Hayatımda derin izler bırakan, unutamadığım bir dost, ağabey, hoca, önder...
Ankara'dan aramış ve müsaitsek bizde kalma isteğini bildirdiğinde sevinçten havalara uçmuştum. 23 ocakta akşam üstü eşiyle birlikte geldiler.
Kızları da vardı, onlar yakın bir ilçemizdeki akrabalarına devam ettiler. İzni olursa, akşam arkadaşlara haber verip, bizim evde bir sohbet ayarlama teklifimi kabul etti. Dostlara da haber verdik, yemek sonrası elli'ye yakın kişiyle sohbet başladı. O zamanlarda gösterişli salonlarımız, mikrofon sistemimiz yoktu tabi.. Koltukları taşıyıp yerde oturarak doluşmuştuk salona..
Nereden bilecektik ki, son buluşmamız olduğunu.. Sohbet başlamadan önce kalbinin iyi olmadığını bir çok damarın tıkalı olduğunu, ameliyatın çok riskli olduğunu, doktorların evinde dinlenmesi gerektiğini anlatmıştı.
Dinlenmeye, Allah'ın has dinini anlatmaya asla ara vermeyeceğini anlatmıştı. Her şeyi göze aldığı, hâlinden belliydi. Konuşmaları daha bir tavizsiz, kitabın direk ortasındandı.
O akşam özetle:
Hâdis, sünnet inkarcısı değil, aksine korunmuş olan kitabın tebliğcisi olduğunu, dini insanların, deforme edenlerin,uydurma hadisler eliyle bu işi yaptıklarını, Kuran'ın Allah tarafından korunduğunu, Kuran'la hareket etmenin dinin sigortası olduğunu, Fethullah Gülen'in o dönemdeki ABD başkanı Bush'tan daha tehlikeli olduğunu, İslam dinine zarar verdiğini, Türkiye'deki mevcut siyasal sistemle dinin uzlaşamayacağını, sistemin İslami taleplere yeterince cevap vermeyeceğini,..
O dönemdeki İslam’a yakın bir partinin, mensuplarının her birinin Kur'an eğitiminden geçirebilseydi, Türkiye'de herşeyin çok farklı gelişebileceğini düşündüğünü,..
Her müslümanın Kuran'ı mutlaka okuması, anlaması ve hayatına uygulaması gerektiğini... Anlattı uzun uzun, sonra gelen soruları cevapladı. Yazar Ali Okur'a sitem etti, hayatını yazmada geç kalabileceğini söyleyerek.
Verimli bir sohbetin ardından, misafirler gittikten sonra ailecek bir şeyler ikram edildi ve orada da sohbete devam edildi.
Sabah namazından sonra 6-7 çeşit gazete ile sıcak pide alıp evde bırakıp işyerime gittim.
İş yerim eve yakındı zaten. Kahvaltıdan sonra benim iş yerime gelecek ve Hatay'dan gelecek arkadaşlarla buluşacaklardı. Sıcak pideler ve gazetelere çok memnun olduğunu belirterek neşeyle başladığı kahvaltıyı tamamlayamadan, kalp krizi geçirmesi hepimizi çok üzdü. Eşim hem ambulansı hem de beni arayıp ellerinden geldiğince destek olmaya çalışmışlar. Eve, ambulans görevlileriyle birlikte girdim. Doktor ve görevliler çok gayret etti ancak olmadı. Hemen çok yakındaki özel bir hastaneye kaldırıldı. Oradaki doktorlar da geri döndürebilmek için gayret ettiler... Ama nafile...
Adana, İslam’in yiğit, tavizsiz tebliğcisi, hayatımda çok şey öğrendiğim, rol modelim Ercüment Özkan ağabeye son durak olmuştu.
Bu arada Hataylı dostlar, neşeyle geldikleri Adana'dan, geri dönemeden cenaze konvoyunuzda yerlerini aldı. Haber hızla yayıldı, hastanenin önü kalabalıklaştı. Oğlu Ömer Özkan ile de görüştükten sonra, Ankara'ya dönüş organizasyonunu yapıp yola çıktık. Ankara Gölbaşı'nda bizi Süleyman Arslantaş, Celal Sancar, Memduh Kars ve arkadaşları karşıladılar. Konvoy artarak Ankara'ya gece girdik Sabah Türkiye'nin birçok yerinden gelen sevenleriyle birlikte merhumu son yolculuğuna uğurladık.
Allah rahmet eylesin..
.Gayreti, cehd'i bizlere örnek olsun…
______________
Bizde Türkiye’de İslam’ın doğru bir şekilde anlaşılmasına vesile olan davet erlerinden Ercüment Özkan’a rahmet diliyoruz…(Editör)