Reklam Görüntülerine Tıklayarak Kitap Siparişi Verebilirsiniz

ESAM Konferansından Zihnimde Yer Eden İzler

Veysi DÜNDAR

ESAM Konferansından Zihnimde Yer Eden İzler

Önceki gün katıldığım yoğun gündemli ESAM toplantısında sunumu Temel Karamollaoğlu´nun yapmasına hem şaşırdım hem sevindim. Açıkçası
Sn. Karamollaoğlu´nun bu denli detaylı hazırlanmış bir sunumu adeta bir akademisyen titizliğinde sunması bir siyasetçi açısından alışılmadık olsa da, siyasetin detaya olan ihtiyaç ve sorunları alt katmanları ile irdeleme mesuliyeti açısından önemli ve yerindeydi.

Geniş bir katılımcı kitlesine hitap eden Temel Karamollaoğlu dikkatli ve özenli hazırlanmış slaytlarla söylemek istediklerini net biçimde aktardı.

Küresel bir köyde olduğumuzun ve bu küresel köyün insan eliyle giderek zor bir hayata evrildiğinin bilgisi ile açıldı konuşma. Belli ki küresel sorunların aciliyetinin farkındalığı olmazsa olmaz bir bilgi idi. Küresel ısınmanın ağır sonuçları ile karşı karşıya kalan dünyamızın artan çevre felaketleri ile yüzyüzeliği ilk slaytın gündemi idi. Kimsenin itiraz edemeyeceği gerçeklerdi bunlar. İnsanlığın ortak meselelerine dair kaygının öncelik ve önemi ile açıldı kapı.

İkinci slayt bu küresel değişime iştirak eden siyasi değişimi konu etmekteydi. Kaos ve kontrol siyaseti. Stratejik bölgelerin, doğal kaynakların üzerinde dönen kavgalar. Burada kullanılan vesayet ve vekalet savaşları aslında sunum genelinde kısmi de olsa itiraz demiyeyim ama ittifaktan uzak olduğum genel geçer söylemlere bir örnekti.

Açıkçası iktidar diline oturmuş ve her kapıyı açan söylemlerin kullanımında dikkat ve özen talep etmekteyim. Anahtar sözcükler içeriklerinden koparılan birer anlam öbeği olarak kullanılmakta. Bu duruma bir örnek olarak gördüğüm vekalet savaşı vb kavramların içinin doldurulmasından yanayım. Bunun dışında siyasi değişime itiraz edecek bir alternatif tanım tabii ki yok.

Üçüncü başlık sosyal yapının dejenerasyonu altında idi. Buna göre aile tahrif, ahlaki değerler ise tahrip olmakta idi. Sosyal medya ve yazılı görsel basın toplumu yönlendirirken küresel ve kitlesel göçler ile radikal ve kutuplaşmış ırk ve mezhep siyasetleri öne çıkmaktaydı. Bu başlığın içeriğini tam anladığımı ifade edemem.

Aslında göç ve kutuplaşma siyasal değişimle beraber okunmalı diye düşünüyorum. Bahçeli tarzı tahrip ve tahrif dizesini ise biraz yabancıladım açıkçası. Hele ki medyaların manipülasyonu ile görülen soruna karşın bu geniş katılımcı medya ağının yararlarına daha çok atıf yapılması kanaatim burada öne çıktı.

Ekonomi başlığının temel çizgileri, gelir eşitsizliği, gelişmişlik farkları, borca dayalı büyüme ve hegemonya üzerinden kurgulanmıştı. Burada da itiraz edilebilecek bir başlık yoktu. Ancak geçmişe nazaran buradaki trendlerin tam olarak ve tüm alanlarda negatifliğin artması mı yoksa muhafazası mı olduğu konusunda farklı görüşler olabilecektir.

Distopik bir dünya tahayyülünü de içeren 5. başlık ise sanayide ve teknolojide tahakküm altında sıralanmıştı. Uzay, ilaç, silah gibi kilit alanları parselleyen ve yazılım alanındaki tekelliğini de arkasına alan yeni teknolojilerin ve yeni üretimlerin dünyayı yaşanmaz veya sadece bir kesime yaşanır kılacağını bize anımsattı bu başlık.

Bu 5 başlığın arkasında etkili ülkeler siyaseti diye tanımlanan bir ana başlık yer aldı. Bu başlık ise ilk 3 maddesinde yukarıda sıralanan kaynaklara ve esasen küreye hakimiyeti, kalan 3 maddesinde ise bu etkili ülkelerin tamamının Müslüman karşıtlığında birleştiğini ifade etmekteydi. Tüm bunlara bir de İsrail´in arz-ı mev´ud projesi eklemlenerek (Komplo) Teori (si) tamamlanmakta. Açık söylemek gerekirse bu noktada din eksenli bir bölünmenin açıklama modeline eklemlenmesini yadırgadım. Realist bir teorinin birden kendini anti-İslam bir şekle tahvilinin bağını çok da çözemedim.

Bu kurgunun devamında aslında detaylı bir açıklama ile anti-İslam projeksiyon tarif edilmekteydi. İslam´ın iç bölünmesinin körüklenmesi, İslam´ın batıda yaygınlaşmasının önüne geçilmesi ve İslam´ın yeniden tanımlanacak şekilde reforma zorlanması idi bu üçlü tanımın detayları. Açıkçası küresel bir perspektiften dinler arası seçime varan bu kurgunun çok da havasına giremedim.

Takip eden slaytta İsrail çıkarlarına göre dünyanın tanzim edilmesi ve akabinde soğuk savaş ve 11 Eylül gibi iki önemli hadiseyi de buna ekleyen kurguyu da benimsedim desem yalan olur. Bana oldukça lineer gelen bu akışta en azından Afganistan merkezinde ABD´nin soğuk savaş dönemindeki tutumu ile bunun sonuçlarının da tartışılmasını beklerdim doğrusu.

Türkiye özeline yönelen sunumun kalan bölümünde Türkiye´ye dair perspektifin detaylarına yer verilmekteydi.

Ahlaki ve manevi yozlaşmanın altında sıralanan maddelerin hiçbirine itiraz mümkün değildi. Üstelik oldukça hamasi tınlasa da kadına şiddetin de yer aldığı liste son derece güncel ve neo-liberal AKP siyasetini sallama kaygısını gizlememekteydi. İsraf, savurganlık, rüşvet, yolsuzluk gibi kavramlar tam da bu saikle kendine yer bulmuş görünmekte idi.

Ekonomik darboğazın derc edildiği slayt ise sadece sonuçlara odaklanmamış nedenleri de ön plana itmişti : Özelleştirme, tarım ve hayvancılığın gerilemesi, yanlış yatırımlar özellikle zikredilen doğru adresler olarak öne çıkmaktaydı.

Slaytın sonunu bağlayan ise Yaşanabilir, Büyük ve Yeni ve farklı dünyaya entegre bir Türkiye projeksiyonu idi: Maneviyatı güçlü maddi kalkınması yüksek bir üllkeyi daha ziyade İslam Birliği ile beraber tasavvur söz konusuydu. Bu tasavvura ulaşmak için; şahsiyetli bir dış politika (eşit, barışçıl, insan haklarına demokrasiye saygılı, tüm kesimlerle diyalog halinde) önerilmektedir.

Yukarıda özetlemeye çalıştığım uzun ve detaylı sunumun bende bıraktığı iz bir taraftan mevcut siyasi iktidarın özellikle iktisadiyatta uğradığı sıkıntıların siyasetle de ilgili olduğunu anımsamak, diğer taraftan aynı suda iki kez yıkanılmaması gereğine dair de kaygılar üzerine kafa yormak olarak ifade edilebilir.

Özellikle AKP´nin sloganlaştırdığı 5´ten büyük dünya söyleminin içini İslam Birliği ile doldurmak, ya da AKP´nin ideoloji bağımlılığı nedeniyle tıkandığı noktaları aynı ideolojinin daha iyi uygulaması ile aşma ideali de her kesim için sempatik gelmeyebilecektir. Hele ki güncel Türkiye ortamında.

Gece ilerlerken Milli Görüş´ün tüm argümanları ile mutabık olmadığımı anlamama yol açan bu sunumun diğer taraftan Milli Görüş´ün de kendine yeni bir isim olmasa da zamana uyan bir yeni kimlik vermesinin de gereğine inanarak ayrıldım salondan.



Uyarı! Yapmış olduğunuz yorumlar incelendikten sonra onaylanacaktır onaylandıktan sonra gözükecektir


YAZARLAR

Resimlere Tıklayarak Kitap Satın Alabilirsiniz

HABERLER