Uzun ve abartılı cümlelerin sahibi nesirci diye hafife alınırdı. Hatta bu hafife alma 50 ve 60´lı yıllardaki Millî Eğitim´in ders kitaplarında geçerdi. O ifadeleri kullananlar bu dünyadan göçtü, gitti. Ne adları kaldı ne sanları.
Ama Evliya Çelebi adı, inadına yükseldi. Doğumunun 400. yılında dünyada ve Türkiye´de birçok etkinlikle anıldı. UNESCO ve Avrupa Birliği Bilgi Merkezi 2011´i Evliya Çelebi yılı ilan etti. Türkiye´de de Kültür Bakanlığı ve bazı üniversiteler, sergiden sempozyuma Evliya Çelebi adına birçok etkinlik gerçekleştirdi.
Bugün Evliya Çelebi´nin gezdiği gördüğü şehirlere ait verdiği bilgiler, arşiv belgesi niteliğinde. 10 cilt tutan gezi yazıları ile Evliya Çelebi, Osmanlı ülkesinin sır odası gibi. Gittiği gezdiği yerleri, gördüğü biçimde ama kendi üslubuyla yazmış. Mekân, yemek, giyim kuşam, takı, müzik, üretim, tarım, ticaret gibi insana ait belli başlı kültürel unsurlardan mutlaka söz eder. Verdiği ayrıntılar, araştırmacılar için yorumlama ve analiz imkânı sağlar. Ne önce ne de Evliya Çelebi´den sonra hiç bu kadar Osmanlı´nın sivil hayatına temas edilmedi!.. Keşke 10 cilt değil 100 cilt yazabilseydi. Keşke her elli yılda bir Evliya Çelebi olsa idi. Seyahatnâme tarihten çıkarılırsa Osmanlı sivil hayatına dair sadece yabancı seyyahların gezi kitapları kalır.
Sıra dışı Yunus Emre notu
Aslında Evliya Çelebi´nin verdiği Yunus Emre bilgisinden çoğunluğun da haberi yok. Yunus Emre çalışan araştırmacı ve yazarların bu nota değinmediği; değinenlerin ise nottaki incelikleri fark edemedikleri anlaşılmıştır.
Seyahatname´nin sadece bir yerinde Yunus Emre kaydı vardır. 1081/1670´de İstanbul´dan çıkan Evliya Çelebi´nin yolu 1082/1671´de Larende´ye (Karaman) uğrar. Şehri üç gün boyunca gezer. Başta kale olmak üzere birçok tarihî eseri inceler ve kitabelerini okuyarak Seyahatname´ye kayıtlarını alır. Ayrıca yerel halk ve sosyal hayat gözlemlerini de ihmal etmez. Ve şehir incelemeleri sırasında Yunus Emre´nin tekke ve türbesini de ziyaret ederek şu notu kaydeder:
?Ve Kirişçi Baba Camii´nde Yunus Emrem Hazretleri merkadi, Türkîce tasavvufâne ebyât eş´âr-ı ilâhiyâtı meşhûr-ı âfâktır. Ve bunlardan mâ´adâ nice bin kibâr-ı evliyâullâhlar vardır. Ve binden mütecâviz kibâr-ı evliyâullâhların âsitânesine bu âsi yüzüm sürüb ruhâniyyetlerinden istimdâd taleb etdük?.? (Evliya Çelebi Seyahatnamesi Anadolu Suriye Hicaz 1671-1672, Mf. V., C 9, İstanbul 1935, s. 315.)
?Kirişçi Baba Camii´nde Yunus Emrem Hazretlerinin mezarı, Türkçe tasavvufane beyitleri ve ilahi şiirleri ile şöhreti yaygındır? biçiminde çevrilebilen notun kendisi gibi ayrıntıları da gözlerden ve dikkatlerden kaçmış. İbrahim Hakkı Konyalı, Hulusi Güngör, Cahit Öztelli, Abdülbaki Gölpınarlı ve Fuat Köprülü başta olmak üzere birçok yazar ve araştırmacı; bildikleri bu notun ayrıntısındaki tespitleri fark edemedi.
?Ebyât eş´âr-ı ilâhiyât? terimleri başta; her bir kelimesi son derece bilinçli seçilmiş, özenli kullanılmış, bir kayıt bu!
Ebyât, beyitin, eş´âr da şiirin çoğulu. Burada, Yunus Emre´nin iki tür şiiri olduğunu ve birinin ?ebyât? yani beyitler diğerinin de ?eş´âr-ı ilâhiyât? yani ilâhî şiirler biçiminde nitelendirildiğini, Evliya Çelebi belirtmiştir.
Yunus Emre´nin şiirlerinin çoğunluğu 5-15 beyit olduğundan ebyâtla kast ettiği şiiri, düz mantık daha uzundur. Bu düz mantığa uygun Yunus Hazretlerinin şiiri var mıdır, sorusunun cevabı ise Risâletü´n-Nushiyye´dir.
Çünkü Risâletü´n-Nushiyye, 600´e yakın beyit ile yazılmış mesnevi türünde bir şiirdir. Mesneviler ikilik düzende yazılan uzun şiirlerdir. Ebyât da ikili dize anlamındadır.
Peki, Evliya Çelebi niçin mesnevi değil de ebyât diye niteledi, Risâletü´n-Nushiyye´yi?
Biçim özellikleriyle klasik bir mesneviyi karşılamaz Risâletü´n-Nushiyye! Bir mesnevinin olan tevhit, na´t, münâcât, sebeb-i telîf, miraciye, hâtime gibi bölümlerine sahip değildir. Bir başka deyişle dîbâce, nesir ve agâz-ı destan (asıl konu) bölümlerinden oluşmuştur. Vezin, kafiye ve beyit uzunluğu bakımından bir mesnevidir.
Yunus Emre de bu şiirine özel bir ad vermediğinden Risâletü´n-Nushiyye´nin türü uzun zaman bilinmez kalmıştır. Konuya aşinaların bileceği üzere bilimsel olarak Yunus´un bu şiirinin bir mesnevi olduğunu tarihte ilk tespit eden Türk Edediyatı´nda İlk Mutasavvıflar (1919) adlı eseriyle Fuat Köprülü´dür. Ve Abdülbaki Gölpınarlı da Fatih Nüshası´nda şiirin bitimindeki ?temmetu hazihi risâletü´n-nushiyye? notuna dayanarak Yunus´un mesnevisine Risâletü´n-Nushiyye adını verip ?Yunus EmreRisâlat al-Nushiyya ve Dîvân, (1965)? adlı eserinde de bu adı ilk kullanan kişi olmuştur.
Risâletü´n-Nushiyye´yi tarihte ilk tespit eden Evliya Çelebi´dir!
Çünkü Risâletü´n-Nushiyye´nin bir mesnevi olduğunu Fuat Köprülü´den tam 248 yıl önce söylemiştir. Evliya Çelebi, Yunus Emre divanının ilk 100 sayfasındaki uzun beyitlerden oluşan şiirin diğerlerinden farklı olduğunu görüp ona kısaca ve özlüce ?ebyât? demeyi uygun bulmuştur. Böylece Risâletü´n-Nushiyye´nin Evliya Çelebi´deki adı ?ebyât? olmuştur.
Evliya Çelebi´nin Yunus´un şiirlerine dair bir diğer nitelemesi de ilâhî şiirler anlamındaki ?eş´âr-ı ilâhiyât?dır. Yunus Emre´nin şiirlerine ait en önemli sorun, türünün ne olduğudur. Divandaki şiirlerin hiç birinin adları da türleri de belli değil. Klasik divan şiirlerinin hiçbiriyle örtüşmez. Belki şiir uzunluğu bakımından iki şiiri kasideye benzeyebilir. İki şiiri de şathiye özelliğindedir. Şiirlerinin çoğunluğu gazelimsidir. Divanın bazı nüshalarında ilk şiirin adı ?Seyr u Sülûk?tur. Sonraki şiirlerin tamamına ?nüshadan nüshaya değişir- gazeliyât, ilâhiyât ya da hüsniyât ana başlığı konulmuştur.
Ve günümüzde Yunus Emre´nin şiirleri artık ilahi türü olarak kabul görmüştür. Evliyâ Çelebi yine kendi zamanında bu sorunu ortadan kaldıracak biçimde Risâletü´n-Nushiyye dışındaki Yunus´un şiirlerine; ilâhi şiirler anlamında eş´âr-ı ilâhiyât adını kullanmıştır.
Dikkatlerden kaçan ve şimdi zihinleri kurcalayan bir diğer ayrıntı da Yunus Emre´nin bu notu niçin Karaman´da tuttuğudur. Bu sorunun cevabı da Evliya Çelebi´nin titiz ve tarafsız araştırmacılığında yatmaktadır. Bu yönüyle Evliya Çelebi´nin notları resmi kayıt özelliklidir. O zamanın şartlarında Yunus´un nerede olduğunu, Evliya Çelebi´nin bilmesi mümkün değildir. Ama Karaman´da halkın sözlü kültür bilgisini resmi kayıt ciddiyetiyle Seyahatname´ye taşımıştır. Bir başka deyişle halk ne dediyse onu yazmıştır.
Zaten 1474 tarihli Yunus Emre Tekkesi vakıf kaydı ile Evliya Çelebi´nin kaydı aynıdır. O vakıf kaydının metni ?Vakf-ı Zâviye-i Yunus Emre ibn-i İsmail el-meşhur bi Kirişçi Baba der nefs-i Larende?dir. Ayrıca bahsetmese de Yunus divanlarının en eskisi olan Karaman Nüshası´nı Evliya Çelebi´nin Yunus Emre Tekkesinde gördüğü; nottaki su götürmez kesinlikten bellidir.
Burada Evliya Çelebi´nin Yunus Emre kaydı ile Vilâyetnâme ve Şakâiku´n-Numâniye´ninkiler çelişiyor gibi görünebilir.
Çelişme yok; geçersiz kılma var. Çünkü Vilâyetnâme, Şakâiku´n-Numâniye gibi kitaplardaki Yunus bilgisinde mekân, kişi, olay ve tarih kesişmesi yoktur. Yani bu kitapların verdiği yerlerde Yunus´un türbesi, mezarı, tekkesi, camisi ve divanına ait hiçbir iz yoktur. Üstelik bu kitaplardaki Yunus Emre bilgileri, kendisinden önceki sözlü ya da yazılı kaynaklarla uyumlu olmayıp dayanaktan yoksun basit, içeriksiz ve niteliksiz olup söylenti düzeyindedir.
Bu bakışla Evliya Çelebi´nin yüksek nitelikli ve derin içerikli notu karşısında diğer kaynaklardaki Yunus Emre bilgileri geçersiz ve hükümsüzdür.