CHP geçtiğimiz günlerde, Genel Başkan Kemal Kılıçdaroğlu, Büyükşehir Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu ve İl Başkanı Canan Kaftancıoğlu’nun da katılımıyla İstanbul’da bir Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır paneli gerçekleştirdi. Türkiye’de son yıllarda yaşanan o kadar çok alışılmadık şey oluyor ki, buna da şaşırma düzeyimiz bu alışkanlıklar yüzünden muhtemelen oldukça düşük kaldı. Oysa bana kalırsa gerek CHP’nin rutinleri açısından gerek Türkiye’nin genel değişim seyri açısından tam da dönüm noktası sayılabilecek hadiselerden biriydi bu.
CHP’nin Elmalılı ile ne işi olabilir, onu zaten ne kadar anlayabilir gibi sorularla bu olayın üretebileceği keyfi kaçıracak veya bundan mütevellit muhtemel hayrı peşin peşin inkâr edecek değilim. Zaten Allah’ın yazdığı muhtemel bir hayır varsa bunu engellemeye kimsenin ne gücü yeter ne de buna kimsenin yetkisi vardır. Kur’an sadece bana, bize, yani şu veya bu gruba, partiye, cemaate hitap eden bir kitap değil. Bütün insanlığa, hiçbir ayırım yapmaksızın hitap eden yaratan Rabbimizin bir mesajıdır. Bu mesajı almak isteyenler kulaklarını açtıkları taktirde o mesajdan mutlaka kalplerine hitap edecek bir nurun ineceğine dair kesin bir inancım var.
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır’ın yaptığı neticede Akif’in deyimi ve mükemmel tasviriyle Kur’an’ı asrın idrakine söyletmeye çalışmaktan başka bir şey değil. Amaç Kur’an’ı anlamak ise bunu doğrudan Kur’an’ın kendisini okuyarak da dil ve tarihsel bilgi eksiği varsa bunu tefsir kitaplarından yardım alarak da sağlamak mümkündür. Kur’an bu dünyada yolunu kaybetmiş insanlığın yolunu bulabilmesi için en mükemmel kılavuz, muttakiler için bir hidayet rehberi, kula kulluğa karşı koyma bilincini uyandıran ve mücadele için mükemmel bir yol haritası. Kendisini hakkıyla anlamak için muttaki olmayı, yani gaybe imanı, namaz kılmayı ve Allah’ın verdiği rızıktan infak etmeyi şart koşan bir kitap (Bakara, 2-3). Her gün defalarca okuduğumuz Fatiha suresinde dosdoğru yola eriştirmek için ettiğimiz duaya (Fatiha, 6) Allah’ın doğrudan icabetidir.
Kur’an kimsenin tekelinde bir iktidar veya ticaret sermayesi değil, Allah’ın biz kullarına bir lütfu keremidir. Elmalılı ise bir Türk okuyucu için Kur’an’ın kendisinden dinlenebileceği en münasip insanlardan biridir. Çünkü Kur’an ilimlerine çok vakıf biri olduğu kadar, Kur’an’ı anlama ve yaşama konusunda dert sahibi bir insan, asrın idrakini de iyi yakalamış bir mütefekkir ve ona Kur’an’ı söyletme kabiliyetini yakalamış bir mütercim ve müelliftir. Kur’an’ı anlamayı dert edinenin başvuracağı tek kişi değil elbet, ama onun eserinden yola çıkarak da çok şey öğrenilecek bir deryadır. Elbette tüm eserler gibi bu deryadan da herkes kendi kapasitesi ve kabiliyetine göre nasiplenir. Ancak kapasite ve kabiliyetten daha önce gelen de niyettir.
Malum Kur’an’ın kendisi bile insanlara her zaman hidayet rehberi olacağını garanti etmez. Kendisine yaklaşmanın şartlarını o yüzden koyar. Muttaki olmayanlar için bir hidayet olmuyor bilakis sapkınlıklarını daha da artıran bir etki yapıyor. Kur’an kimilerinin hidayetini kimilerinin de dalaletini artırır. O yüzden daha kitabın ilk ikinci ayetinde “kendisinde hiçbir kuşkuya yer olmayan bu kitap muttakiler için bir hidayettir” denir. Demek ki muttakilik bu kitabın hidayete dönüşmesi için birinci şarttır.
Kur’an’ın kendisi bile, kendisine yaklaşılma biçimine, yaklaşanın karakteri ve niyetine göre, saptırıcı olabilirken Elmalılı’nın bize Kur’an hakkında doğru yöneltmesinin şartları olmaz mı?
Kur’an’da kendi kibrini besleyen, efsanelerini doğrulayan, batıl inançlarını destekleyen ve onu bir iktidar aracına dönüştüren biri, aynı şeyi Elmalılı veya bir başka yazar için yapmaz mı? Yıllarca “Kur’an, sadece Kur’an” diyen ve retorikte eline kimsenin su dökemediği bazı İlahiyatçı zevatın bu Kur’an’dan nasıl laikçi, 28 Şubatçıların hizmetine mahsus mesajlar ürettiklerini görmedik mi? Yine “Kur’an, sadece Kur’an” diyen başka sivil zevatın bu davayı sadece bir geçim kaynağına dönüştürmesini seyretmedik mi? Ki, bu geçimin önemli bir kısmının da doymak bilmeyen enaniyetini beslemek olduğu görüldüğünde sözkonusu zevat bizzat kendileri vahiy almış ve namütehani bir hakikat keşfetmiş gibi, Kur’an hakkında şimdiye kadar bütün anlattıklarını anlamsızlaştıran ibretlik bir savrulma yaşayabiliyorlar. En önemli vasfı “bir ücret-çıkar talep etmeyen” hakikat davetçilerinin yolundan sapmanın bir cezası olmasın mı bu?
CHP’lilerin bir Elmalılı panelini yapma gerekçelerine bakıldığında ona karşı hiç de boş olmadıkları gün gibi ortada. Elmalılı’yı onlar için önemli kılan, günümüzün siyasi bağlamında kullanışlı kılacağını düşündükleri malum yanları var. Cumhuriyet’in ilk yıllarında TBMM tarafından alınmış olan Kur’an’ın Türkçe meal ve tefsiri ile hutbelerin Türkçe okunması kararı muvacehesinde yazılmış bir tefsirdir Hak Dini Kur’an Dili.
Bu özelliği ile aslında sadece bir Kur’an tefsiri değil, aynı zamanda bu dönemde din ve laiklik konusunda yaşanmış ibretlik bir tarihin de en canlı şahididir. İslam alimlerinin ve din ricalinin bu dönemde nasıl bir zulme, itibarsızlaştırma ve takibata, maruz kaldıkları, din eğitiminin nasıl bir mecraya sürüklenmek istendiği Elmalılı’nın hikayesi üzerinden de görülebilir istenirse.
Yazdığı eserin hiç kuşku götürmeyen ve zaten kimsenin itiraz edemediği, herkesin hakkını teslim etmek durumunda olduğu büyüklüğünden bir miras payı umacak bir durumda mıdır CHP?
Hazır Hak Dini Kur’an Dili okumaya başlamışlarken kesinlikle caydırmak istemem. Lütfen okumaya devam edelim, anlayalım, ondaki entelektüel derinliği, allame inceliğini ve hikmetini görüp feyzinden nasiplenelim.
Ama önce Elmalılı’yı ve tefsir projesinin gerçek hikayesini biraz daha yakından görmeye ne dersiniz?