Erdoğan neden kaybetti?

Ocak Medya´dan Adelina Sfishta yorumluyor.

Erdoğan neden kaybetti?

Bireylerdeki değişimler, kaçınılmaz bir şekilde, toplumlarda kitlesel sosyolojik değişimlere neden olur. Bu değişimler de; politik trendleri etkiler ve ?zamanın toplumsal psikolojisini? meydana getirir.

Erdoğan´ın, 2001 yılında AK P´yi kurması ve 2002 yılında yapılan seçimlerde % 34 gibi, oldukça yüksek bir oy oranıyla iktidara gelmesi, aslıda sürpriz değil. AK P uzun yıllardır derinden gelen bir toplumsal değişim dalgasını, tam zamanında ve uygun bir kombinasyonla yakaladı ve ?zamanın müthiş lideri? eşliğinde, parti zirvelere taşındı.

Daha iyi anlamak için biraz gerilere gidelim.

1983 seçimleri: 1980 askeri darbesi sonrası şekillenen ?sivil siyasetin? ilk seçimleri. Askeri yönetim, bütün sivil hayatı yerle bir etti. İşkenceler, eziyetler, yönetim hataları ve sivil siyasetin zindanlara hapsolunması, ?yeniden sivil yönetimi?, o zamanın toplumsal psikolojisi yaptı.

Amerika´da eğitim almış, ?ailesi liberal-kendisi muhafazakar?, mühendis, teknolojiye düşkün bir adam, Özal; zamanın ruhuna uygun yeni şeyler söyleyen, tam bir sivildi. Özal % 45, Sol % 30, darbeciler % 23 oy almıştı. Hapislere doldurulanlar ve askerin yaptıklarından rahatsız olan ?Dindarlar-Kürtler-Milliyetçiler? ve özellikle sivil siyaset, Özal´ın açtığı şemsiye altında toplandı.

1987 seçimleri: Merkez sağ ve merkez sol partiler ikiye bölündü. Seçimde, sağ toplamda % 55, sol toplamda % 32 oy aldı. Hemen gerilerinde % 7 ile Refah Partisi vardı.

Özal´ın Türk siyasetindeki önemli etkilerinden birisi de; ?illegalite sınırları içine itilmeye çalışılan dindarlığa? meşruiyet kazandırması ve dindarlığı teşvik etmesi oldu.

1991 seçimleri: Merkez sağ ve solun ikiye bölünmüşlüğü sürdü. Sağ toplamda % 51, sol toplamda % 30 oy aldı. Esas sürpriz, dindar siyasette, Refah Partisi´nde % 16. Refah Partisinin oy artışında, milliyetçi MHP ile beraberlik yatıyor. Milliyetçilik ile dindarlık birbirlerine daha derin aşılandı, bu süreçte. Kürtler ise RP´den uzaklaştı. Tıpkı şimdiki gibi.

Özal 1993´te rahmetli oldu. Merkezin, dindarları ve Kürtleri kucaklayan partisi, Özal sonrası ?liberal? bir Mesut Yılmaz ile bunu yapamadı.

Bu süreçte dikkat çeken sosyolojik trend; merkez sağın parçalanması ve yönetemez duruma gelmesi ile ?dindarlık-milliyetçilik? eğilimlerinin birbirlerine geçiş yapabilmesi, olmuştur.

1995 seçimleri: Özal´ın dini hayatta meydana getirdiği rüzgar giderek genişlemiş ve Kürt oylarının gidebileceği tek makul yer olarak Refah Partisi kalmıştı. Merkez sağ da ülkeyi yönetemiyordu. Bu dönemde toplumsal psikoloji, ?güven parametresine? daha yakındı ve Refah Partisi % 21 ile zirveye yerleşti.

28 Şubat, Refah Partisi´nin önünü kesti. Refah Partisi ve daha sonra da Fazilet Partisi kapatıldı.

1999 seçimleri: 28 Şubat´ın etkisi ile sol iki parçalı olsa da yeniden % 30´a ulaştı. Kürt bağımsız siyaseti gelişmeye başladı: % 4. Kürt bağımsız siyasetinin giderek genişlemesine bağlı olarak, MHP % 18 ile zamanın ?milliyetçi ruhunu? yakaladı.

Türkiye´de; dindar, milliyetçi ve Kürt siyasi hareketi yükseliyor, ?merkez? yer değiştiriyordu.

Erdoğan ve arkadaşları bu süreçte Erbakan hareketinden koptu ve 2001 yılında AK P kuruldu. AK P´nin ana iskeletini, giderek genişleyen dindarlar ve milliyetçiler ile Kürtler oluşturdu. AK P ayrıca Erbakan ile bir araya gelmeyen tarikatları da bünyesine aldı. Sol ve Liberallerden partiye alınanlar ise, ya kadro ihtiyacından, ya da vitrin ihtiyacından kaynaklandı.

AK P´nin üzerine oturduğu sosyal zemin, % 25-30 civarında ?hazır dindar ve milliyetçi? bir seçmen kitlesiydi. 1991´de Erbakan ve Türkeş´in yaptığı aşılama nedeniyle, iki kitle birbirine kolayca geçebiliyordu. Bunlara dindar Kürtler de katıldı.

Darbeler, baskılar ve parti kapatmalar ile toplumun en mazlum kesimi haline gelmiş bu dindar kitle, Erdoğan ve arkadaşları ile birleşince, zafer kaçınılmazdı. AK P 2002 yılında yapılan ilk seçimde % 34 oy aldı ve tek başına iktidar oldu.

Artık; ?dindar? kitlenin tamamı, Kürtlerin yaklaşık % 40´ı, Milliyetçilerin de % 30 civarı, kendilerini güçlü lider Erdoğan´ın ve AK P´nin temsil ettiğini düşünüyordu.

AK P 2012 yılına kadar, bu tabanını genel olarak muhafaza etti. Ayrıca, iktidar nimetlerinden faydalanmayı ?siyasi tercih anahtarı? olarak kullanan % 10´luk bir kesimi de bünyesine dahil ederek, % 45-50 arasında bir oy potansiyeli yakaladı.

AK P Haziran 2015´de yapılan seçimlerde; milliyetçileri ve Kürtleri kaybetti. Milliyetçiler ve Kürtler birbirlerini besleyerek, oy oranlarını giderek yükseltiyorlardı. Netice: AK P % 40, MHP % 16, HDP % 13. Dindarlar hala AK P´yi tercih ediyordu.

2015 Kasımında enteresan şeyler oldu. AK P, hiçbir zaman inanmadığı bir şeyi yaptı. Kürt meselesinde ?dindar Kürtlerin? itaatini sağlamıştı, ancak HDP´de temsil edilen ?laik sol Kürtler? itaat etmiyordu. AK P bu kitleye suçlu muamelesi yaptı ve sosyolojik olarak yanlış olan, geniş ve uzun süreli askeri operasyonlar gerçekleştirdi. Asker, yaşın yanında kuruyu da yaktı. HDP Kürt kitlesi AK P´den tamamen koptu. Hatta ?dindar Kürtlerde? de kopuş başladı. MHP bu süreçte AK P ile bütünleşti. AK P bu safhadan itibaren ?muhafazakar-demokrat? kimliğini, ?milliyetçi-muhafazakar? kimliğiyle değiştirmiş oldu.

MHP´lileşen AKP, kitle partisi özelliğini yitirmeye başladı ve böylece ?mutedil gri alanlardaki seçmenin? kaybedilme sürecine girilmiş oldu.

2017´den itibaren, Türkiye´de sistem değişti, tek adam yönetimi denebilecek bir yapıya geçildi. Bu sistem, hem cumhurbaşkanlığı için, hem belediye başkanlığı için % 50 oy almayı neredeyse gerekli kıldı. Bu da kamplaşmayı artırdı.

?Beka-tehdit-düşman-zillet? siyaseti, siyasi gruplar arasındaki geçişi imkansızlaştırdı. Bu da yer değiştirebilen oyların AK P´ye geçmemesi demekti. Bu kamplaşma siyaseti AKP-MHP koalisyonunun % 52-60 arası olan toplam oylarını % 50-51´lere çekti. AKP´nin Kürtlerden sonra ikinci en önemli kaybı, % 7-8 civarındaki geçişken ?mutedil seçmen? oldu.

Araştırmaların dikkatimizi çektiği; ?gençlerin giderek liberalleşmesi? ve ?gençlerde dindarlık oranının azalması?, AKP genç seçmen oranını da giderek düşürüyordu. Ayrıca ?Gezi? ile başlayan; ?hayatıma müdahale etme? ve ?yönlendirmeye kapalıyım-benim kararım? eğilimleri, iletişim teknolojilerinin zirve yaptığı zamanımızda, yeni jenerasyonu, demode olmuş Erdoğan ve AKP´den uzaklaştırdı. 2019´lara gelindiğinde, gençlerin birinci tercihi artık AKP değildi.

2012´den bu yana esas travmayı AKP´deki ?dindar seçmen? yaşıyordu. Bütün bu sosyolojik değişim sürecinde, Erdoğan´a en çok bu kitle sadakat gösterdi. Erdoğan´a ?Halife misyonu? biçen, ?dindar nesil? yetiştireceğini uman, Erdoğan´a ?o olmazsa din elden gider? gözüyle bakan seçmen, hem şaşkın hem de kararsızdı. Geldikleri nokta onları üzüyordu.

Erdoğan´ın; Mısır´da, Suriye´de, Balkanlar´da, Filistin´de, uğradığı başarısızlıklar, Erdoğan´a; ?Alem-i İslam´ın Lideri?-?Dünya Lideri? gözüyle bakan dindar kitleyi, hayal kırıklığına uğratmıştı.

Saadet Partisi ve Temel Karamollaoğlu´nun da Erdoğan´ı ?İslam´a zarar veriyor? noktasından eleştirmeye başlaması, Erdoğan´ı sorgusuz destekleyen bu kitlenin Erdoğan ısrarını sorgulamalarına neden oldu. Erdoğan´ın son kalesi ?dindar seçmen? artık eskisi gibi bakmamaya başladı Erdoğan´a. Ve ?hata yapıyor? sesleri giderek yükseliyordu.

Temel Karamollaoğlu´nun eleştirilerine Abdullah Gül- Ahmet Davutoğlu gibi, ?aileden? birilerinin de katılması, dindar AKP seçmeninin, tarihte belki de ilk defa CHP´ye oy vermesine neden oldu.

Erdoğan sona gelmişti. 31 Mart 2019 İstanbul belediye başkanlığı seçimlerini hiçbir hukuki gerekçe bulunamadan, siyaseten tekrarlatması, bütün bu Erdoğan´dan uzaklaşan kitlelerin, ?birbirlerinin eksikliklerine bakmadan? birleşmelerine ve hayatlarında hiç oy vermedikleri CHP´ye ve onun çıkardığı adaya oy vermelerine neden oldu.

Erdoğan´ın dayandığı sosyal zemin, tamamen ayaklarının altından kaymıştı.

23 Haziran 2019, Erdoğan tarihi bir hezimet yaşadı. 807.000 farkla yenildi.

İşte böyle, Erbakan´dan alınan emanet, sosyolojinin hükmü içinde; değişmiş, dönüşmüş ve Erdoğan´ın elinden kayıvermişti.

Erdoğan bu değişime ayak uyduramamış ve kaybetmişti.