Reklam Görüntülerine Tıklayarak Kitap Siparişi Verebilirsiniz

Erdoğan’ın Metris ve Bayrampaşa günleri

Edebiyatçı yazar İsmail Fatih Ceylan, R. Tayyip Erdoğan’ın, 12 Eylül öncesi ile doksan sonrasında, bir “reis” ve parti gençlik kolları başkanlığı dönemlerde vermiş olduğu mücadeleye bağlı olarak, onun hapis hayatına ışık tutuyor.

Erdoğan’ın Metris ve Bayrampaşa günleri

Cumhurbaşkanı Erdoğan hayatında üç kere cezaevine girdi. En son Ziya Gökalp’in şiirini okuduğu için “muhtar bile olamayacak” kadar siyasi yasak alarak Pınarhisar cezaevine girdiğini herkes biliyor, çünkü Pınarhisar Erdoğan’a parti kurmanın, tek başına iktidara gelmenin yolunu açtı. 2002 yılından beri Başbakan ve Cumhurbaşkanı olarak hayatımızda. 

 

 

Ama Erdoğan’ın ilk iki cezaevine girişini çok kişi bilmez. Özellikle de birincisini, Metris cezaevine girişini hatırlayan çok azdır. 1978 yılında yaşanan ilk cezaevi olayı ülkenin anarşiyle boğuştuğu, günde yaklaşık yirmi kişinin canına kıyıldığı günlerde yaşandı. O yıllarda Türkiye’de anarşi yüzünden İstanbul Ankara gibi şehirlerde çok sık sıkıyönetim ilân ediliyordu. Akşamın belli bir saatinden sonra sokağa çıkma yasağı vardı.

Küçükçekmece’de Akıncılar’dan iki arkadaş terör yüzünden öldürülünce, Tayyip Erdoğan başkanlığında MSP Gençlik Kolları ve Akıncılar üyesi 200’den fazla kalabalık grup cenazeye katılmak için Fatih’ten Yenikapı banliyö istasyonu üzerinden trenle Küçükçekmece Kanarya mahallesine gittiler. Arkadaşlarının öldürülmesi hepsini derinden etkilemişti. Genelde durgun, üzüntülü kalabalıktan kimilerinin hırçınlık duyguları vardı. 

Tren yol alırken bazı istasyon yanlarında ve istasyonlar arasına denk gelen yerlerde dışarıdan saldırılara da uğramışlardı. Bu saldırılar sırasında trenin camları bile kırılmıştı. Bu arbede ile Kanarya’ya ulaştılar. Merkezdeki camide namazı kılıp arkadaşlarını Kanarya mezarlığında kabrine defnettikten sonra tekrar trenle Yenikapı istasyonuna döndüler. 

Dönüşte hava kararmak üzereydi. Sokağa çıkma yasağından önce kimisi evine, kimisi kaldığı öğrenci yurduna gidecekti. Yenikapı istasyonunda trenden inip Fatih’e doğru yürümeye başladıklarında başta Metin Yüksel olmak üzere bazı gençler slogan atmak istediler. Fakat gençlerin “Reis” diye hitap ettikleri 24 yaşındaki MSP İstanbul İl Gençlik Kolları Başkanı Recep Tayyip Erdoğan uygun düşmeyeceğini söyleyerek izin vermedi.

Erdoğan zaten taşkınlıklara, başkalarını tahrik edecek eylemlere karşıydı. Kanları deli akan, ülkücüler ve solcular gibi çatışmalara girmek isteyen heveslilere engel oluyordu. Çoğunun dergâhına gittiği İskenderpaşa Camii imamı Mehmet Zahid Kotku, liderleri Erbakan ve Reisleri Recep Tayyip Erdoğan, “Tesbih çeken el tetik çekmez” diyor, heyecanlı gençlerin taşkınlık yapmasını engelliyordu.

Aksaray Pertevniyal Lisesi Oruçgazi Ortaokulu Kıztaşıistikameti ile Fatih Millet Kütüphanesi yanındaki Hicret Yurduna döndüler. Kapı girişi biraz yüksekçe olan yurdun önü meydandı. 

MSP İstanbul İl Gençlik Kolları Başkanı Erdoğan yüksekçe olan kapı önüne çıkarak cenazeye katılan arkadaşlara teşekkür etti ve “Evi olan evine yurdu olan yurduna dönebilir” diyerek kısa bir konuşma yaptı. 

 

Metin Yüksel dayanamayıp slogan atınca

Tam konuşma bitti, gençler dağılmak üzereyken Fatih Akıncılar lideri Metin Yüksel kendini tutamayarak slogan atmaya başladı. Diğer gençler de zaten sabırsızlıkla bu anı beklediği için onlar da koro halinde slogana katıldılar. Sesler yankılanınca ve bu bağırışlar biraz uzun sürünce polisin olay yerine intikali gecikmedi ve tabii hemen ardından jandarma geldi. 

Gençlerin bir kısmı Fevzipaşa caddesi istikametine, bir kısmı da İskenderpaşa istikametine dönünce, her iki yandan o zamanın meşhur mavi bereli jandarmaları tarafından çevrildi.

İki taraftan kıstırılınca beklemeye başladılar. Başta Tayyip Erdoğan olmak üzere bazı büyükler Jandarma komutanlarıyla görüşmeler yapıyor, ne olduğunu anlamaya çalışıyordu. Gençler meydanda birbirinin üzerine süpürülmüş gibi toplaşmış vaziyette bir yandan meseleyi anlamlandırmaya çalışıyor, bir yandan da işin sonunun nereye gidebileceği konusunda konuşmalar yapıyordu. 

Kıstırıldıkları meydanda bir taksi durağı vardı. O günlerde araması olan bir kısım gençler kapısı açık taksilerin içine ve bagajına saklandılar. Ama bir kısmı jandarma tarafından keşfedilerek tekrar derdest edildiler. 

Birkaç saat orada öylece o küçük meydanda tutuldular. Metris’ten askeri kamyonet Reo’lar gelince, belediyeden otobüslerle takviye edilen bir konvoy oluşturuldu. Yaklaşık 200-250 genç sıkı bir aramadan geçirilerek araçlara bindirildiler. 

Tayyip Erdoğan da Reo’ya bindirilenler arasındaydı. 

Mahalledeki bu hareketlilik olunca, o bölgede oturan gençlerin aileleri, yakınları oraya akın etmişti. Herkes kalabalığın içinde araçlara baka baka yakınlarını arıyordu. MSP İl Teşkilatı kurucularından Ahmet Zeki Çamlı’nın eşi Sabahat hanım, oğlu Ahmet’i Tayyip Erdoğan’ın yanında görünce seslendi.

“Tayyip, Ahmet sana emanet, ona göz kulak ol.” 

Reo’da yan yana olduğu Ahmet’e bakan Tayyip Erdoğan:

“Merak etme Sabahat abla,” diye bağırdı. “Sen Emine’ye haber ver.”

Erdoğan’ın yanındaki 11-12 yaşındaki çocuk, Ahmet Hamdi Çamlı’ydı.

Bütün araçlar hazır oldu ve konvoy halinde yola çıktılar.

İstikamet Metris cezaeviydi.

 

Metris Cezaevi’ndeki onbaşı

Bir süre sonra Metris Kışlasına getirildiler. Ayrı bir teslim tesellümden sonra koğuşlara yerleştirildiler. 

Metris’teki ilk gecenin büyük bir kısmını, koridorda ve ayakta dikilerek geçirmek zorunda kaldılar. Zaten isteseler de oturamazlardı, çünkü yerler su içindeydi.

Vakit gece yarısına yaklaştığı halde hiçbir şey yememişlerdi. El ayak çekilip ortalık sakinleştiğinde bir onbaşı yanlarına geldi. Asker tayınından arta kalan bayat ekmekleri toplamış, bir kazanda çorba kaynatmış, onları yemeğe çağırıyordu. Hepsi çok sevindiler.

Bir süre sonra yatacak yer gösterdiler. Herkes bir köşeye kıvrılıp yatmıştı. Tam uykuya dalmak üzereyken acı bir feryatla irkildiler, yerlerinden doğrulup birbirlerine endişeyle baktılar. Anlaşılan birilerini işkenceye almışlardı.

Önce içlerinden birilerinin alındığını düşünerek ürperdiler. Ancak sayılarını kontrol ettiklerinde, eksiklerinin olmadığını anladılar. Rahatlamışlardı ama işkence gören kişiye çok acımışlar, üzülmüşlerdi. “Her kimse Allah yardımcısı olsun,” diyorlardı. Sonradan öğrendiler ki, “Anarşistlere yemek vermek sana mı kaldı” diyerek, onlara çorba yapıp getiren onbaşıyı falakaya yatırmışlar.

O gün Metris cezaevinde bulunanlar arasında, gelecekte kendilerinden bahsettirecek isimler vardı. Mehmet Güney, Metin Yüksel, Mehmet Metiner, Ahmet Hamdi Çamlı o isimlerden bazılarıydı. Metin Yüksel kısa bir süre sonra Fatih Camii avlusunda vurulacaktı. Ahmet Hamdi Çamlı ileride Erbakan’ın ve Erdoğan’ın gönüllü şoförlüğünü yapacak, milletvekili seçilecekti.

Bir ranzanın alt katında boylamasına değil, yatağa yanlamasına yatıyorlardı. Tayyip Erdoğan, Ahmet Hamdi Çamlı ve Mehmet Güney yan yana yatarak sabahladılar.

İşkence gören on başı artık çorba getirmiyordu. Şimdi pirinç tanelerinin parmakla sayılacak kadar az olan çorba niyetine biraz sıcak su ve çevresi küflenmiş ekmek parçalarıyla karınlarını doyuruyorlardı.

Metris Cezaevi’nde iki gün kaldılar.

Tayyip Erdoğan daha sonra o onbaşının izini sürdü, Adanalı bir Aleviydi. Çok geçmeden onu bulduğunda “Metris’te bize getirdiğin çorbayı unutmadık, çok makbule geçti ama bize iyilik yapmanın karşılığında işkence gördün. Bizim yüzümüzden canın yandı, yok yere işkenceye maruz kaldın çok üzüldük, hakkını helal et” diyerek kendisinden helallik diledi. İrtibatları sürüyor, zaman zaman görüşüyorlar.

Metris’ten bazıları salıverilirken Tayyip Erdoğan ve bazı arkadaşları Selimiye Kışlası’na sevk edildiler. Bir kaç gün deorada kaldıktan sonra savcılığa çıkarıldılar. Savcı dişe dokunur suç görmeyince, serbest bıraktı.

 

Bayrampaşa Cezaevi’nde iki koğuş ağası

Erdoğan yıllar sonra bu sefer Bayrampaşa cezaevine girecekti. 

1989 Yerel seçimleri, 12 Eylül darbesinden sonra MSP’ninyerine kurulan Refah Partisi için olduğu kadar Erdoğan için de çok önemliydi. RP İstanbul İl Başkanı olarak, Erdoğan’ın ilk kez kadınları sahaya sürdüğü, Roman vatandaşların parti için kıyasıya çalıştığı, Beyoğlu’nda oy oranını inanılmaz yükselttiği ve Beyoğlu Belediye Başkanlığını kıl payı kaçırdığı seçimdi.

Tayyip Erdoğan, kazanma ihtimali zayıf, kimsenin aday olmak istemediği Beyoğlu’ndan aday olmayı kendisi özellikle istemişti. Daha önce Erbakan Hoca nerden aday olacaksın derse, gözü kapalı oradan aday oluyordu. Ama bu sefer hem Genel Merkez’in, hem de İl Teşkilatı’nın itirazlarına rağmen kendi ısrarıyla aday oldu. RP İstanbul İl Başkanı’nın % 3 bile oyu olmayan Beyoğlu’ndan aday olması, partinin ve il başkanının itibarını zedeler endişesi vardı. Ama Erdoğan ısrarla etti ve aday oldu.

“Beyoğlu Belediye Başkan Adaylığına ben talip oldum,” diye anlatacaktı yıllar sonra.  “Bu seçimleri bir fırsat görüyordum. Çünkü RP olarak bugüne kadar aldığımız oyların, almamız gereken oyların çok altında olduğuna inanıyordum. İnsanlar bize oy vermek istiyor, ama aramızda görünmez duvar, birbirimizle ilişki kurmamızı engelliyordu. 70’lerden beri bunu bir türlü yıkamıyorduk. Bu seçime katılarak duvarın yıkılmaz olmadığını göstermek istiyordum.”

Nitekim yıkmıştı o duvarı. Belediye başkanı seçilememişti ama daha önce % 3 oy alınan Beyoğlu’ndan %22.83 oy almış, 1500 oy eksikle Belediye Başkanlığını kıl payı kaçırmıştı. Aslında birinci olduklarına inanıyordu. Erdoğan ve partililer bu seçimi sandıkta kaybettiklerini düşünüyorlardı. Herkesten fazla çalışan Roman vatandaşlar ve genç kızlar sinirliydiler.  

Roman vatandaşların lideri gibi olan Kudret Yıldız, seçim sabahı gün doğmadan üstünde pijamalarıyla partinin Seçim Koordine Merkezi’ne geliyor, bakıyor kimse yok fena kızıyor. Her sandığın başına adamlarını koyuyor, kuş uçurtmuyor. Öğlen yanına gelen Erdoğan’a kızgınlıkla söyleniyor.

“Başkan, bu seninkiler namaz da kılmıyor haberin olsun! Sabah seçim bürosuna gittim, namazı kılar gelirler dedim ne gelen var, ne giden. Sen bunlarla seçim meçim kazanamazsın.”

Neredeyse hepsi açık, çoğu üniversite öğrencisi kızlar da, hem basında “Erdoğan fahişeleri çalıştırıyor” haberleri çıktığı için, hem de Genel Merkez kızların açıklığını eleştirdiği için sandık başında olamamışlardı. Buna rağmen %22.83 gibi inanılmaz bir oy alınmıştı.

Ancak Erdoğan, birinci parti olduklarından, başkanlığı kazandığından emindi. Çünkü sonuç birleştirme tutanaklarında pek çok usulsüzlük tespit etmişlerdi. Meselâ 310 seçmenin oy kullandığı sandıktan CHP’ye 522 oy çıkmıştı, bunun gibi örnekler çoktu ama yapılan itirazlar Beyoğlu İlçe Seçim Kurulu Başkanı Hakim Nazmi Özcan’ın umurunda bile değildi.

Nazmi Özcan, bir ara oturduğu koltuktan kalkmak istedi, yapamadı geriye yığıldı. Çünkü sarhoştu. Beyoğlu Emniyet Müdürlüğü’nden Başkomiser Rasim Şimşek, Nazmi Özcan’ı alkol muayenesi için kontrole götürmek istedi, fakat amiri “Başıma iş alırım” korkusuyla izin vermedi.

Ama Erdoğan çok kızgındı. “Siz sarhoşsunuz!” dedi Nazmi Özcan’a. “Ayakta duramıyorsunuz, bu kafayla mı adalet sağlayacaksınız?”

Adam gözlerini zorlukla aralayıp bakabildi, konuşamadı bile. Ama, “Görev başındaki hakime hakaret ettiği”ni öne sürerek Erdoğan’ı mahkemeye verdi. Erdoğan tutuksuz yargılanmak üzere serbest bırakıldı ama bir hafta Bayrampaşa cezaevinde yattı. 

Cezaevine girdiğinde Ramazan ayı başlamıştı. Koğuşu belli olduktan sonra, bir köşeye çekilip yanında getirdiği Kur’an mealini okumaya başladı. Mahkûmlar ise onunla tanışmak istiyordu. Ne okuduğunu sordular. Onlara Kur’an meali okuduğunu ve ‘meal’in ne olduğunu anlattı. Etkilendiler ve ona itibar göstererek ikramda bulundular. Yatacak bir yer ayarladılar. Koğuşun ağası pozisyonunda iki kişi vardı. Biri Düzceli, diğeri Sinopluydu. Kaldığı bir hafta boyunca onlara Meal okudu, RP’yi, Milli Görüşü anlattı.

O hapishane arkadaşlarından sağ kalanlardan bazılarıyla hâlâ görüşüyor.

 

Kaynak: serbestiyet.com



Anahtar Kelimeler: Erdoğan’ Metris Bayrampaşa günleri

Uyarı! Yapmış olduğunuz yorumlar incelendikten sonra onaylanacaktır onaylandıktan sonra gözükecektir


YAZARLAR

Resimlere Tıklayarak Kitap Satın Alabilirsiniz

HABERLER