Gazete Duvar'dan Ayşegül Karakülhancı yazdı;
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Batı ile ilişkilerde bir kez daha "yeni bir sayfa açmak" istiyor. Hatta Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu Brüksel'de "yeni bir dönem" başlatmaktan bahsetti.
Tabii AB Dışişleri ve Güvenlik Politikaları Yüksek Temsilcisi Josep Borrell ve NATO Genel Sekreteri Jens Stoltenberg genel atmosferde bir iyileşmeden memnun olduklarını ifade ettiler. Ancak somut adımların gerekli olduğunu söylediler. Asıl sorun da burada yatıyor.
İlk somut adım aylardır Doğu Akdeniz'deki tartışmalı doğalgaz rezervleri nedeniyle Türk ve Yunan savaş gemileri arasında her an çatışmaya dönüşme tehlikesi taşıyan anlaşmazlık hakkında iki ülke arasındaki görüşmelerin tekrar başlaması oldu. Bu AB için yeterli bir adım olmayacaktır. Çünkü Atina ile Ankara arasında "sorunları nasıl çözebiliriz" görüşmeleri yaklaşık 20 yıldır hiçbir sonuç alınmadan yürütüldü. Taraflar sorun çözmek için biraya gelmiyor. Her an çatışmaya dönüşebilecek gerilimi dizginlemek için aynı masaya oturuyor. Buradan da kalıcı bir çözüm çıkmıyor. Yıllardır AB- Türkiye arasında yapılan görüşmelerin de genel hatları böyle. İlişkiler geriliyor masaya oturuluyor, görüşmeler yapılıyor ama asıl adım atılması gereken konularda adım atılamıyor.
BIDEN DEĞER TEMELLİ DIŞ POLİTİKAYA VE AB İLE YAKIN İLİŞKİYE İNANIYOR
Erdoğan'ın yüzünü Avrupa'ya yeniden dönmek istemesinin arkasında ani bir taviz verme isteği elbette yok. Ülke derin bir ekonomik krizde, yatırımcılar gelmiyor. Rusya, Çin veya Katar’la kurulan ilişkiler ekonomiyi kurtarmaya yetmedi. Daha önceki röportaj ve yazılarda da çoklukla dile getirilen önemli bir faktör devreye girdi. O da ABD’nin yeni başkanı Joe Biden‘ın, demokrasi ve insan haklarının Türkiye ile ilişkilerde öncelik olacağını açıkça belirtmesiydi. Trump, Erdoğan'ın otokratik tarzına açıkça sempati duyuyordu. Ancak Biden Trump'ın aksine, değer temelli bir dış politikaya ve Avrupa Birliği ile yakın işbirliğine güveniyor.
Washington, özellikle Erdoğan'ın Putin'e yakınlığı söz konusu olduğunda Ankara üzerindeki baskıyı artıracak. Erdoğan da bunu gördü ve bir tepki vermesi gerekti. Bunun en akıllıca yolu Türkiye’nin çıkarlarının Avrupa Birliği’nde olduğunu söylemekti.
Erdoğan, ABD’nin Ortadoğu’dan geri çekilmeye başlamasıyla ortaya çıkan boşlukta çatışmacı bir rol üstlendi. Akdeniz'de çatışmayı kışkırtacak bir strateji izledi, Suriye, Libya ve Dağlık Karabağ'da tek başına askeri adımlar attı ve Batı ittifakının siyasi rakibi Rusya ile ilişkilerini güçlendirdi. Tüm bu gelişmelerden dolayı uzmanlar Türkiye'nin NATO savunma ittifakında müttefik gibi değil, giderek daha çok düşman gibi davrandığını söyler oldular. Erdoğan, Trump döneminde başlayan Batı ittifakı artık önemini yitiriyor varsayımıyla hareket etti. Ancak bu varsayıma dayalı izlenen politika Biden ile birlikte değişmek zorunda.
Biden, yolsuzlukla, otoriterlikle mücadele etmek ve insan haklarını güçlendirmek için uluslararası bir “demokrasi zirvesi” düzenlemek istediğini söyledi. Türkiye, Biden için izlemek istediği bu politikanın testi olacak.
BATI İTTİFAKI İÇİN EN BÜYÜK SORUN RUSYA VE TÜRKİYE YAKINLAŞMASI
ABD için en başta gelen sorun Ankara ve Moskova arasındaki flört. Ankara, Rus yapımı S-400 füze savunma sistemini satın aldığı için Washington Türkiye’yi F-35 programından çıkardı. Aralık ayında Türkiye'ye yaptırım uyguladı. Erdoğan ile Trump arasındaki kişisel ilişki muhtemelen daha güçlü yaptırımları engelledi. Ancak bu durum Biden yönetiminde değişebilir. Nitekim yeni ABD Dışişleri Bakanı olan Antony Blinken geçtiğimiz günlerde Türkiye aleyhine tedbirlerle ilgili kongre duruşmasında ekibinin "daha fazla yapılması gerekip gerekmediğini" inceleyeceğini söyledi.
Rusya probleminin dışında ABD’nin tıpkı AB gibi Türkiye'nin Akdeniz'de izlediği yayılma politikasına ilişkin endişeleri de var. Biden bölgeyi iyi bilen bir isim ve Trump hükümetinin aksine Türkiye'den daha kesin bir şekilde, Akdeniz'de uluslararası hukuka uymasını talep edecektir.
Bir de Trump döneminde bir biçimde üzeri örtülen Halk Bankası davası var. İran'a milyarlarca nakit ve altın kaçırıldığı ve böylece İran’a yönelik yaptırımların atlatıldığı iddiası son bulmuş değil. Trump başkan olduğunda, Erdoğan'ın onu soruşturmayı durdurmaya çağırdığı söyleniyor. Trump'ın eski güvenlik danışmanı John Bolton kitabında Erdoğan'a savcıları değiştireceğine dair güvence verdiğini yazdı. Biden, Halk Bankası soruşturmasını tekrar başlatabilir. Bu da hem Erdoğan’ın ailesini hem de Türkiye’yi çok zora sokacak bir adım olacaktır.
Erdoğan, siyaset rüzgârının yönünün değiştiğini hemen fark etti. ABD veya AB'den gelecek başka yaptırımları Türkiye ekonomisinin kaldıramayacağını biliyor. Bu arka plana karşı, yukarıda da belirtildiği gibi Türkiye ilk adımı Yunanistan'la Doğu Akdeniz'deki doğalgaz anlaşmazlığını görüşmek üzere geçtiğimiz pazartesi günü attı.
AB, aylarca Türkiye konusunda bir karara varmak için ABD’deki seçimlerin sonucunu bekledi. AB, ABD’de tekrar Trump seçilseydi Batı ittifakından bağımsız hareket etmek zorunda kalacaktı. Batı ittifakı zayıflasa bile AB hemen bir çırpıda dış politikasına yeni bir yön verebilecek pozisyonda da değildi. Ama Biden’ın seçilmesi AB’yi Türkiye konusunda rahatlattı. Ancak yine de AB ile Türkiye arasındaki ilişkilerde uzun vadeli olumlu bir politika beklemek için çok erken. Bu birazda Türkiye’nin demokratikleşme isteği ve iç politika da buna uygun atacağı adımlarla ilişkili olacaktır.