Yunanistan’la gerçekleştirdiğimiz barış iklimi imdadımıza yetişti. Artık “Bir gece ansızın gelme”ye ihtiyaç yok. O sözü de zaten “teröristler için” söylemiştik. Bize arşiv marşiv işlemez. Hem Adalar problemini bile çözdük. Artık “Ege Adaları” da barışa hizmet edecek. “Dostumuz” Mitçotakis işte, Avrupa Birliği’nin Şengen duvarını aşıp bizim turist vatandaşlarımıza verdiği günlük vizeyi haftalığa bile çevirdi. Artık 12 Adalar’a sadece turist gemilerimiz işleyecek. Peki biz “Bir gece ansızın gelebiliriz” cümlesi ile ne zaman ve nereye karşı içimizi ferahlatacağız?
Bahçeli’nin “Kudüs fedaileri ya da Bozkurtları” bir yerlerde emir bekliyor ya… Onlar “Hadi görev size düştü” dendiğinde oraya gidip Kudüs’ü kurtaracaklar ya… Halen görev düşmüş değil. 17 bine mi çıktı Gazze’de can verenlerin sayısı? Onların 5 binden fazlası çocuklardan mı oluşuyor? Bombaların harap ettiği binaların altında uyurken can verenler mi, onların sayısının ne olduğu mu? Onları bilmiyoruz. Artık varlığı sorgulanan BM genel sekreteri çığlık çığlığa İsrail’in şahsında insanlığın çürüdüğünü mü ilan ediyor? Kudüs’e gitsek gitsek, İsrail vizesi ile turist olarak gideriz. Bir de tv’lerimizde Selahaddin Eyyubi dizileri seyrettik mi değmeyin keyfimize…
İsrail’e, “Sen daha devlet görmemişsin” bile deriz… Bu da mı “Bir gece ansızın gelebiliriz” anlamına geliyor? Bütün İslam dünyasının liderleri Doha’da İsrail Cumhurbaşkanı Yiİtzag Herzog ile yan yana dizildi. Acaba orada ona “Ne yapıyorsun ulan sen, elin kanlı gelmişsin buraya iklim konuşacaksın!” gibisinden, ya da daha diplomatça birkaç kelam eden oldu mu? Çünkü o da ilk saldırılara başladıklarında Netanyahu gibi “İçlerinden Hamas çıkıyorsa bütün Gazze halkı bunun bedelini ödemeli” gibi laflar etmekten çekinmemişti.
Yerli ve milli hem de muhafazakâr whatsapp gruplarımız Hamas eyleminden bu yana İsrail’in bütün dünyaya madara olduğuna dair gerekçeler sıralamakla meşgul. “Madara olmuş” yani bütün dünyanın sokaklarında, İsrail’de bile işlediği sav aş suçlarına karşı insanlık ayağa kalkmış. Tamam işte, Gazze bunu başardıysa bu bile başlangıçtaki Hamas eyleminin kaçınılmazlığını ortaya koyuyor. Yetmez mi? Yeter de ah şu Gazze’den gelen çocuk yüzleri olmasa…
Yahu bu işi, bunca çocuk can vermeden yapamaz mıydık? Radyolarımız “Gazze’ye ağıt” marşları ile dolu… Ağıt, ağıt, ağıt… Payımıza ağıt düştü zahir İslam Dünyası olarak… Ağıt ile teselli… Ne diyordu, İspanyollar’ın “El Ultimo Suspiro del Moro - Arab’ın ah ettiği yer” dediği tepeye çıkıp, yakılıp yıkılan Gırnata’ya bakarak ağlayan Sultan Ebu Abdullah’a Valide Sultan Fatıma hanım, “Erkekler gibi savaşamadın, bari oturup kadınlar gibi ağla!.”
İşin erkekler mi ağlar kadınlar mı, faslını geçtik İslam dünyası olarak… Hep ağlıyoruz. 1492’den bu yana…
Evet “Bir gece ansızın gelebiliriz” denildiğinde, yüreğimiz patlarcasına “Helaaal” diye bağırıyoruz, ama sonra Gazze’de çocuklar can veriyor ve ağlıyoruz.
Gemilerin peş peşe seferler yaptığına dair haberler dolaşıyor her türlü medya platformunda… Barut taşıyanı bile varmış… Çelik taşıyanları… Gemiler etkili kişilerin şirketlerine aitmiş… Doğru mu yalan mı?
Bir Allah’ın kulu çıkıp açıklama yapmaz mı? Sükut ikrardan mı geliyor yoksa?
Acaba bunlar eskiden yapılan taahhütlerin gereği miymiş? “One minute”den sonra bile, Mavi Marmara’dan sonra bile İsrail ile bu işler böyle devam etmiş mi imiş? O zaman o hamasetler neden diye sormak bu işlerin inceliğini anlamamak demek mi imiş?
“Bir gece ansızın gelebiliriz”i dinlerken bile “Bir gece ansızın gelinmeyeceği”ni bilmek mi gerekir imiş?
Peki neden söylenir imiş o tür sözler? Söyleyen ne düşünür imiş?
Ne çabuk unuttuk zihinlere çakarcasına tekrarlanan, müthiş bir özgüven ürünü olduğu anlaşılan “Faiz sebep enflasyon sonuç” özdeyişlerini… “Nass var nass”ı bile hatırlayanımız kalmadı. “Aman efendim, ne olursunuz onu ima eden bir söz bile söylenmesin, dışardan bakıyorlar, faizleri çatır çatır artırıyoruz, programımıza ve bize olan güveninize güven sarsılmasın” deniyor mudur? Sanmam. Bizde bir de “Durumdan vazife çıkarma” geleneği vardır. Herkes üzerine düşeni algılayacak kadar feraset sahibidir.
Zaten bir kısmımız da duygularını zorlayacak şeyleri unutmaya teşnedir. Mehmet Akif gibi “Sözüm odun gibi olsun doğru olsun tek” gibi, “Ağlamak faide verseydi babam kalkardı” gibi toplumu yakasından tutup sarsan sözler söyleyenler pek itibar görmezler…
Adam “Kudüs fedailerimiz görev için hazır” diyor da kimse onları “Hadi şu Kudüs’ü kurtarın da tüm İslam dünyası olarak ağlamaktan kurtulalım” demiyor.
“Siyasetçi söyler” deyip geçiyoruz. Bu, siyasetçinin sözünün epey bir firesinin bulunduğu anlamına geliyor. Peki ama, neden bu sözler söylendiğinde hep birlikte ayağa fırlayıp avuçlarımız patlayıncaya kadar alkışlayıp, liderlerimizi gönendiriyoruz?
“Onların doları varsa bizim Allah'ımız var” dediğimiz günlerde Dolar 8 lira mıydı neydi. Bugün kaç lira Dolar? Ne yaptık biz söyler misiniz Allah aşkına?