Dünyamızı kuşatan ve etkisi altına alan kutuplu bir emperyalizm var. Doğu ve batı. Öğrencilik yıllarımızda bunlar “kızıl” ve “kara” olarak adlandırılmıştı. Rusya ve Amerika. Dünyayı asıl yöneten büyük sermayeler. Devletler de onların güdümünde. Silâh, otomotiv, teknoloji sektörü, bilişim ve daha nice kollar. Bunların etkisi oldukça fazla.
İdeolojilerin çöktüğü ve etkisinin azaldığı, yok olduğu bir süreçte bulunuyoruz. Fakat gene de kutupların renklerini veya bakışlarını onlar belirliyor.
Bir milleti etki altına almak için onların öncelikle dönüşümünü sağlamak gerekiyor. Ülkelerin işgallerinde ve sonuçlarında değişen yapılar ile karşı karşıya kalıyoruz.
En yakın zamanda Amerika Afganistan’dan çekildi. Girerken de çıkarken de büyük yıkımlar oluşturdu. Çıkarken, sanki bir sevimlilik oluşturma adına onları özgür bırakmış gibi bir görünüm verdi. Asıl amacı, Afganistan’da kaldığı süre içerisinde, deyim yerindeyse gereken tahsilâtlarını, alacaklarını aldı ve öyle çekildi. Yüklü bir miktarda servetlerini talan etti. Bu, asıl önemli olanıydı. Çünkü Amerika emperyalizmi, hem boş durmuyor, hem de yıkımlar oluşturduktan sonra kendini sevimli kılma rollerine bürünüyor. Müslüman toplumlar da ne yazık ki bu yüzlere aldanıyorlar. Sürekli olarak tuzaklardan bir türlü kurtulamıyorlar.
Amerika’daki İkiz Kulelerin faturasını, büyük sermaye sahibi olan sadece Suudi Arabistan gibi ülkelere fatura etmedi. Bir ülkeyi hem işgal ediyor hem de masraflarını işgal ettiği ülkelere yüklüyor. Bu durum Afganistan için de geçerli. Alacaklarını aldıktan sonra çekiliyorlar.
Benzer bir durum da Irak’ta yaşandı. Irak hem işgal edildi hem de gelirlerine ipotek konuldu. Yakasını bir türlü kurtaramıyor. Emperyalizmin beslenme alanlarıdır bunlar.
En büyük sorun da çekildiği yerlerde derin tahribat ve sarsıntılar oluşturacak izler bırakması. Bunlar da kalıcı oluyor. Afganistan’dan çekilirken modernizmin tohumlarını ekti. Bir milletin içine kurt düşürdü, o kemirmeye devam ediyor. Asıl çatışma şimdi başladı. Bu da özellikle kadınlar üzerinden yürütülüyor.
Emperyalizmden kurtulan Türkiye, modernizmin tuzağına düştüğünden beri bunalımda. Bir türlü toparlanılmadığı gibi giderek de derinleşiyor sorunlar.
Günümüz cinayetlerinin artışı, soygunların ve doymazlığın sınırsızlığı, halk arasında uçurumların büyümesi bunun bir sonucu.
Sosyolojik olarak büyük bir değişim yaşanıyor. Dindar kesimlerin burjuva modernizm kıskacındaki hâlleri ortada. Bir doymazlık ve acımasızlık var. Merhamet duyuları köreldi.
İşin bir tuhaf yanı da emperyalizmin tahrip ettiği yerleri onarma, sorunlarını giderme de Müslümanlara kalıyor. Büyük tahribat yapıp çekildikten sonra kendi kendisini onarma adına büyük bir çabaya girişiliyor. Sivil toplum örgütleri bu konuda seferberdirler. Sonuçta gene ceremesini Müslümanlar çekiyor.
Emperyalizm çok yüzlüdür. Bir yandan hami, yani koruyucu ve hatta sevimli görünmek için yanında görünür ama asıl amacı sömürüyü sürdürmedir.
Müslümanlar kapitalizmin, onun yaşama biçimi olan modenizmin tuzağında hayatlarını tüketiyorlar. Meşguliyet alanları artık kendi ilkeleri, hayat anlayışları değildir. Tüketim, baş döndürücü olarak sürüp gidiyor. Tüketilen ne ve kime ait? Hangi sektörde Müslümanlar var?
Afganistan uzun süre iç kavgasında modernizm ile ilgili olanı olacak. Genellikle, dikkatlerin çekildiği ve üzerinde durulduğu asıl sorun kadın ve çocuk cinayetleri. Dahası mafya örgütleri ve kumar sektörü. Bir milletin bastırılma duygusunun ağır basmasına neden oluyor bunlar. Bu kadar kadın ve çocuk cinayetleri ile istismarlar artarken, bu insanlar hangi kültüre mensupturlar, hangi terbiyeden geçmişlerdir? Büyük sermaye sahiplerinin doyumsuzluğunun sınırları nedir? Hani eğitilmiş bilgi sahibi olunmuş, okuma yazma oranları çok yüksek? Neden sorunlar bu denli katmerleniyor ve neden artıyor? Önce soru sormayı bilelim, sonra konuşalım.