Bizim siyasetçiler, yurtdışından, demokratik kuruluşlardan ve ülkelerden gelen eleştirilere geleneksel bir tezle cevap verir: Dış kaynaklı bölücü propaganda.
Bu ülkede hiçbir zaman basın özgür olmadı. Her dönemde düşünce ve ifade özgürlüğü bir sorun olarak görüldü. Yaşadığım bir tarihi anıyı bu vesileyle paylaşmak istiyorum. 2001 Kasım seçimleri öncesi. Trabzon’da dönemin belediye başkanı Asım Aykan’la sahilde sohbet ediyorduk. Asım Bey’in telefonu çaldı. AK Parti Genel Başkanı Tayyip Erdoğan telefondaydı. Ne var ne yok derken sohbete ben de dahil oldum. Söz benim Öcalan röportajı nedeniyle hüküm giymeme geldi. O sırada cezası kesinleşen Tayyip Erdoğan, serzenişte bulundu: “Düşünce özgürlüğünü savunan partiler sizin için bir kanun çıkardılar, bizleri de kasıtlı olarak bu kanunun dışında bıraktılar.”
Erdoğan haklıydı. TBMM’de bazı cezaların ertelenmesi amacıyla bir kanun çıkarılmış, yazarların ve çizerlerin cezaları ertelenmışti. Ben bu kanun sayesinde cezaevine gitmekten kurtuldum. Kanundan Erdoğan ve Erbakan yararlanamadı. Konuşmaları nedeniyle ceza alanlar bu kanuna dahil edilmedi. Yazara, çizere tanınan ifade özgürlüğü konuşana tanınmadı. Doğru olan, onların da cezalarının düşünce suçu kapsamında ele alınmasıydı. Her iki politikacı da bir dönem siyaset yasağıyla yüz yüze geldi. Sonunda CHP Genel Başkanı Deniz Baykal devreye girdi ve bir yasal değişiklik yapılarak Erdoğan’ın siyaset yasağı kaldırıldı. Ayrıca Anayasa Mahkemesi de onların cezalarını düşürdü.
AB, bizi, basın ve düşünce özgürlüğü açısından sorunlu bir ülke olarak tanımlıyor. Türkiye’nin AB üyeliğinin gelip takıldığı en kritik nokta bu. Bizdeki Terörle Mücadele Kanunu’nun düşünceyle terör arasına bir sınır koymaması ya da koyduğu sınırların düşünce özgürlüğünü zedeleyen nitelikte olması. Bu noktada anlaşma sağlanamadı.
Basın-yayın hayatımız büyük varoluş sıkıntılarıyla ayakta durmaya çalışıyor. Medyadaki kutuplaşma medyayı ve tüm yayın hayatını zehirleyen bir etki yapıyor. Herkes kendi kavrayışını, pozisyonunu temel alarak bir gerçeklik inşa ediyor. Herkes kendi öznel gerçekliğinin kendi algısının konforunda yaşıyor. İfade özgürlüğü sorunu, toplumsal bir sorun.
Türkiye bu açıdan epeyce deney biriktirmiş bir ülke. Çok acılar çekilmiş, çok bedeller ödenmiştir. Bu zorlukları da aşacağımıza olan umudumuzu yitirmeyelim.