Erbil - Ankara ilişkileri (1)

Ali Fikri Işık

Erbil - Ankara ilişkileri (1)

Anayasal iki devlet arasında olabilecek mümkün, makul ve işlevsel bütün ilişki biçimlerine, ilkesel olarak her zaman hazırlıklı olmalıdır Kürdistan Bölgesi yönetimi. Bir devlet olmanın gereğidir bu tutum. Devletlerin duyguları olmaz, sevgisi olmaz. Devletlerin sadece kendi çıkarlarını koruyan, dinamik çok yönlü aklı olur. Ve bu akıl olabilecek en soğuk çelik gibi, hem kırılgan değildir hem de her yöne bükülebilirdir. Doğada ve toplumda şaşmaz bir kural var, katı olan buharlaşır.

Kürdistan Bölgesi yönetimi için Türkiye´de hangi siyasi partinin iktidarda olduğu, stratejik değer niteliğini taşıyamaz. Stratejik değer taşıyan tek nitelik, Türkiye Cumhuriyeti´yle kurulan çok yönlü ilişkilerin bizzat kendisidir. Bu bahiste stratejik tek şey, her şeye rağmen sürdürülen ilişkilerdir. Siyasi konjonktürden kaynaklanan dalgalanmalar olsa bile, hiçbir nedensellik zinciri kopan ilişkileri meşrulaştırmaya yetmez. Yeterli neden statüsünde değerlendirilemez.

Durum, Türkiye Cumhuriyeti´nin bütün kapıları bile isteye kapatma arzusuna rağmen böyle olmak zorundadır. Bir federal devlet yapılanmasının, devlet olma olgusu, bu tecrübe ve olgunluğu içerir. Devletsel ihtiyaçlar, bütün yakıcılıklarıyla bu gerçeğe işaret ediyor.

Türkiye, iktidarda hangi siyasi parti var sorusundan azade olarak, Kürdistan Bölgesi için biricik ve vazgeçilemez seçenektir. Kürdistan yönetiminin içinde olduğu ve bir tür varoluşsal nitelik taşıyan bütün sorunlarının kısmi çözümleri, Türkiye ile kurulacak iyi ilişkilerin varlığına bağlıdır. Bunun biricik nedeni, Erbil yönetiminin kendi darboğazlarını aşması için bir imkan fırsatı sunması değildir sadece. Kürt coğrafyasının en yoğun nufüs yerleşim dizelgesinin halihazırda Türkiye sınırları içinde ikamet ediyor olmasıdır.

Dolayısyla Türkiye ile kurulan her ilişki, yalnız başına Kürdistan Bölgesi yönetiminin elini güçlendirmez, doğrudan doğruya Türkiye´de yaşayan Kürt nüfusunun pozisyonunu da güçlendiriyor. Erbil yönetiminin her adımı, Kuzey Kürtlerinin nesnel olarak yararınadır.

Türkiye´nin dışındaki diğer komşu devletlerin önceliklerine bakıldığında hiçbirinin Kürtler için vaadettiği bir perspektif yoktur. Hepsi neredeyse toptan, Kürtleri kendi dar inanç ve siyasetlerinin içinde tutmak istiyor. Üstelik hiçbirinin modern dünya ile demokrasi üstünden kurulmuş bağ ve ilişkileri de yoktur. Kürtleri davet ettikleri hareket halindeki  katarları, hiç durmadan ve kararlılıkla Ortadoğu seyahatini işaret ediyor.

Hiçbir Kürt´ün NATO ilişkisini küçümseme lüksü yoktur. Hiçbir Kürt´ün, AB ilişkisine dudak bükmesi ciddiye alınamaz.

Arap Baharı´ndan bu yana şekillenmiş Ortadoğu konjonktürünü çok doğru okumak lazım gelir. Dünya Kürtlere bu konjonktür üstünden bakıyor. Dünya için özel ve özgün bir Kürt sorunu henüz oluşmamış. Daha doğru bir ifadeyle dünyanın siyasi olarak gündemine aldığı ve bir yol haritası çizdiği özel özgün ve biricik bir Kürt sorunu yoktur. Öyle olsaydı ne Kerkük kaybedilirdi ne de Afrin basitçe teslim edilirdi.

Herkes çok iyi biliyor ki, Kürdistan Bölgesi yönetimi Kerkük olmadan, bağımsızlık rüyasını gerçekleştiremez. Ve ne acıdır ki bu bilindiği halde Kerkük´ün kaybedilmesine bütün dünya seyirci kaldı. Bu çok önemli bir siyasi derstir. Eğer dünya Kürt meselesinin parçalı çözümlerinden yana tavır alıyorsa, işte o zaman bu parçalarda kurulu devletlerin niteliği çok büyük değer kazanır. Türkiye, diğer komşu devletlerin, devletsel varoluşu dikkate alındığında, Kürtler için ve özellikle de Kürdistan Bölgesi yönetimi için bir adım daha öne çıkıyor.