Yunus Emre Tozal yazdı;
Osmanlı ulemâsının son dönem önemli sîmâlarından ve üstadlarından biri olan ve Elmalılı lakabıyla bilinen müfessir Muhammed Hamdi Hazır’ın mektupları, 1942 yılındaki vefatının ardından, 75 yıl sonra 2017 yılında ortaya çıkarılmış ve gündeme gelmişti. Beş sene önce, 2017 yılında Yeni Şafak’ın ulaştığı bu mektuplar, Mahya Yayıncılık tarafından titizlikle yayın hayatına kazandırıldı. Mektupların yayın hayatına kazandırılmasında Elmalılı konusunda makaleleri, kitapları ve doktorası bulunan Necmi Atik’in emeği büyük. Zira mektupların hem günümüz Türkçesiyle anlaşılmasını sağlayan hem de yer yer açıklamalarıyla mektupların özelliği hakkında bilgiler veren Atik, uzun süredir beklenen mektupları biz okurlara ulaştırmış oldu.
Mehmet Akif Ersoy
* Diyanet tarafından yayımlanan Hak Dini Kur’an Dili/Yeni Meâlli Türkçe Tefsiri başta olmak üzere, düşünce dünyamıza dair çok kıymetli eserler telif ve tercüme eden müfessir Elmalılı, münzevî bir hayat yaşamıştır. 25 Ekim 1925 yılında Mehmet Akif Ersoy ile meâl ve Elmalılı Hamdi Yazır ile tefsir için sözleşme imzalayan Diyanet İşleri Başkanlığı, her iki âlimin de meâllerini “Türkçe İbadet” konusunda kullanmak üzere acilen basılmasını istemiş ve bu konuda baskılar yapmıştır. Atik’in belirttiği üzere, Diyanet İşleri Başkanlığı, Elmalılı ile yaptığı sözleşmede, hem meâl hem de tefsir çalışmasının “tefsir ve meâlin birlikte basılması” şartı olmasına rağmen, meâlin müstakil olarak basılıp, tefsirin daha sonraya bırakılacağını bildirmiştir. Elmalılı ise sözleşme feshini dahi göze almış, bu duruma müsaade etmeyeceğini kesin olarak bizzat belirtmiştir. Bütün bunlara rağmen mektuplarından anlaşılacağı üzere meal-tefsirin baskısına Elmalılı’nın rızası dışında başlanıldığı görülmektedir. Zaten bu sebeple Elmalılı, Diyanet İşleri’ne yazdığı meâlden sonra tamamen farklı ikinci bir meal daha kaleme almıştır. Söz konusu ikinci meâl üzerindeki yayımlama çalışmaları, Elmalılı’nın tüm metrukâtını elinde olan Atik tarafından yapılmakta olup, ilerleyen vakitlerde yayın hayatımıza kazandırılacaktır.
Necmi Atik
Elbette bu noktada şu önemli notu da buradan tüm akademi camiasına iletmek durumundayım: Elmalılı’nın şu anda yayınlanan mektupları sadece 1926-42 yılları arasındaki tespit edilebilen 50 mektubu içermektedir. Atik’in de belirttiği üzere tespit edilebilen, ancak önceden üzerinde çalışılmak üzere Elmalılı’nın metrukâtından alınıp geri getirilmeyen mektupların sayısı ise hayli fazladır. Akademiye düşen, hem Elmalılı’yı tanımak hem de Elmalılı’nın dünya Müslüman liderler ve düşünürler ile ilişkilerini yorumlamak hem de o dönemi anlamak için Elmalılı’nın metrukâtından alınan ama ortaya çıkarılmayan mektupları bulmak ve yayınlanması için de tüm metrukâtı elinde bulunduran ve yazdığı bilimsel makaleler ve kitaplarla yayına hazırlayan Atik’e ulaştırarak yayınlanmasına katkı sağlamaktır.
1878’de Antalya’nın Elmalı ilçesinde doğan Elmalılı Hamdi Yazır, ilk eğitimini ve hafızlığını Elmalı’da tamamladıktan sonra 15 yaşındayken İstanbul’a gelmiş, devrin önemli âlimlerinden Kayserili Mahmud Hamdi Efendi’den ders görmüştür. Mekteb-i Nüvvab’da hukuk eğitiminden birincilikle mezun olmuş, Beyazıt Medresesi’nde dersiamlık görevinde bulunduktan sonra 1906’da Meşihat Dairesi’nde görev almıştır. Elmalılı, Süleymaniye Medresesi Müderrisliği’nden Antalya mebusluğuna kadar, ilmî, fikrî ve siyasî olarak 1905-1922 yılları arasında çok aktif bir hayat yaşamış, Cumhuriyet’in ilanı esnasında da Medresetü’l-Mütehassisîn’de mantık hocalığı yapmıştır.
* 1922 yılında Ankara İstiklal Mahkemesi’nde idamla yargılanmış ve beraat etmiştir. Ardından vefatı olan 1942 yılına kadar münzevî bir hayat yaşayan Elmalılı, Atik’in de belirttiği üzere talebe yetiştirmeye gayret etmiş, medreseler kaldırıldıktan sonra evinde kendisini ilmi çalışmalara vermiştir. Yaklaşık 20 yıl süren bu süreçte Diyanet İşleri Başkanlığı’nın telkiniyle yazımı 12 yıl süren Türkçe tefsiri hazırlamıştır. Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır, 27 Mayıs 1942’de İstanbul Erenköy’de vefat etmiş, vasiyeti üzerine Kadıköy Sahra-yı Cedid Mezarlığı’nda toprağa verilmiştir.
Mektuplarda Atik’in de belirttiği üzere Elmalılı’nın imzaladığı sözleşmeler sonrasında tefsir ve meâl ile yaşadığı sıkıntıların içyüzünü ve bunlara karşı gösterdiği dirayet, sabır ve sebatı okurken, ailesi, arkadaşları ve talebeleri ile olan karşılıklı hürmet ve muhabbet temelli nahif ve seviyeli ilişkilerini de gözlemleyebiliyoruz. Mektuplar, okuru Elmalılı’nın evine, çalışma odasına, gönlüne, duygu ve düşünce dünyasına davet ederken, onun aynı zamanda üzerine aldığı bu önemli sorumluluğu da büyük bir titizlikle yerine getirdiğini ortaya çıkarıyor. Tabiri caizse gece gündüz demeden çalışan ve nasıl çalıştığını mektuplardaki ifadelerde özellikle kaydeden Elmalılı, yaşadığı tüm sıkıntılı süreçlere, yapılan tüm tazyik ve müdahalelere ve dönemin şartlarına rağmen asla taviz vermiyor. Aynı zamanda Atik’in belirttiği üzere muhataplarına daima hoşgörüyle yaklaşan ve hitabında hep saygın bir bilim insanı, ilim ve irfan hocasında bulunması gereken özellikleri ve ahlaki vasıfları bizlere şahit eden Elmalılı’nın mektupları hayatı, dönemi okumak ve anlamak için çok kıymetli.
Musa Carullah
*Mektupları okurken Elmalılı’nın Musa Carullah’tan Sait Halim Paşa’nın kardeşi olan Abbas Halim Paşa’ya kadar dünya Müslümanları ile çok yönlü, birbirini besleyici ilişkiler kurduğunu ve fikirlerini paylaştığını gözlemliyoruz. Hatta Musa Carullah Elmalılı’ya dört konu hakkında fikrini sorduktan sonra cevabını Finlandiya’daki adrese göndermesini istirham etmesi şaşırtıcıdır. Akif’e yazdığı mektupta yaşadığı maddi sıkıntılara ve yalnızlığına da değinen Elmalılı’nın yaşadığı süreç, bir İslam âliminin içine düştüğü buhranları ve imkânsızlıkları da ortaya çıkarıyor.
İki geniş ailenin geçim derdinin omuzlarında olmasından mülhem çok yorulan ama üzerine verilen vazifeyi en güzel bir şekilde yapmaya çalışan Elmalılı, dönemin baskılarından ve zorlu şartlarından o kadar bunalmıştır ki, Akif e yazdığı mektupta şunları ifade eder: “… çok yoruldum, hele bu sene büsbütün durgunlaştım. Yazı yazıp dururken birdenbire kendimden habersiz kalkıp odanın içinde gezinmeye başlamış olduğumu sonradan fark ediyorum. Bunun için iş üretemiyorum. Henüz sure-i Hûd’u bitirmek üzereyim. (Hûd suresi beni ihtiyarlattı) hadis-i nebevîsi mazmûnunu duyar gibiyim.” (syf. 99)
* Elmalılı, Cumhuriyet’in ilanından sonraki dönemde Osmanlı’dan tevarüs eden dini kurumlarla yapılan mücadelede, devletin “Türkçe İbadet – Ana Dilde İbadet” projesinin ancak bir Kurân-ı Kerim meâliyle yapılabileceğini bildiğinden bu meşakkatli, zorlu ve çetin yolculuğu boyunca sabretmiş, direnmiş ve konuya başkalarının müdahale etmesini engellemeyi başarmıştır. Atatürk’ün emriyle camilerde Türkçe ibadetin yapılmaya başlandığı 1932 yılının öncesini ve sonrasını kapsayan mektuplar o yıllara ayna tutmaktadır. Dönemin en ünlü âlimlerinden biri olan ve yaptığı meâl-tefsir çalışmasıyla her kesimin takdirini kazanan Elmalılı’nın daha önce yayınlanmamış bu mektupları bir dönemi yeniden tartışmaya açabilir; dahası tartışmalara farklı boyutlar kazandırabilir.