Suriye´de kız kardeşiyle birlikte 2012 yılında tutuklanıp Esed zindanlarında vahşi işkence ve hakaretlere maruz kalan Halepli Nur El Hirre (32), yaşadıklarını İLKHA´ya anlattı.
Kendisinin ve kız kardeşinin ilk tutuklanışının 23 Haziran 2012 yılında bir eylem esnasında olduğunu belirten El Hirre, 7 gün gözaltında kaldıklarını, daha sonra serbest bırakıldıklarını, daha sonra yeniden bir gözaltı furyası yaşadıklarını anlattı.
Gözaltı sürecinde hamile bir kadının karnındaki çocuğunun Esed askerleri tarafından öldürüldüğünü söyleyen El Hirre, idrarlarını yaptıkları kaseden su içmek zorunda bırakıldıklarını ifade etti.
Kız kardeşinin Halep´te Meydan Hastanesi eylemlerine katılarak yardım ofislerinde faaliyet gösterdiğini belirten El Hirre, kendisinin ise üniversite son sınıfta olduğu için kız kardeşine yardım ettiğini söyledi.
Halep´te muhaliflerin elindeki bölge ile Esed rejiminin kontrolünde olan bölgeler arasında sorunlar meydana geldiğini aktaran El Hirre, "Kız kardeşim özgürleştirilmiş (muhaliflerin kontrölünde) bölgedeydi. Ben de üniversite okuduğum için Esed kontrolünde olan bölgede kalıyordum. İletişimi kod isimlerle sağlıyorduk. Kız Kardeşim sınav için Halep Üniversitesine geldi. Kampüsün girişinde emniyet güçleri önümüzü kesti ve kimliklerimizi aldı. Önce kız kardeşimi, sonra beni tutukladılar. Ne sebeple ya da hangi suçtan ötürü tutuklandığımızı bilmiyorduk. Şube amirinin odasına götürüldük. Kız kardeşim daha önce 4 defa tevkif edilmişti. Şube amiri kız kardeşime yaklaşarak bir tokat attı. Kız kardeşim yere çakıldı. O esnada içime büyük korku girdi ve ürktüm. Polislere bizi aşağı indirmesini söyledi. Bizi döve döve aşağı indirdiler. Ayrı ayrı tek kişilik hücrelere alındık. Kemer ve tüm özel eşyalarınızı çıkarın, dediler. Kız kardeşim için çok endişeliydim. O benden 6 yaş küçüktü ve ona kızım gibi bakıyordum. Polislere, onu da benim yanıma almalarını, söyledim. Çünkü onun için korkuyordum. Kızların çığlık ve haykırış seslerini duyuyordum. Hücreler birbirine 2 metre yakınlıktaydı. Çevremdekilere, çığlık atan kız kardeşim mi, diye soruyordum. Psikolojim bozulmasın diye, hayır diyordular. Bir saat sonra konulduğum odaya gelip çıkmamı istediler. Çıktığım zaman gözlerimi bir kumaşla bağlayıp ellerimi kelepçelediler. Yer görünüyordu. Yere baktığımda hepsinin kana bulandığını gördüm. Bir baktım ki bu kan kız kardeşimin kanıydı. Yürümeye takati kalmamış halde, ´Bana yardım et, yürüyemiyorum´ diyerek hüngür hüngür ağlıyordu. Takatim kalmamıştı. Çok korkuyordum." dedi.
"12 gün boyunca baygın halde yatmışım"
Kendisini sorgu odasına aldıklarını ve sorguda Türkiye´ye giden kardeşini sorduklarını belirten El Hirre, "O (kız kardeşi) gelip teslim olmayana kadar seni bırakmayacağız, diyordular. Zincire bağlı çok başlı bir kamçıları vardı. Uçlarına çivi ve farklı sivri, kesici metaller bağlıydı. Bana onunla vuruyordular. İlk vuruşta yere çakıldım. İri yapılı biri gelip beni ayaklarımdan bağlayıp kafa üstü tavana bağladı. O halde saatlerce işkenceye uğratıldım. 12 gün boyunca baygın halde yatmışım. Beni merkez hastanesine götürmüşler. Beni geri getirdiklerinde kız kardeşim odasından haykırarak, ´İyi misin? Bana iyi olduğunu söyle´ diyordu. Lavaboya giderken onunla iletişime girmeye ve ondan emin olmaya çalışıyordum. Açıkçası o benden daha dirayetliydi." ifadelerini kullandı.
Hamile kadının karnındaki çocuğunu öldürdüler
İşkenceler esnasında kendisini en çok etkileyen şeyin, kız kardeşinin çığlıkları olduğunu belirten El Hirre, hamile bir kadına yapılan işkenceleri şöyle anlattı: "Bir gün 6 aylık hamile bir bayanı getirdiler. 9 yıllık uzun bir bekleyişten sonra hamile kalmıştı. Doktor dinlenmesi gerektiğini söylemişti. Ağır işkencelerle karnındaki çocuğunu öldürdüler. ´Çocuğumu öldürmeyin, evladımı öldürmeyin´ diye haykırıyordu. Bu çocuğun ne günahı vardı?"
"Kız kardeşimle karşılaştığımızda ne ben onu nede o beni tanıdı"
3 ay boyunca kız kardeşinden ayrı bir hücrede tutulduğunu söyleyen El Hirre, "92 gün sonra kız kardeşimle karşılaştığımızda ne ben onu nede o beni tanıdı. Çünkü ben bir felçli gibiydim. Hareket edemiyordum. Duyma yitimi kaybetmiştim. Gözlerim iltihaptan göremez olmuştu. Bayram günüydü. Onlara, gözlerim acıdan patlamak üzere, diyordum. Bana, ´tatildir, hastaneler kapalıdır´ diyordular. 3 gün bu halde acı çekerek bekledim. Sonunda bir doktor gelip gözlerime melhem sürüp gitti. Kemiksiz bir et yığınına dönmüştüm. 2 ay boyunca hiç yıkanamadım. Zindanlarda 60 günden fazla kalanların sonunun idam olduğu artık kanıksanmıştı. Biz 80 günden fazla kaldık. Her gün çığlıklar, işkenceler, küfürlü ve hakaretvari sözler işitiyorduk." dedi.
"Tecavüze uğramaktan korkuyorduk"
Elleri kelepçeli halde bir çok defa Şam´a götürüldüklerini ifade eden El Hirre, "Otobüse bindirildiğimizde nereye götürüldüğümüzü sordum. Bana, ´Sizi idama götürüyoruz´ dediler. Şam´a giden idama gider, dediler. Şam´da tecavüze uğramaktan korkuyorduk. Müslüman bir kız, ömür boyu şerefini helali için korumak ister; tutuklu olduğu esnada kendi vatanının evladı tarafından tecavüze uğramak için değil. Ben, Esed askerlerine, ´Sizin vatanınızın kızıyım´ diyordum. Bana, ´Sen pislik ve hakir birisin´ diyordular. Beni itip kakarak otobüse bindirdiler. Hastalık ve işkencelerden hummaya tutuldum. Kız kardeşim elleri arkadan kelepçeli haliyle bana yanaşıp, ´Beni bağışla! Benim yüzümden öldürüleceksin!´ dedi." şeklinde konuştu.
"İdrarımızı yaptığımız kâselerde bize su içiriyordular"
El Hirre, "Şam´a vardığımızda iri yapılı biri, aracın kapısına gelip, ´Vay! Bize tatlı kızlar mı getirmişler. Bunları çok beğendik.´ dedi. Bunları duyduğumda takatten düştüm. Beni saçlarımdan çekip dışarı attılar. Allah´a tevekkül ettim. Ben artık ölmek istiyorum, diye yalvarmaya başladım. ´Allah´ım senin hükmüne itirazım yok, kız kardeşimi koru.´ diye dua ettim. Şam´a vardığımızda babamın bundan haberi oldu. Şam´da uzun bir süre sonra ilk defa domates ve kızartılmış patates kokusu alıyorduk. Bu bizim için unutulmaz bir andı. Bize zindanda içi pis suyla dolu pişirilmemiş bulgur veriyordular. Yemekte zorluk çektiğimizde bizimle dalga geçerek, ´Bunlar vitamin! Niye yemiyorsunuz?´ diyordular. İçine idrarımızı yaptığımız kâselerde bize su içiriyordular." dedi.
"Gözü yaşlı anneme ve Suriye´ye veda ettim"
Gözaltı ve işkence sürecinden sonra serbest bırakıldıklarını belirten El Hirre, "Gece saat 22.00´da bizi saldılar. Kimsenin olmadığı bir yerde bizi bıraktılar. Tüm dükkânlar kapalıydı. Şam´a yakın Kefer Susa nahiyesindeydik. Uzun bir aramadan sonra telefon bulup ailemi aradım. Ama telefonları kapalıydı. Dubai´de ikamet eden teyzemin kızını aradım. O da hemen bir yolunu bulup anneme haber verdi. Hemen o gün bizi alıp güvenli bir yere götürdüler. Ertesi gün Halep´e intikal ettik. Bir hafta sonra gözü yaşlı anneme ve Suriye´ye veda ettim. Türkiye´ye geldim." ifadelerini kullandı.
Kendilerinin kurtulduğu için Allah´a hamd eden El Hirre, ancak halen Esed zindanlarında eziyet görenlerin olduğunu hatırlattı.
El Hirre, "Orada her günümüz 100 güne bedeldi. Her gün yüz gün yaşıyorduk. Yaşı 80 olan bir yaşlı kadın vardı. Türkiye´ye gidip geldiğinde üstündeki dolarlar yüzünden güya teröre destek suçlamasıyla yakalandı. Tüm devletlerin vicdanına sesleniyorum, bize acıyın. Tutukluların bir an önce bırakılması gerek. Orası hiç yaşanılacak bir yer değil. Suriye devrim hareketinde kimse esirler kadar bedel ödemedi. Şehidler şu an Rablerinin yanında. Ama esirler hâlâ o eziyetlere maruz kalıyor. İnsani duyguları bir nebze olsun kalan her insana çağrıda bulunuyorum. Suriye zindanlarındaki tutuklu kadınlara yardım eli uzatın. Vallahi takatimiz kalmadı. 8 yıldır kayıp olan insanlar var. Bir anne düşünün, kızının cesedinin nerede olduğunu, hangi toplu mezarda olduğunu bilmiyor." ifadelerine yer verdi. (Zeyd Varol- İLKHA)