Ergün Yıldırım; Bir şehir, bir deprem, bir sosyoloji

Depremin, bütün Türkiye sathında millet oluşumuzun tazeliğini bize hissettirdi.

Ergün Yıldırım; Bir şehir, bir deprem, bir sosyoloji

 

Elazığ depreminde bir sosyoloji yükseldi. Depremin yıkıcı sarsıntılarından doğan bir sosyoloji. Metafiziği, dayanışma ruhunu, vatanperliği ve milli bilinci içinde taşıyan bir sosyoloji. Bütün Türkiye sathında millet oluşumuzun tazeliğini bize hissettirdi.

Dayanışma ruhu

Emine Kuştepe ve Mahmut Osman bu sosyolojinin iki önemli aktörü. Toplumda süren önemli iki meseleyi temsil ediyorlar. Kürtçe ve Suriyeliler. Yaşanan kutuplaşmaları aşarak kolektif bir bilinci ortaya koydular. Emine Kuştepe, bize yeniden en ölümcül durumlarda kardeşliğimizi hatırlattı. Dilin kardeşliğini... Yardımın ve fedakarlığın dili aşan derinliğini hissettik. Dilin fedakarlığı ve kardeşliği besleyen anlamını gördük. Elazığ Kürt mü gibi ırkçı söylemler, bu dayanışmanın derinliğiyle boşa çıktı. Irkçılar, acıyı paylaşmak için yükselen derin kardeşliği bozamadı. Mahmut Osman, 4 milyon Suriyelinin kardeşliğe uzanan vicdanı oldu. “Suriyelileri Türk köylerine sokmayın” diyen bilinçlerin ahmaklığını gösterdi. Türklerle Suriyelilerin beraberliğinin resmini ortaya koydu. Dürdane hanım bir vicdanın itirafı. Cemil Meriç, her itiraf bir samimiyettir sözü geldi aklıma. Dürdane hanım da bu samimiyetle itirafta bulundu. “Taşladığımız Suriyeli çocuklar” …Ama bu bilinci aşarak Mahmut’u kucakladı. Depremin bir imtihan kadar bir lütuf olduğunu gösterdi bize.

Evet! Deprem hem bir lütuf hem de bir sıkıntı. Lütuf, çünkü bizi yeniden dayanışma ruhuna yöneltti. Yeniden kardeş yaptı, yeniden bir yaptı, yeniden ortak vatan ruhunda buluşturdu, yeniden ortak millet bilincine yerleştirdi. Elazığ depreminin, bu yüksek şiddete rağmen az bir zayiatla atlatılması bu lütfun emaresidir. Allah, ikaz etti. Deprem metafiziğidir bu da. Allah, çeşitli sıkıntılarla da bizi uyardı. Eşini, çocuklarını, evini, marketini kaybettiğini söyleyen depremzedenin yaşadıklarında ve konuşmalarında bunu gördük. Evleri başına yıkılanlar, soğuk kış gününü dışarda geçirenler, panik ve korku içinde yaşayanlar… Bunlar sıkıntıdır, Allah’ın ikazıdır. Ne kadar iyi önemler alırsak alalım, ne kadar bilimle açıklarsak açıklayalım yine de her depremin Allah’ın bize olan ikazı olduğuna inanırız. Müslüman böyle inanır. Kendisine dönüp bakar, yanlışlıklarını, zaaflarını gözden geçirir. Her şey Allah’ın takdiridir, deprem de öyle. Laikçi kesimler ne derse desinler, biz Müslümanlar depremi hem bir lütuf hem de bir imtihan görüyoruz. Bu bilinçte binalar ve şehirler inşa ederken ranttan kazanç sağlayanların, denetimleri yapmayanların, bilimsel araştırmalara göre hareket etmeyenlerin gerçekliğini es geçelim demiyoruz. Bilim ve din bizim için karşıt değiller. Birbirini tamamlıyorlar.

Deprem milliyetçiliği

Elazığ depremi, sivil milliyetçiliği tetikledi. Herkes vatan, millet ve devlet vurgusunda bulunuyor. Allah devlete ve millete zeval vermesin diyor. Çünkü yıkıntılar altında insanlarımızı kurtarmaya koşan, AFAD ve Kızılay ile büyük yardımlarda ve desteklerde bulunan devlet. Enkaz altında kalmanın ötesinde enkazı kaldıran, koordinasyonu düzenleyen, hemen yeni yaşam alanları dizayn eden, güvenliği sağlayan devlet/hükümet.

Millet ve vatan duygusunun kolektif birliği depremle birleşti. Depremin yıkıcı ve dağıtıcı sarsıntılarına karşı bu kolektif bilinçle cevaplar veriliyor. Vatan ve millet duygusu içinde Elazığ yeniden kendine geliyor. Türk, Kürt, Zaza, Sünni ve Alevi çeşitliliğini bu kolektif bilinçler içinde tutuyor. Deprem bunları daha kardeş yapıyor, daha da Türkiye’nin milli varlığına taşıyor. Mersin’den Antalya’ya, Trabzon’dan Ankara’ya bütün Türkiye’nin kalbi Elazığ atıyor.

Depremi kutuplaştıranlar

Henüz yaralar sarılmamışken, insanlar beton enkazlar altında can çekişirken kimileri cehaletlerini kustu. Sinemada, kültürde, yardım faaliyetlerinde sosyal aktör olan kimileri, içindeki kin ve fesatlığı saçtılar etrafa. İktidara da Elâzığ’a da küfürler savurdular. İnkarcıların inkarcılığını yaptılar. İçindeki cehaleti, kötülüğü, bencilliği ve egoizmi ortaya koydular. Yalanlarıyla kutupçuluğun anasını yaptılar! “Geldiklerinden beri” diye başlayarak bütün Ak Parti iktidarını çizenler, Elâzığ’ı sapkınlık ve ırkçılıkla suçlayanlar, başka şehirdeki yıkık hastaneyi Elâzığ’daki bir hastane diye gösterenler… En çok kutuplaşmadan şikayet edenler deprem üzerinden kutuplaşma ürettiler. Ama nafile! Elazığ, derin ruhuyla çoğuldur, millidir, vatanperverdir. İçinde nice edipler, nice alimler, nice münevverler ve nice irfan ehli insanlar yetişmiştir. Bu sarsıntıdan sonra yeniden silkinecek, yeniden ayağa kalkacak, yeniden Türkiye sathında parlayacak.