Soçi zirvesi, Türkiye, Rusya ve İran için Suriye´de yeni bir sürecin başlangıcı olabilir mi?
Suriye´de Esed ile yola devam edebilir mi?
Rusya, İran ve Türkiye liderlerinin katılımıyla gerçekleşen Soçi zirvesinin devamını ve gelişmeleri, tüm taraflar merakla bekliyor.
Önümüzdeki Irak, Afganistan ve Filistin gerçeğinden yola çıkarak bir kıyas yaparsak Esed´le, Suriye´nin toprak bütünlüğü ve istikrarını koruma fikri çok zor görülüyor.
7 yıl süren savaşta, 600 bin insanın hayatını kaybetmesi, 200 bin gözaltı, kayıp, kimyasal silah mağdurları, 6,5 milyon ülke dışına göç ve 5 milyon Suriye topraklarında iç göç yaşamış bir ülkeden bahsediyoruz.
Suriye´de savaş mağdurlarının yüzde 80´i kendisini Sünni olarak tanımlarken mezhebi ve kültürel soykırıma maruz kaldığını açıklıyor.
Neredeyse ortalama her aileden bir fert savaşta hayatını kaybetti. Suriye´nin genç nüfusu ülkeyi 70 yıldır yöneten tek parti diktatörlüğünün travmasıyla büyük bir nefretle yaşıyor.
Esed´i sadece yüzde 17 gibi Nusayri bir azınlık sahipleniyor.
Bunu gözden kaçıranlar bu durumda nasıl seçim yapacaklarını gerçekten hesap ediyorlar mı?
Suriye´de PYD/YPG artık SDG adı altında yaşamını sürdürmektedir.
Bunu aklımızdan çıkarmayalım.
PYD/YPG bugün Suriye toprağının yaklaşık yüzde 20´sini kontrol ediyor.
ABD´nin kendisine sağladığı askeri ve siyasi destek devam ederken Suriye rejimi PYD/YPG´yi kuzeyde en güvenilir muhalif ve emniyet supabı olarak görmektedir.
Suriye devletinin PKK ile olan ilişkisi 1980´lerden bu yana hiç kesilmemiştir.
PKK öncülüğündeki SDG ortak konsey üyesi Riad Dirar, fedaratif bir sistem ortaya koyan politik çözüm sağlanırsa SDG´nin Esad ordusuna katılabileceğini söyledi.
Moskova ise savaşın başından beri PYD/YPG´yi ABD´ye kaptırmamak için çok soğuk, kanlı bir strateji izledi.
PYD/YPG´ye ofis açtırılması ve aralık ayının ilk haftasında Soçi´ye davet edilmesi Moskova´nın orta vadede kolay kolay PYD/YPG´den vazgeçemeyeceğini gösteriyor.
Suriye´de Kürtlerin rejimle özerklik anlaşması ABD, Rusya ve İsrail´in sıcak yaklaştığı bir meseledir.
Bu durum sadece Türkiye´yi ciddi bir şekilde rahatsız ederken İran´ı şimdilik siyaseten rahatsız etmektedir.
Suriye´de aslında taraflar, ulusal çıkarları ve risklerini göz önüne alarak hesap kitap yapmaktadır.
Suriye şu an bölgenin en istikrarsız ülkesi konumundadır.
Irak, Filistin ve Afganistan´ın mevcut durumu ile dahi kıyaslayamazsınız. Bu ülkelerde yine de devlet mekanizması iyi kötü işliyor.
Suriye rejimi bugün kurumlarının işlevini yüzde 80 kaybetmiş vaziyettedir.
Sadece Rusya ile birlikte anılan bir devlet pozisyonundadır.
İran ise Sünni Arap dünyasında yaşanılan tüm bu travmadan sorumlu ve ortak olarak görülmektedir.
İran Cumhurbaşkanı Hasan Ruhani, geçtiğimiz hafta ?İran´ın terörle mücadelede Suriye halkı ve Suriye hükümetinin yanında olacağını, Tahran´ın Suriye´nin kalkındırılmasına aktif olarak katılmaya hazır olduğunu? açıkladı.
İran´ın Suriye rejimine olan yaklaşımı, sahiplenme güdüsü Suriye halkının mezhepsel anlamda sürekli çatışmacı potansiyelini sıcak tutmasına sebep veriyor.
Suriye halkı üzerinde potansiyel gücü olan Suudi Arabistan, Katar ve Ürdün´ü hesaba kattığımızda mevcut dinamikler Suriye´de daha çok uzun yıllar Filistin sorununa benzer bir sorunla karşılaşacağımızı gösteriyor.
Rusya´nın, Afganistan ve Çeçenistan tecrübesini çok iyi analiz etmesinde fayda var.
Suriye´yi siyasi ve askeri olarak ayakta tutan tek gücün Rusya olduğu bilinen bir gerçektir.
Suriye´nin Esed ile yola devam etmesi demek uzun yıllar istikrarsız devletler kategorisi içinde yaşayacak olması demektir.
Suriye´nin istikrarının azınlık Nusayri rejimi üzerinden hesaplanması en büyük hatalardan biridir.
Suriye´nin yeni siyasi sürecinde etnik ve dini hassasiyetlerin oranları adil bir şekilde yönetime dahil edilmez ise, süreç maalesef Afganistan, Irak ve Filistin´e benzer.