Rahman ve Rahim olan Allah´ın adıyla,
Allah´a hamd, Rasulüne salat, selam olsun.
İnanç açısından insanların intisaplarını yazalım istedik. Beş bölümden oluştu.
1-Akâid ve İman nedir? Mü´min kimdir?
2-Tevhid nedir? Muvahhid kimdir?
3-Şirk nedir? Müşrik kimdir?
4-Nifak nedir? Münafık kimdir?
5-Küfür ve Tekfir nedir? Kafir kimdir?
Önemine binaen, bu konuları özetle dikkatlerinize arz etmek istiyoruz.
Akâid ve İman nedir? Mü´min kimdir?, Tevhid nedir? Muvahhid Kimdir? Konularını yazmıştık.
İşte şimdi Şirk nedir? Müşrik Kimdir? konusunu yazdık. İki bölümden oluştu. İkinci bölümü buyurun okuyalım!
Sözlükte hurafe: ?Bunamak? anlamına gelen ?haref? kökünden türemiş bir isim olan hurâfe kelimesi ?akla ve gerçeğe aykırı düşen aldatıcı söz? demektir.
Masal, efsane ve genel olarak gerçek dışı olduğu kabul edildiği halde hoşa giden nakil ve rivayetlere de hurafe denilmiştir (İbnü´l-Esîr, en-Nihâye, ??rf? md.; Lisânü´l-Arab, ??rf? md.).
İslami literatürde hurafe: Mantıkî temeli olmayan telakki ve uygulamaları, din adına ileri sürülüp benimsenen bâtıl inanç ve davranışları ifade eden bir terimdir.
Diğer bir tarifle, hakikatin zıddı olan hurafe; akl-ı selim (sağlıklı düşünüş) ve nakl-i sahihe (doğru dinî bilgi) aykırı inanış, düşünüş ve kabullerdir.
Batıl inanç: Mantıksal bir temele dayanmayan inanç ve davranışlara batıl inanç denir.
Gerçek bir sonucu olmayan, tepkisi kanıtlanamayan davranışlarda bulunmak, sözler söylemek veya inançlara inanmaktır.
Bu inanış ve kabuller, hayatın her alanında var olabilmekle birlikte dinî konularda daha yaygın olarak gözlemlenmektedir.
Din gerçeğine materyalist-pozitivist bir anlayışla yaklaşan bazı düşünür ve yazarlar dinin bilimsel verilere dayanmadığını, bu sebeple hurafelere kaynak oluşturduğunu ileri sürerler.
Ancak ilâhî dinlerin ve özellikle tevhid inancını en önemli ilkesi olarak kabul eden İslâmiyet´in hurafelere zemin hazırlamak değil onlarla mücadele etmek için gönderildiği bilinen bir gerçektir.
Allah´ın hem zâtı hem de ilim, irade, kudret gibi sıfatları ve fiilleri bakımından bir, benzersiz ve ortaksız olduğu inancını en kesin iman prensibi olarak ortaya koyan İslâmiyet´in şirk sayılması gereken bir tür hurafeciliği onaylaması veya buna zemin hazırlaması mümkün değildir.
Kur´an-ı Kerim´de, şirk ve müşrikler ile nifak ve münafıklar, küfür ve kafirler ile ilgili yüzlerce ayetler, hurafe ve batıl inançlara mücadelenin en önemli kanıtıdır.
Ebû Hüreyre´den (ra) nakledildiğine göre, Resûlullah (sav) şöyle buyurmuştur: ?Helâkeden şeylerden kaçının: Allah´a şirk koşmak ve sihir yapmak!? (Buhârî, Tıb, 48)
Ebû Hüreyre´den nakledildiğine göre, Resûlullah (sav) şöyle buyurmuştur: ?Kim düğüm yapar sonra ona üflerse sihir yapmış olur. Kim sihir yaparsa şirk koşmuş olur. Kim de (kendisini koruması için nazarlık ve benzeri) bir şey takarsa o taktığı şeyin korumasına havale edilir.? (Nesâî, Muhârebe, 19)
Katan b. Kabîsa, babasının Resûlullah´ı (sav) şöyle buyururken işittiğini nakletmiştir: ?Kuşun ötmesini, uçmasını uğursuzluk saymak, ufak taşlar atarak veya kum üzerine çizgiler çizerek fal açmak sihir ve kehanet çeşitlerindendir.? (Ebû Dâvûd, Tıb, 23)
Ebû Mes´ûd´dan nakledildiğine göre,Resûlullah (sav) şöyle buyurmuştur: ?Güneş ve ay hiç kimsenin ölümünden ya da hayatından dolayı tutulmazlar. Lâkin onlar Allah´ın âyetlerinden iki âyettir. Siz, onların tutulduklarını gördüğünüz zaman hemen namaz kılın.? (Buhârî, Küsûf, 13)
Din dışı alanları da kapsamakla birlikte dinî konularda daha yaygın olan hurafeler, bütün dinlerde mevcuttur.
Hurafelerin, genellikle otantik dinî metinlerin zamanla yok olması ve geçmiş kavimlere ait bâtıl inançların yeni dine taşınması yoluyla oluştuğu kabul edilir.
İslâm´ın ana kaynağı olan Kur´ân-ı Kerîm´in bizzat Hz. Peygamber tarafından yazılı bir metin haline getirilmesine, ayrıca müslümanlarca ezberlenmesine rağmen, İslam dinine de çeşitli hurafelerin sokulduğu görülmektedir.
Ancak hurafelerin Kur´an ve Sünnet´e dayalı herhangi bir temelinin bulunmadığı, bu iki kaynağın her türlü hurafeyi reddettiği İslâmiyet´i bilen herkesin kabul ettiği bir husustur.
Hurafelerin kaynağını ve ortaya çıkış sebeplerini şu noktalarda toplamak mümkündür:
Daha çok bilgisizliğe bağlı olduğu kabul edilen hurafelere inanılması hususu, müslüman halk arasında da yaygınlaşmıştır.
Esasen Kur´an insanları, düşünmek suretiyle inançlarını temellendirmeye ve akıl yürütme güçlerini kullanmaya davet eder.
İslâm´ın bu temel ilkesi ?De ki: İşte benim yolum: Ben şuurlu bir şekilde Allah´a çağırıyorum, bana uyanlar da? (Yûsuf 12/108) meâlindeki âyetle ortaya konmuştur.
Nitekim Resûlullah´ın ve ashabın Kur´an çizgisinde seyreden İslâm anlayışına bağlı âlimler, özellikle bazı vâizlerin ve tasavvuf ehlinin yaydığı bid?at ve hurafeler konusunda ciddi uyarılarda bulunmuşlardır.
İslâmiyet´i kabul eden çeşitli din mensuplarının eski dinlerine ait bazı telakkileri korumaya devam ettikleri ve bunları diğer müslümanlara da aktardıkları bilinmektedir.
Câhiliye devri Arapları uğura, uğursuzluğa ve cinlerle ilgili çeşitli hurafelere de inanıyorlardı. Cinlerin kertenkele, kirpi, deve kuşu, tarla faresi, tavşan gibi hayvanların şekline bürünerek insanlara göründüğüne inanılması, karga vb. kuşların uğursuz addedilmesi, göz değmesinin insanlar üzerinde etkili olması bu dönemdeki inançlar arasında zikredilir (Mahmûd Şükrî el-Âlûsî, II, 325-365; Cevâd Ali, VI, 162, 717-718).
Eski İran ve Hint dinlerine mensup gruplarla Türkler´in İslâmiyet´i kabul etmesinden sonra İslâm dünyasında yeni hurafeler oluşmaya başlamıştır. Önceden Şamanizm, Budizm, Maniheizm ve Zerdüştîlik gibi dinlere bağlı olan din adamları, Câhiliye devri Arap kültürüne ait hurafelerin cahil halk tabakası arasında yayılmış olmasından da faydalanarak daha çok eski şaman afsunlarına âyetler, Kâbe, Levh-i mahfûz, arş, kürsîgibi İslâmî motifleri karıştırmak suretiyle mesleklerini yeni dinlerinde de devam ettirmişlerdir.
Şamanizm´den intikal eden su kültü, Yahudilik´ten geçen tılsımlar, Hıristiyanlık´tan kalan türbeleri kutsallaştırma hurafeleri bu konudaki bazı örnekleri teşkil eder.
İslâm´ın ikinci kaynağını oluşturan hadislerin Resûl-i Ekrem´in hayatında yazılı metin haline getirilmeyip bu işe II. (VIII.) yüzyıldan itibaren başlanması, çeşitli konularda hadis uydurulmasına veya pek çok İsrâiliyat´ın İslâmî kaynaklara girmesine fırsat vermiş ve bu yolla bazı hurafelerin İslâm´a sokulması mümkün olmuştur.
Belli başlı hurafeleri şu şekilde sıralamak mümkündür:
Allah´ın herhangi bir maddî varlık şekline bürünmesi, yaratıklarından birinin bedenine girmesi (hulûl, tecessüd), yaratıklarla birleşmesi (ittihad ve vahdet-i vücûdun bazı yorumları) veya onlara benzetilmesi (teşbih) ulûhiyyetle ilgili bâtıl inançlardandır.
Hıristiyanların ve yahudilerin, Allah´ın imamlara hulûl ettiğini kabul eden aşırı Şiî gruplarla (G?liyye) bazı müfrit sûfîlerin bâtıl inançları bu tür hurafenin belli başlı örneklerini oluşturur.
Ulûhiyyete ait sıfat veya fiillerden birini yaratıklara nisbet etmek de hurafe ve bâtıl inanç sayılır.
Bazı tasavvuf mensuplarının velî nazarıyla baktıkları şeyhlerine dilediklerini öldürme veya diriltme gücünü nisbet etmeleri ve kâinatın yönetiminde söz sahibi olabileceklerini iddia etmeleri de bu konu içinde mütalaa edilmiştir (Ahmed Subhî Mansûr, s. 198-199, 234).Bu kısım hurafeler şirk kapsamında değerlendirilir.
Kur´ân-ı Kerîm´de duyu, haber ve akıl yoluyla bilinemeyip gayb âleminde kalan hususları Allah´tan başka hiç kimsenin bilemeyeceği açıkça belirtilir.
Bununla birlikte birçok tasavvuf mensubu, seçkin tasavvuf ehlinin, Erenler´in evliyanın kerâmet yoluyla gayba vâkıf olduğuna inanır.
Ayrıca;
Yıldızlardan ahkâm çıkarma,
kahve,
ok,
bakla,
iskambil kâğıdı,
suya bakma,
kitap açma (Kur´an veya başka kitaplar) vb. gibi yöntemlere başvurularak yapılan falcılık,
İslâm öncesi döneme ait bâtıl inançlar olup bazı İslâmî zümreler tarafından da benimsenmiştir.
Çeşitli âyetlerde gaybı yalnız Allah´ın bildiği vurgulanmakta, peygamberlerin bile sadece Allah´ın bildirmesi halinde gaybdan haber verebilecekleri ifade edilmektedir (Âl-i İmrân 3/179; el-Cin 72/26-27).
Bundan dolayı falcılık yasaklanmıştır (el-Mâide 5/90). Hadislerde de arrâflık, falcılık ve kâhinlik yapmak, gaybdan haber almak için bunlara başvurmak, Allah´a eş koşup (şirk) Hz. Peygamber´i ve onun getirdiği vahiyleri inkâr etmek anlamına geldiği bildirilmiştir (Müsned, II, 68, 408; Müslim, ?Selâm?, 122, 125).
Bazı hayvanları görmenin veya seslerini duymak, belirli günlerde ve zamanlarda iş yapmak, mavi boncuk vb. şeyleri takmak ve bazı rakamların uğursuz yahut uğurlu olduğuna inanmak İslâmî temeli bulunmayan inançlardandır.
Hurafe ve bâtıl inançlar çerçevesinde;
evden çıkarken kedi veya köpek görmek,
baykuş sesini ve köpek ulumasını duymak,
elden ele sabun veya makas vermek,
salı günü iş yapmak veya yolculuğa çıkmak,
cuma günü çalışmak,
iki bayram arasında nikâh kıymak,
cumartesi günü yorgan kaplamak,
insan üzerinde iken elbisenin söküğünü dikmek uğursuzluk sayılmış;
Buna karşılık,
Nazar boncuğu,
at nalı,
kurt dişi,
leylek kemiği,
inek veya koç boynuzunu taşımak yahut evin dış kısmına asmak,
kurşun döktürmek, uğurlu kabul edilmiştir.
İslâm´da uğursuzluk telakkisinin bulunmadığı, uğursuzluğa inanmanın kişiyi şirke düşürebileceği haber verilmiş, kuşun ötmesinin ve uçmasının uğursuzluk sayılamayacağı belirtilerek ilginç görülen nesne ve olayların hayra yorulması tavsiye edilmiştir. (Buhârî, ??ıb?, 19; Müslim, ?Selâm?, 102-109)
Cahiliye döneminde müşrikler çeşitli nedenlerle hicrî ayların ikincisi olan Safer ayını uğursuz sayarlar, bu ayda umre yapmanın büyük günah olduğuna, yapılan evliliklerin uzun ömürlü olmayacağına ve başlanan işlerin sonuçsuz kalacağına inanırlardı.
Müşriklerin bu batıl inançlarının İslam´dan sonra da varlığını sürdürdüğü anlaşılmaktadır. Zira Hz. Peygamber (s.a.s.) ?Safer ayında uğursuzluk yoktur? buyurarak bu Cahiliye anlayışını reddetmiştir. (Buharî, Tıb, 19; Ebu Davud, Tıb, 24.).
Buna rağmen günümüzde bile bazı uydurma rivayetlerle Safer ayının uğursuz olduğu iddia edilmekte ve bu uğursuzluktan kurtulmak için bu aya mahsus namaz, dua vb. ibadetler olduğu ileri sürülmektedirler.
Bu durum bize batıl inanışların, insanların inanç dünyasından sökülüp atılmasının ne denli zor olduğunu göstermektedir.
Yaygın hurafelerden biri de ölülerin türbelerini ziyaret ederek onlardan yardım beklemektir.
Dileklerin gerçekleşmesi için veya hastalıktan kurtulmak amacıyla din âlimlerine ve şeyhlere ait türbeleri ziyaret edip mum yakmak, bez bağlamak, taş yapıştırmak ve adak adamak suretiyle ölülerin ruhaniyetinden medet ummak bu konudaki belli başlı hurafeleri teşkil eder.
Ağaçlara bez parçası bağlamak yada yılbaşlarında ağaçları süslemek buna benzer inançlardandır.
Kur´an´da cinler âleminin varlığından haber verilmekle birlikte onların mahiyeti, faaliyetleri ve insanlarla ilişkileri konusunda ayrıntılı bilgi yer almamıştır.
Buna rağmen halk arasında cinlerin özellikle kadınları etkilediği, insanları çarptığı ve ruh hastalıklarına sebebiyet verdiği inancı yaygındır.
Cinlerin tasallutundan korunmak için cincilere başvurup muska yazdırmak ve bunu taşımanın gerektiğini kabul etmek de bu inancın bir devamıdır.
Bu telakkinin Eski Mısır ve Roma inançlarına dayandığı bilinmektedir.
Câhiliye devri Arapları arasında da bu tür inançların görüldüğü ve insanların bedenlerine giren kötü ruhları kovmak için gruplar halinde dans ettikleri rivayet edilir. Bazı kaynaklarda bunların cinlere tapmaktan kalan bir inanç olduğunu belirtilir. (Tefsîrü´l-menâr, VIII, 369-371).
Hurafeler sadece dinî meselelere has değildir; din dışı bazı konular, hatta bilim adına ileri sürülen kanıtlanmamış teoriler de bu statü içine girmektedir. Bu çeşit teoriler ?modern hurafeler? olarak değerlendirilmektedir.
Bazı entelektüel çevrelerde ve bazı tv ayınlarında hurafeler ve batıl inançların teşvik edildiği, hatta ticareti yapıldığı müşahede edilmektedir.
Özellikle yılsonlarında ve yılbaşlarında; kişilerin inançlarını istismar eden kâhin ve falcılarla onların günümüzdeki uzantıları olan medyum ve astrologların sözlerine itibar edilmemesi İslâmî açıdan bir zorunluluktur.
Bu tür hurafeleri İslâm´a mal etmek için Hz. Peygamber´e nisbet edilerek aktarılan rivayetlerin tamamı İsrâiliyat´a dayanmaktadır.
Büyü yapmanın, büyüden ve hastalıktan korunmak için muska taşımanın tevhid inancını zedeleyeceği bildirilmiştir (Müsned, I, 381; Ebû Dâvûd, ?Tıb?, 17).
Resûl-i Ekrem hastalıklardan korunmayı ve bir rahatsızlığı tedavi etmek için tıbbî çarelere başvurmayı tavsiye etmiş, onun bu tür tavsiyeleri hadis mecmualarında ?Kitâbü´t-Tıb? başlığı altında toplanmıştır (Buhârî´de 76.; Ebû Dâvûd´da 27.; Tirmizî´de 26.; İbn Mâce´de 31. kitâb).
Meşrû arzulara ulaşmak için muskalara ve tılsımlara değil normal çarelere, sebeplere başvurmak gerektiği Kur´an´ın tavsiyeleri arasında yer almaktadır;
Kur´ân-ı Kerîm´de üzerinde önemle durulan ?sünnetullah? kavramı bunun açık bir delilidir.
Daha çok inanç boşluğundan kaynaklanan ve insanları Allah´tan başka varlık ve güçleri kutsallaştırarak şirke götüren hurafeler dinî hayatı zayıflattığı gibi ruh sağlığını da olumsuz yönde etkilemektedir.
Sonuç olarak dinimiz, aklî çıkarımlar ve bilimsel deneylerle elde edilmiş bilgilerle çelişmeyen bir yapıya ve orijinaliteye sahip bir dindir.
Dolayısıyla selim akıl ve bilimsel deney vasıtasıyla elde edilen bilgiler İslamda makbuldür ve hurafe sayılmaz.
Buna mukabil aklın ve bilimin müdahale edemeyeceği fizik ötesi âlemle ilgili olarak ortaya konulan her tür bilgi; adına ?nas? denilen Kur´an ve sahih sünnetin kesin ifadelerinden elde edilmiş olmalıdır.
Aksi takdirde dinî bir hakikatmiş gibi kabul edilen asılsız inanışların, aslında birer hurafeden ibaret olduğu gerçeğini çoğu zaman fark edemeyebiliriz. Şirk batağına saplanmış da farkında olamayabiliriz.
Vesselam.
-----------
Geniş bilgi için bkz:
T.D.V, İslam Ansiklopedisi, ?hurafe?, mad.
D.İ.B, Hadislerle, İslam, ?Fal, Kehanet, Büyü, Uğursuzlu/İnancın zaferi?, cilt,1, sayfa,680.
D.İ.B, ?21, yüzyıl Türkiye´sinde hurafeler?.