Hatırlayacaksınız, CHP lideri Kemal Kılıçdaroğlu, kendisiyle yapılan bir mülakatta (Cumhuriyet, İpek Özbey, 17 Ağustos 2020), “Gelecek cumhurbaşkanlığı seçiminde Abdullah Gül’ü aday göstermeyi hala düşünüp düşünmediği” yolundaki bir soruya, cumhurbaşkanlığı adaylığı konusunu ele almanın henüz zamanı gelmediği cevabını verdikten sonra, “Abdullah Gül’den neden bu kadar korkuyorlar?” karşı-sorusunu yöneltmişti.
Ardından Türkiye siyaset gündemi bu soruya kilitlenmişti.
Kılıçdaroğlu’nun Abdullah Gül’den korktuklarını ima ettiği kişiler ve çevreler herhalde dünden beri rahatlamışlardır.
Endişeye mahal var mı?
CHP’nin grup başkanvekili Özgür Özel’in açıklaması gerçekten rahatlatıcı.
Okuyalım:
“CHP’nin cumhurbaşkanı adayı, CHP’lileri rahatsız edecek, CHP’lerin adaylığından memnuniyetsizlik duyacağı hiç kimse olmayacaktır. Abdullah Gül’ün CHP’nin adayı olması gibi bir konu gündemimizde yoktur. İhtimal dahilinde değildir. Bu haberleri kesin bir dille yalanlıyoruz.”
Rahatlatıcı bir başka unsur da değişik kamuoyu araştırma kurumlarının yaptıkları anketlerin sonucudur.
Metropoll’ün “Cumhurbaşkanlığı seçiminde adaylar aşağıdaki gibi olursa hangi adaya oy verirsiniz?” soruna cevap verenler, Abdullah Gül’e fazla şans tanımamışlar. Tayyip Erdoğan karşısında Ekrem İmamoğlu, Mansur Yavaş, Meral Akşener ve Muharrem İnce Abdullah Gül’den daha fazla oy alacak görünüyor. (O sorulmamış, ancak iktidar cephesinin Kemal Kılıçdaroğlu‘nun adaylığını tercih ettiğini biliyoruz.)
Zaten CHP’den bilinen bazı isimler de, ne zaman bu konu açılsa, “Abdullah Gül’e vereceğime, oyumu Tayyip Erdoğan’a veririm” demekteler. Bunlardan biri de, gerçek amacının bir sonraki seçimde yeniden cumhurbaşkanı adayı gösterilmek olduğunu gizlemeyen ve bugün Sivas’tan ‘Memleket Hareketi’ adını verdiği bir çıkışı başlatacak olan Muharrem İnce.
Meral Akşener son (2018) cumhurbaşkanlığı seçiminde “Ben de adayım” diye ısrarcı olmasaydı, Millet İttifakı’nın adayı muhtemelen Abdullah Gül olacaktı; Akşener dışındaki muhalefet partileri liderlerinin üzerinde birleştiği isim oydu çünkü.
O seçimde cumhurbaşkanı adayı olarak seçmen karşısına çıkan Meral Akşener oyların yalnızca yüzde 7.29’unu alabilmişti.
Her partinin kendi adayıyla çıktığı aynı seçimde CHP’nin adayı Muharrem İnce’nin aldığı oy oranı da yüzde 30.64’te kalmıştı.
CHP Özgür Özel’in son açıklamasına yansıdığı gibi davranacak ve yapılacak seçimde kendi içinden bir adayla seçmen karşısına çıkacak olursa, Muharrem İnce’nin aldığı oy miktarını aşabilecek midir dersiniz?
Kamuoyu yoklamalarında “Hangi adaya oy verirsiniz?” sorusuyla karşılaşılınca verildiği öğrenilen cevaplar, çetin geçeceği muhakkak bir seçim ortamında sandığa da aynen yansıyacak mıdır?
Yoksa, yine aynı kamuoyu yoklamalarında alacağı oy oranı yüzde 45’in altına düşmeyen Tayyip Erdoğan’ın yüzde ‘50+1’ oranını yakalaması daha mı kolay olacaktır?
CHP’liler herhalde şöyle bir akıl yürütüyorlar:
Ekrem İmamoğlu veya Mansur Yavaş bildik CHP profiline uymuyorlar; her ikisinin de muhafazakar kitleye sempatik gelebilecek yönleri var. Ekrem İmamoğlu Kur’an-ı Kerim’i yüzünden okuyabiliyor, Mansur Yavaş milliyetçi kökenden bir politikacı. İkisinden birinin aday gösterildiği bir seçimde AK Parti’ye ve adaylarına oy veren kesimden oy kayması mümkün olabilir.
İstanbul ve Ankara büyükşehir belediye başkanlığı seçiminde olduğu gibi…
CHP’liler, hiç değilse Özgür Özel ve “Gül karşısında Erdoğan’ı tercih ederim” diyen CHP’liler böyle düşünüyor olmalı.
Acaba?
Muhafazakar görüntü yetersiz
Sondan bir önceki seçimde (2014) CHP, hem de MHP ile birlikte hareket ederek, muhafazakar özellikleri İmamoğlu ve Yavaş’tan daha belirgin olan Ekmeleddin İhsanoğlu’nu aday göstermişlerdi. CHP ve MHP’nin ortak adayı İhsanoğlu o seçimde yüzde 38.44 oranında oy alabildi.
Muhafazakar bilinmek cumhurbaşkanlığı gibi önemi başka her makamdan daha fazla olan bir görev için yapılacak seçimde yeterli olmuyor, olmadığı görüldü, bundan sonraki seçimde de görülecektir.
Henüz seçim ufukta görünmezken başlatılan tartışmanın aldığı biçim, en çok, CHP lideri Kılıçdaroğlu’nun, “Neden ondan korkuyorlar?” sorusunun muhatabı olan kişiler ve çevreleri memnun etmiştir düşüncemin temelinde bu akıl yürütme yatıyor.
Uzunca bir süredir Abdullah Gül’den almak için çaba gösterilen “Ben aday değilim” açıklamasını beklemelerine gerek kalmadı.
Aslına bakılırsa Abdullah Gül “Ben adayım” diye de bir açıklama yapmadı. Bu yolda bir teklifle kendisine gidildiğinde olumlu cevap vereceğini de bilmiyoruz. Tartışma onun ismi üzerinde, ancak onun dışında cereyan ediyor.
Kendisinin hoşuna gidecek bir zeminde geçmiyor tartışma, ancak tartışmanın aldığı biçime bakıp bıyık altından gülüyorsa hiç şaşırmam.
[Geçenlerde, son bir fotoğrafından hareketle ve bıyıklarına kır düşmüş olmasını fark etmeyerek hakkında bıyıklarını kestiği spekülasyonu yapan bile çıktı. Ona da gülmüştür muhakkak.]
Ben bu yazıyı neden yazdım?
Şundan:
Hemen her yeni gelişmenin ilk akla düşürdüğü beklenti, iktidar partisinin daha önce 2023 yılı olarak ilan ettiği seçim tarihini erkene çekme ihtimalidir.
Ayasofya açılıyor…
Futbolda ligden düşen üç önemli ilin takımlarına bu yıl da süper ligde kalma imkanı tanınıyor…
Ekonomide ekonomistler alarm zilleri çaldırırken iktidar adına doğru olmadığı kolayca ortaya çıkabilecek toz pembe tablolar çiziliyor…
Daha önce defalarca bulunduğu açıklanmış bir yerde doğalgaz yeniden bulunup o sayede 2023’te cari açığın ortadan kalkacağı ilan ediliyor…
Bütün bunlara karşılık erken seçim olmayacak gibi bir hava var.
Sebebi, yapılacak seçimde muhalefetin bu defa doğru bir adayla seçmen karşısına çıkması endişesi olabilir diye düşünüyordum.
Abdullah Gül veya onun gibi birinin aday olmayacağı iyice anlaşılırsa, iktidar erken seçim planını rahatlıkla devreye sokabilir.
Ortamın müsaitliğini hatırlatmak için yazıldı bu yazı.