, iş işten geçmeden tahliyesini sağlayın.