Yaratılış gayemiz, yaşadığımız ana şahitlik yapmaktır.
Bu şahitlik, salt başkasını gözlemek değildir; bilakis en başta kendimizi o gayeye uygun hale getirmek ve mümkünse “model / örnek insan” olmayı sağlamak gerekir.
Bütün doğru sözlü Nebi/Resullerin gönderiliş gayesi budur.
Ancak Resuller bu misyonu yerine getirirken, ilahi sorumluluk gereği “yaptırmadan önce yaparak” örneklik teşkil etmişlerdir.
Bu durum, kerim olan kitapta şöyle ifade edilmiştir:
“Ey iman edenler. Niçin yapmayacağınız şeyleri söylüyorsunuz? Yapmayacağınız şeyleri söylemek Allah katında çok çirkin bir davranıştır.” (61/Saff suresi, 2-3)
O halde her birey zamanın tanıklığını yaparken akan nehrin dışında kalarak değil, tabir yerinde ise ıslanarak, kulaç atarak ve bazen boğulma tehlikesi geçirerek hayat mücadelesi vermelidir.
Sadece münzevi ya da kendi şahsi mutluluğunu ve egosunu tatmin etme biçiminde izole bir hayat yaşayarak zamanın şahitliği yapılamaz.
O halde yalnız ülkemizde olup bitenlere değil, aynı zamanda çevremizde ve hatta küremizde olup bitenlere de aynı ilgiyi göstermek bir tercih değil sanırım zorunluluktur.
Mesela Saddam’ın kimyasal saldırısında katledilen bir Kürd’ün acısını yürekte hissetmeli insan…
Doksanlı yıllarda Kürt coğrafyasında yakılmış ve boşaltılmış binlerce köyün sakinlerinden birinin yaşadığı çaresizlik ve trajediyi anlamalı insan…
28 Şubat post modern darbesinde üniversitede aşağılanan ve kovulan, eğitim hakkı elinde alınan ve İslami şiarına saldırılan bir talebe olmalı insan…
Evine “Alevi” işareti konulan bir Alevi, bir türlü “asli ya da makbul vatandaş” olamayan bir Kürt olmalı insan…
KHK ile işinden atılan mağdur ve madenlerde en zor şartlarda çalışıp asgari ücret ile geçinen ( geçinemeyen ) emekçi olmalı insan…
Üniversiteden mezun olmuş yüz binlerce işsizin ve mülakat ismiyle hakkı gasp edilen binlerce gencin iç sancısına ortak olmalı…
Ülke dışında gelecek arayan çaresiz işsizlere nasıl çare üretilir demeli…
Barış annesi olmalı bazen, bazen de Diyarbakır anneleri olmalı…
Hukuk sisteminin çökmesine, İslami ufkun milliyetçilik parantezine sıkıştırılmasına ve tevhid düşüncesinin mezhepçi bir hisara hapsedilmesine esaslı itiraz edilmeli..
İslam coğrafyasındaki Batılı askeri sömürge ve kültürel hegemonyaya, yerel ve bölgesel ittifak çözüm arayışları başlatmalı…
İdlib’te sele maruz kalan çadırlardaki savaş mağdurlarının çığlığı/hawarı olmalı…
Bazen de evinden kovulmuş, zeytinlikleri yağmalanmış ve şu an ne haldeler bilmediğimiz Efrinli (Afrinli) biri olmalı…
Allah’ın birbirini tanısınlar ve kabiliyetlerini birleştirerek daha müreffeh bir hayat yaşasınlar diye ayrı milletler halinde yarattığı ancak ulusçuluk ideolojine kurban edilen Laz, Yörük ve Pomak olmalı insan…
Mutluluğu ya da refahı sadece kendimize, ailemize ve kavmimize bir ayrıcalık ve imtiyaz gibi isteyen bencilce tutkulara sırt dönmeli insan…