ESASLI BİR RET EDİŞ: İNTİHAR

Milli Gazete yazarı İdris CEVAHİR'İN "KONUYA DAİR" ANALİZİ...

ESASLI BİR RET EDİŞ: İNTİHAR

Sinema çok derin bir idrak biçimi. Bazı filmler vardır ki bildiğiniz şeyleri idrak etmenize yarar. Bazıları ise üzerinde düşündüğünüz sorunları bir çırpıda başka bir hale dönüştürür. Çok film izler miyim? Hayır, ancak iyi film izlediğim hakikattir. Yazının ana meselesine geçmeden meraklısına hemencecik bir kaçını yazayım: Snowpiercer (Kar Küreyici): Siyaset ve toplum üzerine düşünenlerin izlemesi elzem olan bir yapıt. Ayrıca dünyanın bir merkezden idare edildiğine inananların ve iddia edenlerin izlemesi kesinlikle şart… İzlemeyen kalmasın ya da izlemeyen siyaset ve toplumla ilgilenmekten vazgeçsin kuşlarla, böceklerle ya da çiçeklerle ilgilensin. Bir diğeri The Village (Köy)… Bu ise insanın inanç ve düşünce dünyasının nasıl kontrol edilebileceğinin en güzel ifadesi... Devraldığımız yaşam ve düşünce biçimleri hatta yönetim biçimleri kurgu olabilir. Aman dikkat!

Şimdilik bu ikisi yeterli zira konumuz film tanıtmak ya da eleştirmek değil, konumuz daha derin ve daha yakıcı son günlerde ortaya çıkan toplu İNTİHAR yahut bir aile bireyinin önce ailesini sonra kendisini öldürmesi. Bu satırların yazarı olarak her iki durumu da İNTİHAR olarak görüyorum. Bir babanın ya da kardeşin ailesini yahut kendisini öldürmesi netice ciheti ile farklı olsa da idrak ciheti ile aynıdır. Baba oğlunu ya da kızını öldürdüğünde kendisini öldürmüş olur. Bu yüzden baba için ya da anne için İNTİHAR etmek; çocuğunu da kapsar. Bir ebeveynin çocuğunu öldürmesi “öldürmek” değil İNTİHARdır.

THE DİSCOVERY yani KEŞİF adlı bir film izlemiştim. Film özetle öldükten sonraki hayatın varlığını bilimsel olarak ispatlayan bir bilim adamının geliştirdiği makineyi ve bu makinenin toplumda oluşturduğu İNTİHAR dalgasını anlatıyordu. Makine duyulunca bireyler dünyanın dört bir yanında toplu halde İNTİHAR ediyordu.

Filmde gerçeğin yani öteki âlemin varlığının gerçekliğini din değil bilim ortaya koyuyor. Bu bakımdan bilim dinin yerini almış. Bilimsel olarak bir sorgu sual durumu olmadığı için İNTİHAR etmek yeni bir başlangıç anlamına geliyor. Ayrıca filmde İNTİHAR meselesinin kitlesel olması toplumların bilime olan inancını gösterdiği gibi bilimin her zamanda iyi şeyler doğurmadığını gösteriyordu.

Toplumuzda karşılaştığımız örnekler ise tam olarak filmde ki gibi değil. Hatta tam tersi bir durumla karşı karşıyayız. Eğer bu mesele bir istihbarat işi değilse ki olması muhtemel Müslüman bir bireyin İNTİHAR etmesi öteki âlemini ciddi bir riske atması anlamına gelir. Bu yüzden İNTİHAR her ne nedenle olursa olsun ret edilmiş ve kabul görmemiştir. Bunun çok açık bir nedeni var: Ahiret vurgusu bu kadar yüksek olan bir din için ahirete hemen gitme arzusu karşısında durabilmenin yegâne yolu gidişe bireyin karar vermesi durumunda oluşacak azaba dair kuvvetli bir vurgu yapmaktır.

Birkaç soru ile son dönemde yaşadığımız üzücü olayları anlama gayretine girmek gerekiyor. Zira olaylar çok derin bir vicdan sızısı bıraktı topluma ve ne yazık ki bu tür vakalarda tekrar en büyük risk ve ihtimaldir. Bu yüzden meselenin anlaşılmasını önemsiyorum.

Mesela…

Öteki âlemin varlığına kesin olarak inanan ve bu dünyada sersefil bir döngünde yaşayan birinin İNTİHAR etmemesinin gerekçesi ne olabilir? Çok net: Azap korkusu…

Peki, öteki âlemin varlığına inanmayan biri için İNTİHAR etmeme gerekçesi ne olabilir? Bu sorunun da cevabı çok basit: Yok olma korkusu yahut beka kaygısı…

Soruyu biraz daha derinleştirip değiştirelim; öteki âleme inanan, bu dünyada yaşadıklarından Allah’ı sorumlu tutan ve bir yüzleşme umudu taşıyan birey için İNTİHAR etme gerekçesi ne olabilir? Derin bir KİBİR…

Son soru şuanda yaşadığımız sorunun metafizik nedeni gibi görünüyor ama aslında değil. Yüzleşme genelde kibre dayanır. En çok da akademik kibre… Son yüzyılda insan kendi varlığını o kadar önemsedi ki kendisini Allah’a karşı hesap sorabilir bir özne olarak göremeye başladı. Bu özne oluş insanın zihnen sekülerleşmesine neden oldu. Bu duruma insanın kibri de eklenince İNTİHAR bazen esaslı bir kibir göstergesi olarak karşımıza çıkmaya başladı.

Peki, toplumumuzda yaşadığımız son İNTİHAR vakalarını doğru okumanın ilk adımı olan doğru soru nedir?

Bence doğru soru şu: Yaşadığı dayanılmaz ve çekilmez hayatının çıkmaz sokaklarında kaybolan insanın, ahiretinin tehlikeye girmesine rağmen; insanlara ve Yaratıcıya bir şey söyleme kudretini dahi kendisinde bulamaması durumunda İNTİHAR etmemesinin gerekçesi ne olabilir? HİÇBİR ŞEY… Peki, İNTİHAR etmesinin gerekçesi ne olabilir? Umutsuzluk ve çaresizlik…

Tam olarak yaşadığımız bu. Örnekleri tek tek incelediğimizde karşılaştığımız şey umutsuzluk ve çaresizlik. İnsanlar çaresizlikleri karşısında ilelebet susmayı tercih ediyorlar. İnsanların vurdumduymazlığına, sistemin kendilerini sömürmesine, yakınların aslında en uzak kişiler olduğunu anlamalarına, anlamsızlıklara ve anlamlandıramadıkları şeylere karşı susmayı hatta susmanın bir ötesini yok olmayı ve usulca hayatlarında yer edinemediği kişilerin hayatından çekilmeyi tercih ediyorlar. Din bu duruma azap tehdidi ile engel olmaya çalışıyor ancak ne yazık ki dinin kendisi yaptırım gücünü hem bireysel olarak hem de toplumsal olarak kaybetti. Dolayısı ile insanlar öteki âleme gitmek için değil, sadece sessizce hayattan çekilmek için İNTİHAR ediyor.

Hani bir sevdiğiniz bilerek sizi ezer, sizi üzer, sizi kırar da küsersiniz. Hoş insan sevdiğine küser ama sevdiğiniz sizi anlamaz ise sessizleşir ve sevdiğinizin hayatından çekilmeyi, usulca yok olmayı tercih edersiniz. Son olaylar tam olarak bu anlama geliyor. Aileler vurdumduymazlığımıza karşı sessizce biz yokuz diyor ve çekiliyor. Böylece İNTİHAR yanlış olsa da en esaslı bir isyana ve ret edişe dönüşüyor.