Twitter’da açılan “Erdoğan’ın yanındayız” kampanyasına 2 buçuk milyon destek gelmiş.
Ajans başta, iktidar medyası “büyük ilgi” diye köpürtüyordu.
Oysa...
2018’deki cumhurbaşkanlığı seçimlerinde, Erdoğan’ın aldığı oy bunun 10 katıydı.
AK Parti’nin kayıtlı üye sayısı deseniz, bunun 5 katı.
Büyük ilgi nerede?
Paralı trollerle bot hesapların da araya karıştığı bir sosyal medya kampanyasında, 2 buçuk milyon paylaşıma ulaşmanın neresi başarı!
Ayrıca “Erdoğan’ın yanındayız” tiviti atan gerçek kişilere baktığınızda, başka bir sorun daha çıkıyor ortaya.
Halayın başını Cumhurbaşkanlığı danışmanları, AK Parti genel başkan yardımcıları, bakanlar ve valiler çekiyor.
Yok, bir de Cumhurbaşkanı’nın yanında yer almayacaklar mıydı!
Hepsi Cumhurbaşkanı tarafından atanmış, Cumhurbaşkanı’na bağlı çalışan devlet ve parti görevlilerinin , başka bir seçeneği mi vardı?
Atadığı görevlerdeyken yanında yer almamayı da seçebilirlermiş gibi, “Erdoğan’ın yanındayız” paylaşımları yaptılar.
Kamu görevlerinde, astların üstlerine plaket vermesini dahi yasaklamıştı Erdoğan.
2007’de, bu amaçla bir Başbakanlık Genelgesi çıkarılmıştı.
Valiler, belediye başkanları filan başbakana, cumhurbaşkanına artık plaket veremeyeceklerdi.
Genelge, devlette israfı ve işgüzarlığı önleme gerekçesine dayanıyordu.
Erdoğan, astların üstlerine plaket ve hediye sunmasını uygun bulmuyordu.
Milletin parasıyla üst makama yaranmak, gözüne girmeye çalışmak anlamına geldiği için uygun değildi, hoş da görünmüyordu.
Astın plaketle üste bağlılık gösterisini yasaklayan AK Parti, şimdi Twitter’da astın üste dayanışma mesajları paylaşmasını organize ediyor. Üstelik bir avuç Boğaziçi öğrencisinin rektör protestosuna karşı güç gösterisi olarak.
Danışmanlar, parti yöneticileri, bakanlar ve bürokratların yanı sıra 12 vali de destek vermiş.
Bir öncesinde, “Devletimin yanındayım” kampanyası yürütmüşlerdi.
Bir rektör atama yöntemine karşı olmak, devlete karşı olmakla bir tutulmuştu.
Sonra bir rektör atama yöntemine karşı olmak, Cumhurbaşkanı’na ve temsil ettiği millet iradesine karşı olmakla eş tutuldu.
Astla bağlı olduğu üst makam arasında dün yakışıksız ve uygunsuz görülen ilişki, bugün pek münasip oldu. Hiç sakınca görülmüyor. Teşvik ediliyor. 2 buçuk milyon destek sağlamakla övünülüyor bile.
Ne menem iştir, hangi siyasi psikoloji ve ihtiyaçtan doğmaktadır, bununla nereye varılmak istenmekte, ne murat edilmektedir? Fesüphanallah!
Fransa da Sarı Yeleklilere müdahalede orantısız güç kullanmadı mı?
ABD de göstericilere aşırı güçle müdahale etmedi mi?
CHP’nin fi tarihindeki geçmişinde de parti devleti, tek adamlık ve partizan vali uygulamaları yok muydu?
AK Parti kendini artık böyle savunuyor. “Ama onlar da yapmıştı” mazeretiyle, başkalarının yanlışlarının arkasına saklanarak.
Boğaziçi protestocularına müdahale şekline mi laf ettiler! ABD ve Avrupa’dan gelen tepkilere, “Siz önce kendinize bakın” diye cevap yetiştiriliyor.
İçerde, CHP mi iktidarı eleştirdi! Hemen aynada cemaziyelevveline bakmaya çağrılıyor.
“Suimisal emsal olmaz” kuralını Osmanlı medeni hukuk kitabı Mecelle’ye yazan ecdat, ne derdi bu tavra? Torunları, uyarılarına kulak asmıyor, kötü örneği örnek alıyor.
CHP’nin dünkü yanlışları, AK Parti’nin bugünkü yanlışlarını doğru yaparmış gibi.
ABD’nin, Fransa’nın yanlış pratikleri, AK Parti’nin yanlışlarını haklılaştırırmış gibi.
Başkalarının yapması bize de mi yanlış yapma hakkı veriyor, mantık neresinde?
Bu sebeple kimse AK Parti’ye demokrasi ve özgürlüklerden bahsetmeye, ders vermeye kalkışamazmış...Hem bu, iç işlerimize de karışmak olurmuş...
Dışişleri Bakanlığı bile bu ifadelerle bir yazılı duyuru geçip ‘dış çevreler’i payladı.
ABD’de, Fransa’da protesto gösterileri şiddetle bastırıldığında Ankara sanki hiç kınamıyor, sağduyuya çağırmıyor, kaygı bildirmiyor.
Yanlış her zaman ve her yerde yanlış değildir, adamına göre değişir, biz yapınca hakken başkaları yaptığında iç işlerimize karışmaktır, öyle mi?