10.10.2018 Çarşamba
CUMHURBAŞKANI Recep Tayyip Erdoğan´ın geçen hafta TRT World Forum toplantısındaki çıkışıyla birlikte, AB´ye tam üyelik müzakerelerin devamı konusunda referanduma gidilmesi önerisi bir kez daha Türkiye´nin gündemine girmiş bulunuyor.
?Bize düşen de herhalde 81 milyona gitmek, 81 milyon ne karar veriyor ona bakmak...? dedi Cumhurbaşkanı Erdoğan buradaki konuşmasında.
Hatta neredeyse kesinlik içinde konuştu referanduma gitmekten ve şöyle dedi:
?Parti genel başkanı olarak şöyle arkadaşlarımla masaya yatıralım, ondan sonra ?tamam´ dendiği anda hemen adımımızı atarız. Bir de mart seçimleri var... Öyle Avrupa ülkeleri var ki, bir seneye 2-3 referandum sıkışıyor. Referandumlara da aslında alışmamız lazım?.
Erdoğan, önceki gün Budapeşte´de yaptığı bir açıklamayla aynı temayı tekrarladı: ?1963´ten bu yana oyalanan bir Türkiye var. Hiçbir AB üyesi ülkeye böyle bir zulüm yapılmadı. Ne evet, ne hayır. Evetse evet, hayırsa hayır. Samimi olmak lazım. Alacaksanız sinyallerini verin, almayacaksanız bunu da söyleyin. Ne bizi yorun, ne biz sizi yoralım. Siz yolunuza, biz yolumuza devam edelim... Bu kadar açık ve net olmak lazım. Bu adımı da buna göre atmak lazım diyorum ve şu anda bir sabır noktasındayız...?
Cumhurbaşkanı bu görüşlerini yalnızca kamuoyuyla paylaşmakla kalmıyor, kapalı kapılar ardında Avrupalı liderlere de aynen aktarıyor.
*
Erdoğan´ın referandum meselesini açmış olması yeni bir durum değildir. Kısa bir arşiv taraması kendisinin bu temayı geçmişte de zaman zaman gündeme getirdiğini gösteriyor.
Örneğin, 22 Haziran 2016´da Britanya´nın Brexit oylamasından hemen önce şöyle konuşmuştu: ?Biz meseleyi milletimize rahat anlatırız. Biz kalkarız İngilizlerin yaptığı gibi, biz de bir kamuoyu araştırmasına milletimiz ile gideriz. ?AB ile müzakerelere devam mı, tamam mı´ diye sorarız. Milletim ?devam´ derse, biz de devam deriz?.
*
Başka örnekler vermek de mümkün. Bütün bu açıklamaları yan yana getirdiğimizde, Erdoğan´ın bu düşünceyi aslında zihninde çok uzun bir zamandır tartıp olgunlaştırdığını söylemek hata olmaz.
Bu çıkışların gerisinde bir dizi faktörün rol oynadığını düşünebiliriz. Bunlardan birincisi, AB´nin Türkiye´yi ne bünyesine alan ne de tümüyle dışlayan, süreci ortada bırakan tutumunun yol açtığı belirsizliğe, Erdoğan´ın duyduğu kızgınlığın, tepkinin sahici haliyle yansımasıdır.
İkinci nokta şudur: İç dünyası, düşünsel evreni Batı ve AB tutkusuyla şekillenmiş bir lider değil Erdoğan. Zihinsel pusulası insiyaki olarak Doğu´ya dönmeye meyilli. Referandumdan söz ederken de muhtemeldir ki, iç dünyasındaki gerçek bir dürtüyü dışa vuruyor.
Üçüncüsü, Cumhurbaşkanı bu öneriyi gündeme getirirken, aynı zamanda Batı´ya Türkiye´nin pazarlık kartlarının zayıf olmadığını, AB´yi kendisi açısından vazgeçilmez görmediği mesajlarını verip, bu şekilde baskı yaratarak, Türkiye karşısında daha müzahir bir çizgiye çekmeyi hedefliyor.
Ayrıca, kafasında referandumdan ?hayır´ sonucu elde edip, bunun üzerinden AB ile yeni bir pazarlığa oturma hesabı da olabilir.
*
Tabii, bu bağlamda dikkat çekilebilecek bir çelişki de var. Erdoğan´ın referandum önerisi, son dönemde Türk ekonomisinde kırılganlığın ortaya çıkmasının ardından, kendisinin AB´ye tam üyelik hedefini ve bu yöndeki reformları sürdürme kararlılığını vurguladığı mesajlarıyla çelişiyor.
Buradaki temel risk, referandumun bu kadar kuvvetle telaffuz edilmeye başlamasıyla birlikte kendi ivmesini kazanmaya başlamış olmasıdır. Erdoğan´ın geçmişte bu temayı ortaya atıp gerisini getirmemesi, bu kez de aynı durumun yaşanacağının güvencesini içermez. Üstelik AK Parti´nin ?cumhur ittifakı´ndaki kader ortağı MHP´den de gelebilecek sürpriz bir hamleyle, bu öneri hiç beklenmedik bir şekilde birden kuvveden fiile çıkabilir.
Referanduma gidilmesi halinde, Erdoğan herhalde tarafsız bir hakem konumuna geçip, halka sadece ?Tamam mı, devam mı? diye sormakla yetinmeyecek, bir tercih belirtecektir. Kendisinin tam üyeliğe karşı tavır aldığı bir senaryonun muhtemel bir sonucu, Türkiye´nin Batı´ya dönük perspektifinin ağır bir zemin kaybına uğraması, nehrin yatağının başka bir güzergâha kayması olabilir.
Bütün bu gelişmeler ABD ile ilişkilerin de rayından çıktığı bir ortamda Türk dış politikasının dengelerini ciddi bir şekilde sarsabilir.