AK Parti, bugün, içinde tartışmaların, etkileşimlerin yaşandığı, farklı eğilimlerin, ağırlıkların olduğu, dengelerin oluştuğu bir siyasi partiden çok, siyasi parti görünümünde bir şahıs hareketi niteliği taşıyor. Bir “patron” ve onun lojistik destek birimlerinden oluşan, güç, kaynak, “lokal itibar” dağıtan, ucu devlete uzanan bir organizasyon, iktidar partisi.
AK Parti karar süreçleri dediğimiz şey de Tayyip Erdoğan’ın zihni aslında. Onun değerlendirmeleri, mantığı ve kararları dışında her yapı, her aktör bu partide bir destek unsuru ve verili görev sınırları içinde var.
Bir siyasi parti içindeki tartışmaları, hesapları, gelişmeleri gözlemleyebilirsiniz.
Kapalı bir kutuyla, bir kişiyle ilgili olarak bunu yapmak çok daha zordur. Hele, o kişi Erdoğan gibi, akıl yürütmesi kendine has, davranışlarında pragmatizm dozu çok yüksekse, bu daha da zordur.
Erken seçim meselesi örneğin…
Erdoğan, bir gün aniden erken seçim kararı alabilir. Buna kimse şaşırmaz. Ancak seçimlerin zamanında yapılması da şaşırtıcı olmaz.
Malum, Erdoğan erken seçim iddialarını her zaman yalanlıyor ve seçimlerin zamanında yapılacağını söylüyor.
Buna karşın, erken seçim iddialarının ardı arkası bugünlerde de olduğu gibi hiç kesilmiyor.
Neden bu çelişki? Ya da AK Parti’nin erken seçime gideceği iddiaları kaynağı ne olabilir?
Örneğin bir danışmanın, danışman grubunun, parti içi bir etkili ismin Erdoğan’a böyle bir öneri getireceğine dayanıyor olabilir mi söylentiler?
Ancak AK Parti bugün öyle bir yapıdaki, danışmanları, bakanları Erdoğan’a onun istemediği ya da istemeyeceğini düşündükleri herhangi bir şeyi öneremezler, önermezler. Bu, AK Parti’de ki yeni düzenin temel kuralıdır. Görevlilerin bulundukları yerlere seçilme nedenlerinden birisi de bu kuralı sindirmiş olma vasıflarıdır. Dolayısıyla kulis bilgisi iddiası inandırıcı olmaktan uzak duruyor.
Bu iddiaların sürekli gündemde kalmasının bence iki nedeni var. İlki, onları dile getirenlerin alışkanlıkları, ikincisi niyet ve temennileri…
Türk siyasetinde seçim tarihini belirleme gücüne sahip iktidarların seçim tarihleriyle oynamayı bir siyasi araç olarak görmeleri, örnekleriyle bilinen bir durumdur. Gözlemciler, gazeteciler sıkça bu veya bu tür durumları veri alır, tekerrürü önemser, zorda olduğunu düşündükleri siyasi iktidarların bu çerçevede hareket etme ihtimallerini kuvvetli görürler ve her yerde bunun işaretini ararlar.
Bugün de durum biraz böyle. Siyasi iktidar açısından işlerin kötüye gittiği görenler, bu ihtimalin peşinde koşuyorlar. İş, sonunda biraz alışkanlık alıştırması halini alıyor.
Temenniler de alışkanlıklar kadar önemli, hatta bu ikisi iç içe…
Basın dahil muhalif Türkiye, erken seçim arzu ediyor. Okumalar, sorular, araştırmalar bu temenniye endeksli olarak ortaya çıkıyor. Erken seçim konusunda, bir çok konuda olduğu gibi, muhalif kesim aktörleri, akıl yürütmelerinde, kendilerini iktidarın yerine koyarak, iktidar adına, ama kendi mantıklarıyla düşünüyorlar. Ve erken seçimi kaçınılmaz görüyorlar. Bu konuda kendi beklentileriyle iktidarın muhtemel istikametini kesiştiriyorlar.
Mantık şu: Ekonomik kriz ağırlaşacak. Sonbaharda topluma çıkan fatura çok ağır olacak. Bu koşullarda, iktidarın hiçbir tedbiri ve söylemi işe yaramayacak. Sonuç olarak AK Parti’nin bir erken seçim yaparak, kriz bu denli büyümeden, kendisi için en uygun zamanda erken seçime gitmek isteyecektir.
Ne var ki, bu tür, başkalarının davranışlarına kendi aklımızı giydirdiğimiz analizler gerçekçi olmaz, tahminler de pek tutmaz. Nedenler her zaman beklenen sonuçları üretmez…
Nitekim, görünen o ki bugün Erdoğan, hala, yaşanan krizi yönetebileceğine dair bir inanca sahip. Ekonomik krizin yarattığı tahribatını savuşturmada bu krize dair söyleminin ve palyatif tedbirlerin işe yarayacağı kanaatinde. En önemlisi krizi başka unsurlarla ikame etme çabasının da işe yaradığı ve bundan sonra da yarayacağı düşüncesinde. Muhtemelen getirisi olan yeni iç ve dış krizler, kutuplaşma halleri için zamana ihtiyacı var.
Bizim mercekten durum biraz böyle görünüyor.