En kırılgan alan

Ahmet Taşgetiren, Edremit’te meydana gelen olayın üzerinden kırılganlık ve duyarlığın söz konusu olduğunu; buna azami oranda dikkat edilmesi gerektiğini belirtiyor.

En kırılgan alan

Merhum Prof. Dr. Süleyman Yalçın anlatmıştı.

1930’lu yıllar. Çanakkale’de ilk okulda sene sonu programı yapılıyor. Programa veliler de davetli. Annesi de gelmiş oturmuş davetliler arasına.

Program başlamış. Programın bir yerinde bir skeç sahneleniyor. Küçük Süleyman’a da bir rol verilmiş orada.

Yerlerde üzerine Arap harfleri yazılmış kağıtlar var. Ve Süleyman elindeki süpürge ile sahneye çıkıyor, yerlere saçılmış Arap harflerini süpürüyor.

-O anda anneme gözlerim takıldı, diyordu Süleyman Yalçın, belki aradan 60-70 yıl geçtikten sonra, annemin gözlerinden sessiz sessiz yaşlar akıyordu. Bunu unutamam.

Annenin içini yakan neydi? Belli ki anne, süpürge ile süpürülen Arap harflerinde Kuran’ı görmüştü. Onun yüreğinde Kuran’a bu yapılamazdı. Üstelik minicik oğluna yaptırılmıştı bu.

***

Bugün neden hatırladım bunu?

Edremit’teki olay sebebiyle. Kurtuluş törenleri münasebetiyle Çağdaş Yaşamı Destekleme Derneği tarafından düzenlenen bir mizansen söz konusu. Ortada üzerine çarşafa benzer siyah örtü örtülmüş, bu arada zincirlenmiş bir cisim var. Etrafta efeler zeybek oynuyor. Sonra bir hamle ile siyah örtüyü ve zincirleri kaldırıyorlar, ortaya beyazlar giyinmiş bir genç kadın çıkıyor.

Olay tabii ki, kıyafet devrimini, kadının çarşaftan çıkarılıp modern giysilere kavuşturulmasını hatırlatıyor.

Ve bilindik tartışmalar ortalığı kapsıyor.

Çağdaş Yaşamı Destekleme Derneği adına “olayın kıyafetle alakası bulunmadığını, siyah giysinin işgalin karanlığını beyaz giysinin ise kurtuluşu temsil ettiğini” ifade eden bir açıklama yapılıyor, ama mizansendeki çağrışımlar ortadan kalkmıyor. Kalkmıyor çünkü, Çağdaş Yaşam, CHP ve kıyafet devrimi ile bağlantılı bir arka plan var, hem böyle karmaşık bir mizansen ortaya koyup hem de o arka planın devreye girmeyeceğini farz etmek en azından basiret eksikliği olarak yorumlanır.

Bizim Kahramanmaraş’ta da 12 Şubat’ta kurtuluş törenleri yapılır. Mesela Sütçü İmam ve Uzunoluk olaylarında…. Fransız askerleri hamamdan çıkan çarşaflı kadınların yüzünü açtırmak ve sarkıntılık yapmak isterler, Sütçü İmam silahı ile müdahale eder ve kadınları kurtarır. Törenlerde bunun temsilinde Fransız askerleri de gösterilir. Edremit’teki olayda mesela işgalci Yunan askeri yok, dolayısıyla işgalden mi kurtarılıyor kadınlar, çarşaftan mı, belli olmuyor. Çağdaş Yaşam’ın genel tavrına bakıldığında da olayın çarşaf – modern giysi karşılaştırması olarak algılanması kaçınılmaz oluyor.

Ben gene de Çağdaş Yaşam’ın açıklamasını bir hassasiyet göstergesi olarak anlamak isterim.

Hani, ders olsun mahiyetinde kayıtlar düşmek şartıyla.

Kıyafet konusunun gündemden düşmediğinin en açık örneklerinden birisinin bu olay olduğunu söylemek zait.

Belli odaklarda, 28 Şubat operasyonunun gerekçelerini oluşturan “İslam çok oldu” yaklaşımının derinden derine zemin bulduğu gözleniyor.

Bunun siyasi tercihleri ve iktidarın – muhalefetin duruşunu, özellikle muhafazakar toplum kesimlerinin değerlendirmelerini etkilediği bir gerçek.

Orada 28 Şubat’ı içinde saklayan odakların bulunduğu kaygısı hala diri. Daha önce de yazdığım gibi iktidara yönelik desteğin eksilmemesinde “Ya giderse” ihtimalinin arkasına sıralanan kaygılar bulunuyor.

Diyanet ve benzeri merkezli tartışmalar, muhalefet belki farkında değil ama bu alandaki duyarlılığı besliyor. Dinin bu ölçüde tartışılmasından en çok dinin zarar gördüğüne ilişkin samimi uyarılar, oy kaybını durdurma telaşına düşmüş siyasi kadroları etkilemez. Oysa, İslam söz konusu olduğunda siyasi hesap devre dışı kalmalı diye düşünürüm ben. Bir insanın içine bu tartışmalardan sıkıntı geliyorsa, vebal oluşur diye düşünürüm.

CHP’nin, özellikle Kılıçdaroğlu’nun duyarlılığı ile bu alandan çıkmaya çalıştığını görmezden gelmemek lazım. Ama CHP’nin kendi iç bileşenlerinin bu Türkiye gerçeğini yeterince anladığını söylemek zor. Ben şahsen bu tür olaylarda, CHP yönetiminden bir muhafazakarın duygularına denk bir refleks beklerim.

Bu konularda, muhalefette yer alan SaadetGelecek ve DEVA liderliklerince neredeyse ortaklaşa gösterilen hassasiyeti de işin tabiatı gereği olarak değerlendirmek lazım. Bu tepkiler olmasaydı eksik olurdu, yeterli duyarlılık gösterilmemiş olurdu. Belki de doğru olan, bu üç partinin muhalefetin her neresinde yer alıyor olurlarsa olsunlar, belli bir ağırlığa sahip olarak var olmalarıdır. Belli toplum kesimlerindeki “Ya giderse” kaygısını ancak “muhafazakar hassasiyetleri bilen güçlü bir birliktelik” giderebilir.

Edremit’te yaşanan olay, bir, belli konulardaki hassasiyetin bitmediğini, iki, CHP dünyasındaki kırılganlık potansiyelinin varlığını ve oradaki rehabilitasyon çabasının sürmesinin hayatiliğini, üç, bu alanların siyasi zeminde istismar konusu olabileceğini ve dört, her türlü iktidar denkleminde muhafazakar ağırlığın önemsenmesi gereğini ortaya koyuyor.