Reklam Görüntülerine Tıklayarak Kitap Siparişi Verebilirsiniz

En demokratik ülke hangisi

İlahiyatçı yazar Mahmut Toptyaş analiz etti...

En demokratik ülke hangisi

Sirkeci’deki pasajın birinden çıkarken kapının önünün dopdolu olduğunu gördüm ve zor dışarı çıktım.
Dışarı çıkınca onların baktıkları yere baktım, özel bir araba, rayların üzerinde çalışır vaziyette duruyor.
Arabanın arkasında Sultanahmet tarafından gelen tramvay duruyor ve arada bir korna çalıyor.
Karşı kaldırımdakilerle bizim kaldırımdakiler, dikkatle taksinin şoförünün ne taraftan geleceğine veya gelemeyeceğine bakıyorlar.

Taksinin arka ve şoförün yanındaki koltuklarda oturanlar var ama şoför yok.
Biz merakla ne olacağını beklerken, karşı dükkândan çıkan biri, arabanın kapısını açınca tramvay sürçüşü/vatman, kornayı acı bir şekilde çalınca, şoför elini vatmana kaldırdı, onun anlayacağı dilde hakaretini ve öğüdünü yaptı, kendince ders verdi, arabaya bindi, rahat bir şekilde arabasını sürdü de bizim bakışlarımızdan bizi utandırdı ve gitti.

Şoförü tanımıyoruz. Eğitim durumunu bilmiyoruz.
Demokratik bir ortamda laik bir sistemde dünyaya gelen, en kaliteli okullarda okuyan ve bulunduğu yerin en üst seviyesine ulaşan ve o seviyeyi kötüye kullandığı için ağır hapis cezası alan, müebbet hapis cezası alan insanların sayısının çok kabarık olduğu bir ortamda o şoförünki, katran karası kumaşa işenen sinek pisliği gibi gelir.Ben o gün o şoför üzerinde çok düşündüm.

Hiçbir kimsenin arabasını rahatsız etmemek için bir kilometre ileriye arabamı park ettiğim çok olur.
Araba park etmenin serbest olduğu yerlerde de bodrum katın, dünyaya açılan küçücük penceresinin önüne de park etmem mümkin değilken bu adam ray üzerine arabayı nasıl bırakır gider…
General, profesör, milyon dolarlara sahip işadamı, milletvekili unvanıyla bilinenlerin suç işlediğini basından duyduğumda da aynı şekilde rahatsız olurum ama suç işleyenlerden değil, suç işlemeyi tahrik eden yetkililerden iğrenirim.

Aslında suç işleyen her kişinin cezası belirlendikten sonra bu cezayı dağıtmak gerekir.
Mesela, tramvay rayı üzerine araba koyup, tramvay sürücüsüne kötü anlama gelen el kol işareti çeken adamın, anne ve babasına cezanın yarısını yöneltirken o anne ve babanın yetiştiği ortamı sağlayan yöneticilere de payları verilmeli.

Geri kalan yarısını, Cuma namazına gittiği cami imamına, okuduğu okulların öğretmenlerine ve bütün bu sistemi kurup suçsuz doğan insanları suç aleti haline getirenlere dağıtılmalı.

Okuma-yazması olmayan dede ve babalarımız, camiye giderken, işe giderken yola koyulup da kaldırılması unutulan bir taşı kaldırıp kenara koymadan yoluna devam edemezken, pahalı bir arabayı alabilecek beceriyi sağlayan adam ray üzerine koyup gidebiliyor.

Milletin oylarıyla milletvekili seçilen adam dört yılda dört parti değiştirebiliyor.

O milletvekili, kendisini tanıyamadığı halde kendisine vekâlet veren milletin neyi nasıl yapacağı hakkında kanun çıkarmaya kalkıyor ve yayınlanan kanunlara uymayanların cezasını belirlemede parmağı işe yarıyor.

Demokrasinin kurallarına uyarak 1950 yılında seçilen Demokrat Parti’nin Başbakanı Adnan Menderes ve Dışişleri Bakanı Fatin Rüştü Zorlu ve Maliye Bakanı Hasan Polatkan’ı asanlar okumuş demokrat askerlerdi ve demokrasi için darbe yapmışlardı, kanun adamları da kanun namına onları asmışlardı.
Her on yılda bir ülkeye demokrasi getirmek için darbe geleneğini demokrat bir ülkede demokrasi adına gerçekleştirdiler.

Hocam burası Türkiye, Batı’daki demokrasiyi bir görsen.
Ben gördüm.
Siz, şu anda bugün gözlerinizi iç dünyanızdaki bilgiler üzerinde dolaştırın ve en demokrat ülke hangisiyse onun ülke içinde ve dünya genelinde işlediği suçlara bir göz atınız.

Eğitim yoluyla kendi çocuklarıyla beraber bütün bir ulusu cehenneme gönderme işlerini konu etmiyorum.
Hatta bazen İstanbul Emniyet Müdürlüğü, Amerika, İngiltere ve Avrupa’da en öne çıkan şehirlerinde işlenen suçlarla İstanbul’da işlenen suçları kıyaslamış, internetten bakıverin. Beş milyonluk Avrupa şehrinde işlenen suç oranına, on beş milyonluk İstanbul şehri ulaşamıyor.

Veya koronavirüs konusunda Türkiye Sağlık Bakanlığı çalışanlarıyla en beğendiğiniz ülkenin sağlık çalışanlarının çalışma azmi arasında araştırma yapınız.

24 saat uyumadan her saat koronalı hastasının elinden tutan, damarına ilaç şırınga eden ve yüz hatlarında üzgünlük, bezginlik, yorgunluk halini hastaya bildirmeyen çalışanlar ancak Türkiye sağlık çalışanlarında görüldü.

Bu öne çıkan davranış, aldığı eğitimden gelmiyor. Çünkü onun aldığı sağlık eğitimini Londra’daki, New York’taki, Berlin’deki de aldı ama bizimkiler gibi yapamadılar.

Çünkü bunlar, eğitim kurumlarında din öğrenmenin önemsenmediği, engellendiği, aşağılandığı bir ortamda yetiştiler ama genlerimize kazınan İslam kültürünün etkisi altında yaşayan ama Kur’an okumasını bilemeyen anne ve babaların çocukları olarak büyüdüler.

“Hocam ama okullarımızda iki saat din dersi ve ahlak dersi, seçmeli Kur’an ve Siyer dersleri var” diyenler,
Kur’an-ı Kerim, Allah celle celalühün kelamı.

İngilizce, bir zamanlar dünyayı haraca bağlayan, gün batmayan krallığın diliyken, şimdi gün doğmayan adada yine dünyanın her devletinde fitne, fesat, harp, darp planları yapan İngiliz yönetiminin dili.
Yüzde doksan dokuzu Müslüman olan, Türkçeyi daha tam öğrenmemiş ilköğretimde ikinci, üçüncü ve dördüncü sınıfta İngilizce dersi zorunlu olduğu halde Kur’an ve Siyer dersi isteğe bağlı olarak bile okutulamaz.

Her türlü suçu işleyen ama Kur’an’ını okuyamadığı halde dini için, kitabı için canından geçmeyi göze alan baba ve annelerin çocuklarına, Kraliçe’nin dili zorunlu olarak öğretilir ama bir İsmi de el-Melik olan Rabbimizin kelamını ilköğretimde yasak olmaya devam eder.

Buyurun öğrencisinin yüzde doksan dokuzu Müslüman olan okullardaki öğrenciler için “İngilizce seçmeli olsun” diye bir teklif sunacak yetkili çıksın da görelim.

Normal liseyi bitirdiği halde, İngilizce okuyup-yazan tek adam çıkmamıştır.
On beş milyon öğrenciden ancak elli bini İngilizce bilmenin avantajıyla ekmeğini kazanırken, geri kalanları “ay lav yu” demenin dışında hiç işine yaramazken,

Allah kelamını öğrenirse ve hayatını ona göre ayarlarsa, bu dünyada adam gibi adam olur,
Fakirler, insanca yaşayabilecek hale getirilir.

Zenginlerin mal, can ve kasaları güven içinde olur, kasa nedeniyle tasalanıp güvenlik önlemlerine para harcama tarafına gitmezler ve sonu gelmez senelerin yaşanacağı ahiret yolculuğunda yolunun ışığı olur.
Rabbimiz buyurur:

“Şüphesiz bu Kur’ân, en doğru yola iletir ve salih amel işleyen müminlere büyük bir mükâfat olduğunu müjdeler.” (İsra süresi ayet 17/9).



Anahtar Kelimeler: demokratik hangisi

Uyarı! Yapmış olduğunuz yorumlar incelendikten sonra onaylanacaktır onaylandıktan sonra gözükecektir


YAZARLAR

Resimlere Tıklayarak Kitap Satın Alabilirsiniz

HABERLER