Suriye´de Doğu Guta´da gerçekleştirilen katliamların ardından bu bölgenin tahliye edilmesinden hemen sonra, İdlib´e yönelik saldırılar arttı. Rejim ve işgal güçlerinin Doğu Guta sonrasında İdlib´e yönelecekleri ve burayı hedef alacakları tahmin ediliyordu. Suriye´de bütün bu saldırılar ve katliamlar kesintisiz bir şekilde devam ederken Afganistan´da işgalci ABD ve onun kumanda ettiği yerli yönetimin düzenlediği saldırıda korkunç bir katliam gerçekleştirildi.
Bu seferki saldırıda daha önce gerçekleştirilen benzer katliamlarda yapıldığı gibi ?yanlışlık oldu? gerekçesine başvurmadılar. Hedef alınan yerde Taliban komutanlarının da bulunduğunu iddia ettiler. Gerçi Taliban, saldırıya maruz kalan yerde kendi komutanlarından kimsenin olmadığını söyledi. Ancak bu iddianın doğru olmadığını ve gerçekten olay yerinde Taliban komutanlarının da bulunduğunu kabul etsek bile düzenlenen saldırı tam anlamıyla bir vahşet ruhunu dışa yansıtmaktadır. Çünkü hedef alınan yer bir medresenin mezuniyet töreninin düzenlendiği yerdi ve bulunanların çoğu bu medresede eğitim alan çocuklarla onların mezuniyet törenlerine katılmak için gelmiş diğer sivillerdi. Bunların arasında birkaç Taliban komutanının veya mensubunun bulunmasından dolayı onca çocuğun ve tören mekânında toplanan sivil kalabalığın vurulmasıının normal sayılması mı gerekiyor? Bu anlayışa göre diyelim ki bir Taliban komutanı bir kalabalığın arasına girse o komutanın katledilmesi amacıyla kalabalığın üzerine roket atılması gayet normal. Bu, tam anlamıyla vahşet ruhudur. Ama ABD emperyalizmine ve onun güdümündeki işbirlikçi yönetimlere hâkim olan ruh işte budur. Onlar vahşeti marifet olarak görmekte ve insana zerre kadar değer vermemektedirler. Onlar için önemli olan kendi saltanatlarını kurtarmaktır. Hatırlanacağı üzere Suriye´de dikta rejimine karşı halk meydanlara çıktığında da diktatör Beşşar Esed tek başına kalıncaya kadar savaşacağını söylemişti. Bunu söylerken kendi saltanatını kurtarmak için bütün Suriye halkını katletmekten çekinmeyeceğini söylemek istiyordu. Gerçi eğer ki arkasında işgalci desteği olmasaydı Esed´in defteri kolay dürülecekti. Ama işgal güçleri de aynı ruha sahip olduklarından Esed´in saltanatını kurtarmak için korkunç katliamlar gerçekleştirmekten çekinmediler. Girdikleri her yeri kan gölüne çeviren Moğol askerlerine, Hitler´e ve adamlarına, Kudüs´te yetmiş bin insanı bir çırpıda katletmekten çekinmeyen haçlı ordularına hâkim olan anlayış da işte bu anlayıştı.
Yani vahşetin savaşlarda bir yöntem olarak kullanılması yeni değildir. Belki de insanlık tarihi kadar eskidir. Bu belki de insanı saptıran ve gerçekte onun en büyük düşmanı olan şeytanın ruhunun vahşi olmasından kaynaklanıyor. Zamanla şeytanlaşan insanların ruhları da düşmanlarına üstün gelebilmek ve hâkimiyet sağlayabilmek için vahşette sınır tanımaz hal alabiliyor.
O yüzden insanlık tarihi boyunca vahşetin çok korkunç örnekleri sergilendi. Çağımızda ise teknolojinin gelişmesine paralel olarak vahşetin tekniği de gelişti. İnsanlar artık teker teker değil uçaklardan atılan bombalarla, havadan veya karadan fırlatılan roketlerle topluca katlediliyorlar. Arka arkaya atılan varil bombalarıyla hareket etme, bir yerlere sığınma fırsatı bile bulamadan imha ediliyorlar. Özellikle de kimyasal maddeler taşıyan bombalar, düştükleri yerin çevresinde geniş bir alan üzerinde delikleri bile etkiliyor ve bu alanda bulunan bir kişi bir şarapnel parçasına hedef olmasına yahut bombanın yıktığı binanın altında kalmasına gerek olmadan ya yayılan gazın zehiriyle veya bulunduğu yerdeki oksijen oranının düşmesi sebebiyle solunum yetersizliğinden hayatını kaybediyor.