Böyle giderse Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, ABD´nin prestijli gazetelerinde yazıları en sık yayımlanan yabancı lider unvanını kazanacak gibi görünüyor.
Böyle giderse Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, ABD´nin prestijli gazetelerinde yazıları en sık yayımlanan yabancı lider unvanını kazanacak gibi görünüyor.
2 Kasım tarihinde Washington Post´ta ?Suudi Arabistan´ın Cemal Kaşıkçı´nın öldürülmesi konusunda hâlâ yanıtlaması gereken birçok soru var? başlıklı bir makalesi çıkan Erdoğan, geçen pazartesi günü bu kez New York Times´da ABD´nin Suriye´den çekilme kararıyla ilgili bir yazı yayımladı.
Erdoğan, yine New York Times´da 10 Ağustos tarihinde rahip Andrew Brunsonmeselesiyle bağlantılı olarak Türkiye-ABD ilişkilerindeki krizi konu alan bir yazıyla da seslenmişti ABD kamuoyuna.
Cumhurbaşkanı´nın son yazısı, gazetede ?Trump Suriye´de haklı. Türkiye bu işin üstesinden gelebilir? başlığıyla çıktı.
Erdoğan, bu yazısında ABD Başkanı Donald Trump´ın 19 Aralık tarihindeki telefon görüşmelerinde kendisine duyurduğu Suriye´den askerlerini çekme kararına kuvvetli bir destek veriyor. ABD çekildiği takdirde Türkiye´nin ortaya çıkabilecek boşluğu dolduracak yetenek ve donanıma sahip olduğu mesajını da duyuruyor Cumhurbaşkanı Erdoğan.
Bu mesaj, aslında daha önce yaptığı açıklamaların bir tekrarı niteliğinde. Makalede, tekrarlanan mesajların yanı sıra, Erdoğan´ın ilk kez dile getirdiği bir hayli dikkat çekici bazı fikirler de var. Burada önem taşıyan, Cumhurbaşkanı´nın Fırat´ın doğusu için meseleyi yalnızca güvenlikle sınırlı tutmayan, yönetim, belediyecilik, eğitim gibi alanları da telaffuz ettiği çok boyutlu bir çözüm planı önermesidir. Erdoğan, bu planı ?Radikallaşmenin temelinde yatan nedenleri ortadan kaldıracak kapsamlı bir strateji? şeklinde takdim ediyor.
Cumhurbaşkanı, stratejinin ?ilk adımı? olarak düzen ve asayişi sağlamak üzere bir ?istikrar gücü? kurulmasını öneriyor, bu gücün ?Suriye toplumundan tüm savaşçıları kapsayacağını? belirtiyor. Ardından, ?terör örgütleriyle bağlantısı olmayan tüm savaşçılar? diyerek YPG bağlantısı bulunmayan Suriyeli Kürtlerin de ?istikrar gücü´ne dahil edileceğini belirtmiş oluyor.
Erdoğan´ın planının kayda değer bir başka yönü yönetim modeline ilişkindir. Cumhurbaşkanı, bu bağlamda ?Tüm kesimlerin yeterli siyasi temsilinin sağlanması? ilkesini vurguluyor ve ?Şu anda YPG ve DEAŞ terör örgütlerinin kontrolündeki Suriye toprakları, Türkiye´nin gözetiminde, halkın seçimle belirleyeceği yerel meclisler tarafından yönetilecektir? diye konuşuyor.
Erdoğan´a göre, ?Suriye´nin kuzeyinde nüfusun çoğunluğu Kürt olan yerlerde kurulacak yerel meclislerde Kürt toplumunun temsilcileri çoğunluğu oluşturacak, ancak diğer kesimler de adil bir siyasi temsil hakkından yararlanacaktır?. Temel ölçüt, temsilcilerin ?terörle bağlantısının olmaması?dır.
Türkiye planın güvenlik dışındaki boyutlarında fotoğrafa nerede giriyor? ?Deneyimli Türk yetkililer bu meclislere belediye işleri, eğitim, sağlık ve acil durum hizmetleri gibi alanlarda danışmanlık hizmetleri verecektir? diye yazıyor Erdoğan.
Erdoğan´ın anlattığı öneri, Türkiye´nin kontrolü altındaki ?Fırat Kalkanı´ bölgesinde zaten yerleştirmiş olduğu, Afrin´de de tekrarlanan yönetim modelini emsal alıyor.
Görüleceği gibi, çözüm önerisi, Suriye topraklarının yaklaşık yüzde 30´una yayılan geniş bir coğrafyada ABD´nin çekilmesi sonrasındaki dönemde Türkiye´nin nazım bir rol üstlenmesini öngörüyor. Neresinden bakılırsa bakılsın, Erdoğan, açıkladığı bu planla Türkiye açısından büyük bir iddia ortaya koymuş olmaktadır.
Buradaki önemli bir konu, Erdoğan´ın önerdiği ?Türkiye´nin gözetimindeki? yönetim modelinin ileride Suriye´ye bulunacak nihai siyasi çözüm ile nasıl ilişkilendirileceğidir.
Bunun gibi hesaba katılması gereken bir ihtimal, ABD´nin Fırat´ın doğusundan çekilmesi halinde, Esad rejiminin ülkenin egemen otoritesi olduğunu belirterek bu coğrafyaya askeri gücüyle doğrudan girmeye teşebbüs etmesidir. Bu ihtimal, Türkiye ile Suriye´yi sahada karşı karşıya getirebilir.
Keza, Esad rejiminin baş destekçileri olan Rusya ve İran´ın Türkiye´nin planı karşısında nasıl bir tutum alacakları sorusu da kuşkusuz önem taşıyan bir diğer başlıktır. Bu iki ülkenin Türkiye´nin Suriye´ye ilişkin Astana sürecinde yakın bir şekilde çalıştığı ortakları olduğunu hatırladığımızda, Türkiye´nin çözüm planının bu formattaki bir istişareye konu olması da kuvvetle muhtemeldir.