Ekonomik ve Sosyal Araştırmalar Merkezi (ESAM) Genel Başkanı Recai Kutan, Kıbrıs Barış Harekâtı´nın 44´üncü yıldönümünde gazetemize tarihi açıklamalarda bulundu. Kıbrıs Barış Harekâtı´nın baştan sona birebir tanıklarından olan Kutan, tarihi zaferi ve şimdilerde Kıbrıs´ta oynanan oyunlara dikkat çekti.
MEGALİ İDEA ANLAYIŞIYLA KIBRIS´I ALMAK İSTEDİLER
Kıbrıs Barış Harekâtı´nın 44´üncü yılını kutluyoruz. Sizde o dönemde MSP´de önemli görevlerde bulundunuz, o süreci bize anlatabilir misiniz?
Yakın tarihimizde Kıbrıs büyük önem taşımaktadır. Kısaca geçmiş tarihine baktığımızda malum Kıbrıs 1571 yılında Osmanlılar tarafından fethedildi. 305 yıl Türklerin yönetimi altında kaldı. Ancak sonradan İngilizler hile ile Kıbrıs adasını kendilerine mal ettiler. İngilizler Kıbrıs´tan çıkarken şöyle bir karar verdiler; adeta bir anayasa hükmü olarak dediler ki; ?egemenlik ve cumhuriyetin oluşumu iki ortak egemen halka devredilecektir?. Yani bu karar ile iki egemen halk topluluğu olduğunu kabul ettiler ve bu şekilde ayrıldılar. Ancak bir müddet sonda Rumların meşhur Megali İdea (Büyük Rum Devleti) anlayışı ile en büyük şekilde gelişmek ve o arada Kıbrıs adasını Yunanistan´a ilhak etmek üzere bir amaç içerisine girdiler. O vakit ondan evvel Demokrat Parti zamanında Kıbrıs´ın güvenliğini temin etmek amacı ile İngiltere, Yunanistan ve Türkiye arasında bir anlaşma yapıldı. Hakikaten DP´nin başarılı bir hamlesiydi bu. Kıbrıs´ta Türklerin garantör olması gibi bir karar alındı. Bunu peşin peşin söylüyorum çünkü ondan sonraki olaylarda ve önümüzdeki dönemlerde de garantörlük çok büyük önem taşıyor.
İKİ SEFER ASKERLERİMİZ GEMİLERDEN İNDİRİLDİ
Ancak 21 Aralık 1963´teki o dönemde 60 darbesi olmuş, onun ardından İsmet İnönü hükümetini kurmuş, başbakan o. O dönemde Rumlar bir Akritas Planı diye bir plan gündeme getirdiler ve Kıbrıs´taki Türklere karşı bir soykırım uygulamaya başladılar. O dönemde tabii halkımızda fevkalade bir reaksiyon meydana geldi. Mitingler düzenlendi, ?Kıbrıs Türk´tür Türk Kalacak´ şeklinde Türkiye´nin her yerinde mitingler yapılıyor idi. Bu baskılar neticesinde İsmet Paşa hükümeti Kıbrıs´a bir harekât kararı aldı. Gemiler Mersin Limanı´na yanaştı, askerlerimiz gemiye bindi. Ancak diğer yandan AB, Amerika ve sonradan Avrupa Birliği olan ülkeler müştereken Türkiye´ye baskı yapmaya başladı. Bütün bu baskılar neticesinde maalesef hükümet gemideki askerlerimizi boşalttı. Ondan sonra bu DP döneminde hazırlanmış olan garantörlük anlaşması da kullanılarak nispeten bir barış ortamı oldu. Bir müddet sonra 1966´da Demirel hükümeti kuruldu. O dönemde Demirel hükümeti de Kıbrıs´a sahip çıkıyoruz vs. derken o dönemde Kıbrıs´ta ciddi anlamda soykırım başlatıldı. O kadar büyüktü ki Türkler, adanın belli bir kısmına yığıldılar. Ancak yüzde 3´ü o alana sıkıştı ve katliamlar başladı. Onun üzerine Demirel hükümeti de karar aldı. Dedi ki, ?Tamam, müdahale edeceğiz ve soydaşlarımızı kurtaracağız.´ Ancak maalesef bir müddet sonra aynı baskılar devam edince Demirel hükümeti de geri çekildi. Mersin´deki gemilerde olan askerler indirildi.
MSP, CHP İLE KOALİSYON KURMADAN KIBRIS´IN DA İÇİNDE OLDUĞU BİR PROTOKOL İMZALADI
Onca karışık dönemin ardından Milli Selamet Partisi kuruldu ve ilk seçime girdi. O seçimde 48 milletvekili, 3 senatör kazandı. O dönemde bizim amblemimiz anahtar idi. Alınan oylar itibarı ile de bir hükümetin kuruluşunda MSP anahtar pozisyonundaydı. Yani Adalet Partisi ile bir araya gelip hükümet kurmak mümkün. Aynı şekilde CHP ile hükümet kurmak da mümkündü. Ancak o dönemki konjonktürde kamuoyunun hissiyatı ve nazarı dikkate alınarak dendi ki Demirel´e, gelin birlikte hükümet kuralım. Ancak Demirel ?halk beni muhalefete layık gördü´ diyerek hükümet olmak istemedi. O dönemde CHP´nin başında Ecevit var, onlar da uzun yıllar iktidar hasreti içerisindeler. Israrla geldiler ve dediler ki, ?birlikte hükümet olalım´. Ancak o dönemde merhum Erbakan Hocamız ve bizler dedik ki, ?biz mevcut partilerden bir parti değiliz. Bizim olmazsa olmaz şartlarımız var, eğer bunları kabul ederseniz bu koalisyon olabilir.´ Bunun sonucunda CHP ile koalisyon olmadan önce bir protokol imzalandı. O protokolde önemle öne sürülen şartlardan bir tanesi Kıbrıs´ın güvenliğinin temin edilmesiydi. Aslında o vakte kadar hayal edilemeyen pek çok hususlar vardı. Bu protokolde CHP bunların hepsine evet dedi. Böylece biz Kıbrıs meselesini de göz önünde bulundurarak onlarla bir hükümet kurduk.
ERBAKAN ?YARIN MÜDAHALEYE BAŞLIYORUZ´ DEDİ
Ardından Yunanistan´da ortaya çıkan cunta, Kıbrıs´taki mevcut düzeni bozarak müdahaleye başladı. Bunun üzerine MSP-CHP hükümeti askeri müdahale için karar verdi. Ancak Erbakan Hocamız ve Ecevit´in meseleye bakış açıları birbirinden farklıydı. Ecevit dedi ki, ?Kıbrıs´ta İngilizlerin üsleri var. O halde ben İngiltere´ye gideyim, ikna edeyim, bu müdahaleyi İngilizlerle birlikte yapalım.´ Erbakan Hoca dedi ki, ?Anlaşılıyor ki siz İngilizleri yeteri kadar iyi tanımamışsınız. Adamların buna yanaşmaları mümkün değil.´ Bunun üzerine Ecevit ısrar etti gideceğim diye ve kalktı İngiltere´ye gidecek. O dönemde hükümetimizde İçişleri Bakanımız Oğuzhan Asiltürk ile birlikte İngiltere´ye gittiler. Ardından Erbakan Hocamız askerlerle bir araya geldi. Askerlerle bir araya gelince oturuldu, görüşüldü. O sırada tehlikeli bilgiler gelmeye başladı. Erbakan Hoca hükümette başbakan vekiliydi. Görüşme sonrasında Erbakan Hoca, başbakan vekili sıfatıyla derhal ?Yarın müdahaleye başlayacağız? dedi. Hazırlıklar yapıldı. Zaten o dönemde Kıbrıs´ta art arda katliamlar gerçekleştirildiği için ordumuz belli ölçüde hazırlıklıydı.
BİZ MİLLİ GÖRÜŞÇÜYÜZ, GİDİLECEK DİYORSAK GİDİLİR
Özellikle Deniz Kuvvetleri Komutanı ve Semih Sancar Paşa, ısrarla Kıbrıs´a bir müdahale olması düşüncesindeydi. Yalnız şöyle bir görüşme olduğunu hatırlıyorum. Semih Sancar dedi ki, ?Bakın Sayın Erbakan, 1963´te askerleri gemilere doldurduk, indirdiler. 1966´da yine gemilere doldurduk, adamlar baskı yapınca indirdik. Eğer ki yine gemiler Mersin´e yanaşır ve baskı görür indirirsek bu iş yalama olur ve Kıbrıs meselesi diye bir şey kalmaz. Ne emrediyorsunuz?? Erbakan Hoca münasip tarzda bir cevap verdi, ?Bak senin karşında Milli Görüşçüler var, gideceğiz diyorsak gidilir.? O karar alındığında Ecevit Londra´daydı. Orada tabii ki ilgi de görmediler. Londra´da müdahale kararı alındığını öğrenen Ecevit gelince ilk iş Erbakan´a teşekkür etti. Bunun sonucunda müdahale başladı.
KISSINGER DEFALARCA ARADI ANCAK GERİ ADIM ATMADIK
Girne´de askerlerimiz karaya çıktılar ve hakikaten kahramanca mücadeleler sırasında hedef Beşparmak Dağları´nı geçmek. Çünkü o dağların üzerinde bir sürü korugan inşa etmişler adamlar. Ve o yolda ilerlerken devreye Amerika girdi. Özellikle o zaman Dışişleri Bakanı Kissinger isimli bir Yahudi, tam bir Siyonist. Onun da Ecevit´le özel bir yakınlığı var. Ecevit vaktiyle Amerika´da eğitim çalışması yaparken Kissinger onların hocası imiş. Dolayısıyla adam telefon ediyor. O dönemde ben partinin teşkilat başkanıyım ama hükümette değilim. Arkadaşlar anlatıyorlardı, ?Bakanlar Kurulu toplantısında bir telefon geliyor, özel kalemi geliyor, kulağına eğiliyor, o da telaşla çıkıyor. Biz hemen gülerek diyoruz ki mutlaka bu Kissinger´dan.? Ecevit geliyor, ?Mutlaka bu harekâtı durdurmalıyız. Bu Türkiye´nin aleyhine gelişiyor. Sonunda bu adamlar bizim bütün askerleri denize dökecekler.? O ikazı yaptılar, o dönemde bir bakan arkadaşımızın fevkalade sert bir çıkış yaptığı ifade edildi. Bunun üzerine belli bir noktaya gelindi.
ERBAKAN, BÜTÜN KIBRIS´IN ALINMASINDAN YANAYDI
O dönemde gene Ecevit ile Erbakan Hoca arasında iki farklı görüş vardı. Erbakan Hoca diyordu ki, ?Bunların direnecek gücü kalmadı. Yani o koruganlar falan geçildi, geliniz adanın tamamını alalım. Ondan sonra oturup pazarlık edelim. Biz güçlü durumda olalım.? Onlar çok ısrarla Amerika´nın ve İngiltere´nin baskısını bahane ettiler. Ve dolayısıyla belli bir noktaya kadar Yeşil Hat diye belirlenen alana kadar gelindi. Böylece askeri harekât durdu. Ordumuz oraya yerleşti ve ondan sonda gene iki farklı görüş oluştu. Erbakan Hocamız, ?Ya bizim artık Kıbrıs diye bir problemimiz yok. Buraya kadar bizim kontrolümüz altındaki bir bölge. Gerekirse halk arasında değiş tokuş yapılır, biz kendi Kıbrıs Cumhuriyetimizi kurarız? dedi. Ama işte öbür taraftan gelen baskılar karşısında Ecevit bu duruma karşı çıktı.
MÜSLÜMAN ÜLKELER ZAFERDEN MUTLU OLDULAR
O dönemde Müslüman ülkeler böyle bir zaferden fevkalade mutlu oldular. Çünkü Osmanlı´nın yıkılışından sonra hiçbir Müslüman ülkenin bir zaferi olmamış. Kıbrıs o dönemin ilk zaferiydi. Bu nedenle onlar bu zaferi kendilerinin de bir zaferi olarak gördüler. Bunlardan bazıları hemen Kıbrıs devletini kurun, hemen kabul edeceğiz dediler. Çünkü Birleşmiş Milletler bunu bir devlet olarak kabul etmek istemiyor. O dönemde Pakistan´da Ziya-ül Hak kendisi bizzat öneri sundu ve kurulacak devleti kabul edeceklerini belirtti. Ciddi bir gayret gösterilseydi en azında 8-10 Müslüman ülke bu ülkeyi kabul edecekti ve diğerleri de kabul etmek zorunda kalacaktı. Ancak adamlar çok direndiler.
ABD VE BM BÜTÜN HAKLARI AYAKLAR ALTINA ALDI
Bu Kıbrıs meselesinde ABD ve BM önde olmak üzere bütün karar ve hakları ayak altına aldılar. Hepsi ısrarla Kıbrıs´ı neredeyse Yunanistan´a bağlayacaklar veya müstakil bir devlet haline getirecekler. Bir müddet sonra BM Genel Sekreteri Coffee Annan bir program getirdi. Aslında biz buna karşıydık. Ancak o dönemde MC hükümetleri kurulmuş idi. Ecevit´e tam olmasa bile yakın bir anlayış ile Demirel ve arkadaşları karşı çıkıyorlardı. Dolayısıyla bir müddet sonra Coffee Annan´ın planı halka soruldu. Allah´tan bu Rumlar kabul etmedi. Eğer kabul edilseydi o zaman Kıbrıs elden çıkar gider idi.
AB´YE GİRİŞ BİZİM İÇİN FEVKALADE TEHLİKELİYDİ
Bir müddet sonra bunlar Güney Kıbrıs´ı, Kıbrıs Cumhuriyeti adı altında AB´ye aldılar. AB´ye giriş bizim için fevkalade tehlikeli idi. Çünkü o noktadan itibaren bizim muhatabımız Güney Kıbrıs değil, AB´nin kendisi. Onlarla müzakere edeceğiz, onların da yapıları belli. O meselede de yine Kıbrıs´ın yine elden çıkmaması için direnç Milli Görüşçülerden geldi. Ve art arda gelen malum MSP´den sonra Refah ve Fazilet partileri Kıbrıs´a en ciddi sahip çıkma hareketlerini hayata geçirdi. Malum şimdi içerisinde de bulunduğumuz ESAM, Kıbrıs meselesini ta baştan beri benimsemiş, sahiplenmiştir. Nitekim burada en az üç sefer çarşamba konferanslarımızda Kıbrıs meselesi detaylı olarak ele alındı.
GARANTÖRLÜKTEN KESİNLİKLE VAZGEÇMEYİZ
Şimdi anlaşılıyor ki önümüzdeki dönemde Kıbrıs meselesi tekrar gündeme gelecek. Zaten gündemde de özellikle Amerika İsrail açısından özellikle Doğu Akdeniz´deki doğalgaz ve ham petrol imkânları ortaya çıkınca artık devreye İsrail de girdi. Ve şu anda Güney Kıbrıs ve İsrail dolayısıyla İsrail´in kontrolü altında olan Avrupa ve Amerika aynı şeyleri söylüyorlar. Bu nedenle biz bu sefer gerek Meclis´te gerekse Meclis dışında Kıbrıs´ı sonuna kadar savunma durumunda olacağız. Bizim kesin olarak mevcut kalmasını istediğimiz şey Türkiye´nin garantörlüğü ortadan kalkmasın. Şimdi adamlar diyecek ki efendim bu garantörlük Güney Kıbrıs ile Güney Kıbrıs ise şimdi AB üyesi. Yani dolayısıyla garantörlüğe ne gerek var. Bu garantörlük meselesinden kesin olarak vazgeçemeyiz.
TÜRKİYE´NİN GÜVENLİĞİ KIBRIS´TAN GEÇER
1974 harekâtından sonra elde edilen topraklardan bir karışını dahi geri vermemeliyiz. Bu topraklar şehit kanları ile elde edilmiş bir yerdir. Dolayısıyla garantörlük ortadan kalkınca Türk askeri de çekilecek. Bu nedenle Kıbrıs´tan Türk askeri çekilmeyecektir. Herkes şunu bilsin ki; Türkiye´nin güvenliği özellikle şu dönemde Kıbrıs´tan geçmektedir. Bütün planlar şimdi Kıbrıs üzerinde oynanmaktadır. Dolayısıyla Saadet Partisi Genel Başkanımız Temel Karamollaoğluda başta olmak üzere Kıbrıs meselesini ciddi bir mesele olarak her daim ortaya koyuyorlar. Şimdi temenni ediyoruz AK Parti´de zaman zaman bu Batılı ülkelere karşı hakikaten kabadayıca bir sürü söylemler oluyor. Kıbrıs meselesinde aynı söylemlerin söylenmesini tavsiye ediyoruz. Türkiye´nin bekası Kıbrıs´tan geçer. Dolayısıyla ne pahasına olursa olsun, Türkiye bu noktaya geldikten sonra böylece devam etmelidir.