Erken seçim, taban konsolidasyonu ve ülkeyi sevmek

Mustafa Kaya yazı;

Erken seçim, taban konsolidasyonu ve ülkeyi sevmek

Türkiye son yıllarda neredeyse hiçbir başlığı kendi zemininde, sağlıklı bir şekilde tartışamamaktadır. Ülkede tansiyon sürekli artış göstermekte, siyasi atmosfer asgari nezaket kurallarını dahi hiçe saymaktadır. Bu durum sokağı mutsuz hale getirmekte ve insanlar arasında zihinsel kopuşları artırmaktadır. Yani toplumsal geçişkenliği işaret eden gri alanlar olabildiğince azalmış, içeriğe odaklanmadan konuları siyah-beyaz gibi analiz etme mantığı hakim olmaya başlamıştır. Bu siyasi ortamın şifresi “taban konsolidasyonu”dur. Seçmen tabanını bir arada tutma hedefi ülkeyi bir arada tutmanın önüne geçmiş durumdadır. Siyasi dil, üslup, yaklaşım geleceğe güvenle bakabilmenin önündeki en büyük engel haline dönüşmüştür. Gelinen bu hal tehlike çanlarının kulakları sağır edercesine çalmaya başladığını, duymak isteyenlere net olarak göstermektedir. Duymak, görmek, bu duruma müdahale etmek gidişatı rayına oturtmak siyasilerin sorumluluğundadır.

Diğer taraftan demokrasilerde belirli aralıklarla “iktidar” daha doğrusu yönetme erki siyasi parti temsilcilerine verilmektedir. İster otoriteryen ister daha liberal rejimlerde olsun seçimler hep bir tür ritüel havasında ve ciddî bir havada geçmektedir. Seçim kampanyaları ile adayların çeşitliliği bir festival ve tatlı bir rekabet içerisinde oluşmakta ve adaylar seçildiklerinde nasıl bir politika izleyeceklerini seçmenlerine anlatmaya ve onların güvenini kazanmaya çalışmaktadır. Demokrasilerin belki en önemli unsurlarından birisi olan seçimler aslında iktidarları denetleme vazifesi de görmektedir. Belirli bir dönem için seçilmiş olanlar bu görevlerinde kalabilmek için seçmenlerine verdikleri sözleri tutabilmeleri veya en azından sözlerini neden yerine getiremedikleri hususlarında onları ikna etmeye çalışmaları gerekmektedir. Demokrasilerin en güzel yanının seçimler olması halkın belirli bir süreliğine yani geçici olarak verdiği yetkileri bir sonraki seçimde geri almaya imkânı olmasıdır.

Ülkemizde seçimlerde oy kullanmanın -vergi vermek ve askerlik hizmeti yapmak gibi- bir vatandaşlık vazifesi olması belki de bu bilinci aşılamak için tercih edilmiş bir yöntemdir. Gerçi “demokratik” olduğunu iddia eden sistemlerin aslında seçimler yoluyla çoğunluğun azınlığa tahakküm ettiği bir yönetim haline geldiği de söylenebilir. Bunun için de çoğunluğu ele geçirmiş iktidarların seçimlerden sonra herkesi kucaklaması ve kendilerini seçmemiş, onlara oy vermemiş olanların da haklarına saygı göstermesi beklenmektedir. Ama seçimlerin hemen ardından çoğunluğa sahip iktidar “ötekiler”in taleplerini görmezden gelmeye başlamaktadır. Halbuki “post-demokrasi” denilebilecek bir sistemde azınlık da bir şekilde ikna edilip memnun edilmelidir. Mesela, okul çıkışında üç arkadaş yemeğe mi yoksa maça mı gitmeye karar veremediklerinde oylamada ikisinin kararının uygulanması “normal” sayılmaktadır. Halbuki çoğunluk olan iki arkadaş diğerine “bu sefer maça gidelim ama yolda senin istediğin bir yerden yemek de yiyelim” diyebilmelidir.

Temsili demokrasilerde seçmenler ile onların kendilerini yönetmeleri için vekalet verdikleri kimseler aslında aynı topluluğun üyesidirler. Yani, bu dönem halktan vekalet almış kişiler diğer dönem yer değiştirebilirler. Ya da mahalli, bölgesel hatta Avrupa Parlamentosu gibi uluslararası seçimlerde farklı statülere geçebilirler. Referandumlar, ön seçimler, “ansızın veya baskın” (snap) seçimler, tekrar seçimler ya da erken seçimler hep demokrasi denilen sistemin parçalarıdır. Elbette seçimlerin zamanında (genellikle 4 ya da 5 yılda bir kez) yapılması ideal olandır. Ama dünyada seçimlerin önceden belirlenen tarihlerde yapılması nispeten az rastlanılan bir durumdur. Elbette seçimlerin öne çekilmesi mevcut iktidarın inisiyatifine bağlıdır.

Demokratik bir rejimde madem bu kadar çok çeşitli seçim yöntemi varsa muhalefetin de kendisini hazır gördüğü veya iktidarın artık halkın güvenoyunu kaybetmeye başladığını gördüğü bir zamanda seçimlerin öne çekilmesini istemekten daha tabii bir şey yoktur. Zaten demokrasi denilen sitem vatandaşların bireysel arzu, istek ve taleplerini dile getirebildikleri bir rejimdir. Ancak, seçimlerin ülkeye maliyeti ve hele bizim ülkemiz özelinde “seçim ekonomisi” gibi kamu kaynaklarının kontrolsüzce harcanması gibi bir durum söz konusu ise muhalefetin aleyhine de olabilir. Fakat politikalarının artık halk nezdinde takdir edilmediği ve genel bir hoşnutsuzluk olduğu açık bir durumda ise iktidar zaten kendi elinde olan seçimleri erkene alma yetkisini kullanabilir.

Siyaset biliminde baskın ya da erken seçim olarak adlandırılan bu tür seçimlerin kime yarayacağı henüz tam olarak üzerinde anlaşma sağlanabilmiş bir konu değildir. Eğer bir ülkede “işler yolunda gitmiyorsa” muhalefet halka “biz sizi bu durumdan kurtarabiliriz” mesajı verip erken seçim talep edebilir. İktidar ise benzer şekilde işlerin yolunda gitmediğini fark etmişse seçimleri öne almanın kendi aleyhine olacağını bilir. Zaten böyle bir durumda erken seçim isteyenlere sert bir karşılıkla duymazdan görmezden gelebilir. Ancak erken seçim talebini dile getiren muhalefet iktidarı seçimden kaçmakla itham edip oylarını artırma politikası izlemesi halkta da karşılık bulacaktır. Görev başındaki iktidarın seçimleri öne alması ise halkta “işlerin iyi olmadığı ve ileride de iyiye gitme ihtimali olmadığı” izlenimi verebilir. Erken seçim kararı alan iktidar kayıplarını en aza indirmeyi ve mümkünse yeniden seçilmeyi amaçlamaktadır. Fakat muhalefetin ısrarlı erken seçim taleplerini dikkate almayan bir iktidar da zaten mevcut durumun kendi aleyhine olduğunu zımnen kabul etmiş sayılmaktadır. Dolayısıyla erken seçim kararı görevdeki iktidarlar için her zaman riskli kararlardır. Seçmenin nasıl davranacağı ve tercihini ne yönde kullanacağı önceden kestirilememekle beraber erken seçimler muhalefet için daha avantajlıdır denilebilir. Zira erken seçimin hem ülke genelinde hem de bireysel olarak vatandaşlara maliyeti sebebiyle seçmenin oy kullanmama veya bu kararı alan iktidarı cezalandırma eğilimi ortaya çıkabilir. Dünyada erken seçim kararlarının çoğunlukla ekonomik sebeplerden alındığı göz önünde bulundurulursa mevcut iktidarın ekonomik verilere muhalefetten daha çok hâkim olduğu bilindiğinden gidişatın daha negatif yönlü olduğu ve bu sebeple seçimlere gidildiği ortaya çıkmış olur ki bu da iktidarın kazanma ihtimalinin çok düşük olduğunun bir göstergesidir. Buna rağmen Türkiye’de iktidar hala aşırı dominant bir görünüm ortaya koymakta “ bizi seven Türkiye’yi de seviyor, Türkiye’den nefret eden bizden de nefret ediyor” diyerek “taban konsolidasyonu” söylemine zirve yaptırmaya devam etmektedir.

Sonuç olarak ister zamanında yapılsın, ister erken bir seçim olsun, isterse de seçim yasası, siyasi partiler kanununda değişiklikler yapılsın, bu ülkede yapılan son seçimler olmayacaktır. İktidarlar geçici bu ülke, bu millet kalıcıdır. Türkiye gibi önemli bir ülkenin kaderi ile bir siyasi partinin kaderini bir görmek doğru bir yaklaşım değildir. Yarın iktidar değişirse, bu millet farklılıklarıyla bir arada yaşamaya devam edecektir. Başta sorumluluk makamında bulunanlar, sonra bütün siyasilere düşen görev bu ülkenin kurumsal aklına ve gelecek tasavvuruna zarar verebilecek açıklama ve uygulamalardan kaçınmalarıdır. İlla da seçim kazanmak istiyorlarsa, bir de ayrıştırmadan, kamplaştırmadan toplumu tamamına asgari mesajları vermeye çalışsınlar. Çünkü yorulan toplum artık karar verirken bundan önce gösterdiği tavrı göstermeyecek. İnsanlar artık kendi renklerini koruyarak mesajlarını bütün seçmene ulaştırmaya çalışan siyasi partilere kulak vermeye başladılar.