Cumhurbaşkanı Erdoğan, İstiklal Marşı için "Milli Andımız" dedi. Ne diyeceği merak ediliyordu. "Erdoğan son noktayı koydu" diye anlaşıldı.
Danıştay kararına uyulacak, okullarda Andımız okutulmamaya devam edecek demektir.
AK Parti, Andımız'ı 2013'te, Çözüm Süreci içinde kaldırmştı. Muhalefetse AK Parti'yi, "PKK istediği için" kaldırmakla suçlamıştı.
Hala aynı suçlamayı sürdürenler var.
Oysa 2018'de Danıştay'a rağmen de Erdoğan, okutmamanın arkasında durmuştu. Hem de aynı gerekçelerle, ırkçı ve ayrımcı bulduğu için. Çözüm Süreci'nden eser de yoktu.
Erdoğan'ı, HDP'ye ve terör örgütüne taviz için Andımız'ı kaldırmakla suçlamak o gün de haksızdı, bugün de.
AK Parti'yi kurmadan, Başbakan olmadan önce dahi farklı düşünmüyordu, bu fikirdeydi.
İBB Başkanlığından düşürülüp hapse atılmasında kullanılan meşhur Siirt konuşmasında şöyle diyordu:
"Türkiye'de düşünce özgürlüğü yok ve ırk ayrımı yapılıyor. Referansımız İslamiyet. Batı insanının bile inanç hürriyeti var. Türkiye'de yok. Minareler süngümüz, kubbeler miğferimiz, camiler ise kışlalarımızdır. Türkiye'deki ırk ayrımına kesinlikle son vereceğiz..."
Erdoğan'ı, bu söylediklerinden dolayı siyasetten yasaklayan mahkeme kararı, 28 Şubat vesayet düzeninde verilmişti. Gerekçesinde de bugün kimilerinin sandığı gibi "şiir okuduğu için cezalandırılmasına" yazmıyordu.
Askerden brifing alan yargı, yine düzenin bekçisi rolündeydi.
Hukuk iktidarda, Meclis'te ve belediyelerde istenmeyen siyasetçilerle mücadeleye alet ediliyor; kararların içini doldurmaksa yine güdümlü medyaya düşüyordu. O da birifngini ayrı alıyordu zaten.
1997'deki bir medya brifinginde Korgeneral Çetin Doğan, "dış düşmandan daha tehlikeli" iritica tehdidini, şöyle hedefe koymuştu:
"Radikal İslamcıları millet olarak kabul etmiyoruz. Bunlar PKK’yı destekliyor. Bunların arkasında ise komşularımız olan İran’ın, Suriye’nin, Yunanistan’ın desteği var. Radikal İslamcılar İran ve Suriye’nin PKK’ya verdiği desteği meşru sayıyorlar..."
"Hükümet koltuklarında oturan irtica, PKK'dan daha büyük tehdit" diye, seçim kazanmış partiye karşı psikolojik harp yürütülüyordu.
Yargı eliyle siyaseti ve iktidarı şekillendirme uğruna, milli iradeye savaş açılmıştı. Sandık sonuçlarına operasyon çekiliyordu. Vatandaşın oyları ve verdiği temsil yetkisi geçersiz kılınıyor, seçtikleriyse terör ve bölücülük suçlamasıyla hapse konuyordu.
Erdoğan da şiir okumakla değil milleti bölmeye çalışmakla suçlanmış, başkanlıktan alınmıştı.
Refah Partisi kapatılmadan da durulmamıştı.
Başörtüsüyle Meclis'e gelen milletvekili Merve Kavakçı'ya "Burası devlete meydan okuma yeri değildir, haddini bildirin" denilmiş; "Dışarı, dışarı!" sloganlarıyla dışarı çıkarılmıştı.
Erdoğan'ın şiirine, Refah Partisi'nin inancına hiç katılmayan hak, özgürlük ve demokrasi savunucuları unutulur mu! Haksızlığa sessiz kalmadıkları için terörist, hain, düşman suçlamalarından onlar da bolca nasiplenmişti.
Yaa işte böyle sevgili Z kuşağı, siz bugünkü örnekleri bilir ama o günleri bilmezsiniz.
Partisi kapatılanların parti kapatma cengaverliği
Hikayenin başını bilmeyen Z kuşağı, bugüne bakarak Erdoğan’ın, videoları dolaştırılan eski konuşmalarına anlam da veremeyebilir.
Milletvekili dokunulmazlığı kaldırılırsa seçilmişlerin atanmışların elinde oyuncak olacağını, milli irade üzerinde yargı vesayeti kurulacağını niye söylemişti?
Siyasi partileri kapatmanın teklif dahi edilememesi gerektiğini, tabelayı cezalandırmanın saçma olduğunu, milli iradenin oluşmasını engelleyeceğini nereden çıkarmıştı?
Parti kapatmayı niçin AK Parti zorlaştırmıştı? Partisi kapatılsa bile milletvekilliğinin düşmemesi için Anayasa’yı ne diye 2010’da bu iktidar değiştirmişti? “Milletvekilliği artık düşmeyecek” müjdesini, Aysel Tuğluk’la Ahmet Türk’ten görüşlerle nasıl desteklemişti Sabah?
Şimdi Gergerlioğlu’nun Meclis’ten hapse yollanmasına, HDP’ye kapatma davası açılmasına ve Demirtaş’tan Ahmet Türk’le Mithat Sancar’a kadar yüzlerce HDP’liye siyaset yasağı istenmesine sıkıysa “milli iradeye yargı darbesi” deyin!...
Ne terör seviciliğiniz, ne hainliğiniz kalır.
Yok, dün senin için savunduğum gibi bugün de terörü değil ifade özgürlüğünü, milli iradeyi, seçimle gelenin seçimle gitmesini, sandığa saygıyı savunuyorum...Yok, Refah’a olmadığım gibi HDP’ye de değilim, parti kapatmamaya taraftarım...Yok bilmem ne...
Dün, hatta Andımız için bugün bile teröristlerin istediğini yapmakla suçlanan, aynı haksızlığa kendileri de uğrayanların senden hak, hukuk ‘martavallar’ı dinlemeye karnı tok, yemiyorlar.
Yaa sevgili Z kuşağı, böyleyken böyle işte.
Hak savunucularının tuttuğu orucun bayramında tıkınan nankörler yok mu! Parsasını topladıkları özgürlük mücadelesini verenlere küfür, hakaret yağdırırken görebilirsin onları. Şaşırma diye anlatıyorum.
Dün dediklerinin binde birine bile inanmış olsalar, bugün böyle olmazlardı.
Berat Bey’in giderken dediği gibi “Mevla sonumuzu hayreylesin”.