54. Hükümetin Başbakanı merhum Milli Görüş Lideri Prof. Dr. Necmettin Erbakan´ın eski başmüşaviri Prof. Dr. Mete Gündoğan, "Seçimden sonra ne olur?", "Ekonomi nereye gider?" sorularını köşesinden değerlendirdi. Gündoğan, "Elin parasıyla elde ettiğimiz ferahlığın sonuna geliyoruz. Bundan sonrası sizin tercihiniz. Mevcut sistem ile devam edecekseniz, karşılaşacağınız süreç Demokrat Parti dönemi sonudur. Yok eğer, kendi sürecimizi oluşturacağız diyorsanız, yeni bir fethin başlangıcını yapmış olursunuz." dedi.
Kişisel internet sitesinden "Aynı deney ile aynı sonuç alınır?" başlıklı yazısında, ekonomiyi değerlendiren Mete Gündoğan, "İçinde bulunduğumuz Borca Dayalı Para Sistemi faize dayalı bir sistemdir. Zulümdür. Lağvedilmesi gerekir. Şimdi bu aşamada, karşımıza başka bir soru çıkıyor. Devlet, belli bir modele göre üreteceği kayıt parayı piyasaya nasıl sürecek? Kime ya da kimlere verecek? Bugünkü cari sistemde para piyasaya tepeden girmektedir. Bu şekilde para, tepede bir avuç zenginin arasında dolaşan bir devlet haline dönüştürülmektedir. Olması gereken ise, paranın sisteme tabandan girmesidir." ifadelerini kullandı.
Gündoğan´ın "Aynı deney ile aynı sonuç alınır?" başlıklı yazısının tamamı şöyle;
"Tarih tekerrür eder?!!
Şu sıralarda hep aynı soruya cevap aranıyor;
? Seçimden sonra ne olur?
? Ekonomi nereye gider?
Aslında cevabı gayet basit.
Çünkü gök kubbenin altında söylenmemiş bir söz ve yapılmamış bir icraat kalmamıştır. Geçmişte yapılanlara bakarak gelecekte olacak olanlara ışık tutabiliriz.
Şimdi soruların cevabını bulmak için önümüzde iki alternatif vardır.
Birincisi;
Eğer, mevcut cari uluslararası cari ekonomik sisteme bağlı kalacak isek cevabını geçmiş uygulamalara bakarak bulacağız.
İkincisi;
Yok eğer, bu sistemi eleştirip kendimize has bir sistem kurgulayacak isek cevabı yeni oluşturulacak ekonomi politikte ve buna sadık olarak kurgulanacak matematiksel modellerdedir.
Önce birinci alternatiften yürüyerek süreci ve dolayısıyla cevapları görelim.
Birinci alternatif cari ekonomik sisteme bağlı olarak atılacak adımların oluşturacağı süreçtir. Biz ülke olarak böyle bir süreci yaşadık. O da, 1950-1960 Menderes dönemidir.
Şimdi bu döneme bir de böyle bir açıdan birlikte bakalım.
Neler olmuş, neler yaşanmış.
14 Mayıs 1950 seçimleri ile iktidara gelen Menderes´in Demokrat Partisi on yıl boyunca iktidarda kalmıştı. On yıllık dönemde Celal Bayar Cumhurbaşkanlığı, Adnan Menderes ise Başbakanlık yapmıştı.
1950 seçimleriyle iktidara gelmiş, 1954 seçimleriyle Türkiye siyasi tarihinin en yüksek oy oranına (%57) ulaşmış ve 1957 seçimleriyle de düşüşe geçmiştir.
Menderes dönemi, 27 Mayıs 1960 askeri darbesiyle sona erdirilmişti.
Peki, ekonomi politik olarak neler yaşanmıştı?!
Büyük umutlar ve beklentilerle iktidara gelen Demokrat Partinin ilk yıllarında ABD´den gelen yardımlar sayesinde görülmemiş bir bolluk yaşanmıştı.
Uzun yıllar ihmal edilen kırsal kesim ve tarım alanları desteklenmişti.
O zamanlar, halkın yaklaşık %70´i kırsal kesimde yaşıyordu.
Özellikle Marshall Yardımları sayesinde ilk yıllarda başta traktör olmak üzere, tarım aletleri yaygınlaşmıştı. Her köyde birkaç traktör ve birkaç yakın köyde de en az bir biçerdöver sahibi olmuştu.
Kara yolu yapımına önem verilmişti. Binlerce kilometre uzunluğunda asfalt yollar yapılmıştı.
Okul ve öğrenci sayılarında da önemli artışlar gerçekleşmişti. Yüksek öğretimde Ankara´da Orta Doğu Teknik Üniversitesi, Erzurum´da Atatürk Üniversitesi açılmıştı.
Sanayileşme konusunda DP, önceliği özel sektöre vermişti.
Bununla birlikte devlete ait ekonomik kuruluşlar genişletilmiş ve yeni fabrikalar açılmıştı.
Örneğin;
Makine Kimya Endüstrisi Kurumu,
Denizcilik Bankası,
Et ve Balık Kurumu,
Devlet Malzeme Ofisi,
Türkiye Petrolleri Anonim Ortaklığı,
Türkiye Selüloz ve Kağıt Fabrikaları
Ereğli Demir Çelik Fabrikaları
gibi kuruluşlar da hizmete girmişti.
On yıllık Menderes Döneminin neredeyse üçte ikisi böyle bir ekonomik canlanma ile geçmişti. Ancak; bu canlanmanın finansmanı dışarıdan gelen paralarla sağlanmaktaydı.
Uygulanan ekonomi politiğin ilk sonuçları oldukça tatminkardı. Milli gelirde yaklaşık %15´lik bir artış gerçekleşmiş ve ekonomide ciddi bir hareketlenme ortaya çıkmıştı.
Eh, elin parasıyla da bir yere kadar gidilebilirdi. Bütün bu ?dışa bağımlı´ gelişmelerde 1957 yılından sonra dış kredi alınmasının zorlaşması ile adeta sona gelinmişti.
Dışarıdan gelen kaynak kesilince bozukluklar açıkça ortaya çıkmaya başladı.
İhracat ithalatı karşılayamayınca doğal olarak dış borçlanmalar ve faizler artmıştı. Ancak borçlanmalar dahi ülkeyi bunalımdan kurtaramamıştı.
Sonunda Menderes hükümeti, IMF, Dünya Bankası ve OECD uzmanlarının hazırladığı 4 Ağustos 1958 Kararlarına imza atmak mecburiyetinde kalmıştı.
Peki, bu kararlar nelerdir?
Şimdi bu kararları iyi ölçüp biçin çünkü aradığınız cevaplara bu kararlar delil olmaktadır.
Ağustos 1958 kararları ile, 1 dolar 280 kuruş iken 900 kuruşa çıkarılmıştır. Diğer bir ifade ile Türk lirasının değeri %300´den fazla düşürülmüştür. Yani develüasyon %300´ü aşmıştır.
Aynı zamanda sıkı para politikası uygulanmaya başlanmıştır. Sıkı para politikası gereği, emisyon hacmi ve kredi hacmi daraltılmıştır. Yani piyasadan para çekilmiştir.
Bununla birlikte Kamu İktisadi Kuruluşlarının (KİT) ürünlerinin fiyatları da yükseltilmiştir. Enflasyon alıp başını gitmiştir.
İthalat ise, belli bir takvime bağlanmıştır. İthal edilecek ürünler ve miktarları üçer aylık listeler şeklinde hazırlanmaya başlanmıştır.
Bütçe açığını kapatmak için tasarruf tedbirleri alınmış ve devletin planladığı birçok yatırım harcaması iptal edilmiştir.
Tabi ihracatı hızla artırmak için farklı tedbirler alınsa da, sanayide yapılması gereken yatırımlar yapılamayınca ihracatımız ham madde ve kısmen işlenmiş madde ihracından öteye gidememiştir. Uzun vadeli yatırımlar iptal edilmiş ve kısa vadeli verimli projelere yönelinmiştir.
IMF´nin yardımı ve güvencesiyle mali olarak vadesi gelmiş olan yaklaşık 400 milyon dolarlık dış borç geri ödemesi ertelenmiş ve OECD ülkelerinden yaklaşık 360 milyon dolarlık yeni borç alınmıştır.
Aslında bu kararlarla Cumhuriyet tarihinin ilk borç konsolidasyonu da gerçekleştirilmiş ve Mayıs 1959 tarihinde yürürlüğe girmişti.
İşte bizim ülke olarak bu borç konsolidasyonundan sonra İMF´nin elinden kurtulmamız yaklaşık 50 yılımızı almıştır.
Tabi bu kararlar, halkta büyük şok etkisi yarattı.Her şeyin fiyatı artmış ama halkın gelirleri azalmıştı.
Buna rağmen ekonomide bozulan makro dengelerin düzelmesi gerçekleşmedi.
Menderes Hükümeti bu sefer para bulmak ve ticareti artırmak için farklı arayışlara yöneldi. Doğu Bloku ve Sovyet Rusya (SSCB) ile takas ticaretini geliştirmek için Rusya´ya gitmeye karar verdi. Ancak buna ömrü yetmedi.
Ve 27 Mayıs 1960 devrimi oldu.
Devrimi yapan ordu, 1952 yılında Menderes´in girişimleriyle NATO´ya giren orduydu.
Tabi ki, ABD´nin bu devrimden haberi olmadığını düşünmemiz mümkün değildir. ABD, kısa zamanda ordu içerisinde kullanışlı bir klik oluşturmayı başarabilmişti.
?
İşte size, cari sistemde kalınca yaşanılanlar ve muhtemelen farklı versiyonları ile yaşanabilecek olanlar bunlardır.
Tabi ki, bu dönemin çok farklı okumalarını da yapabilirsiniz. Ama benim sorulan sorulara vereceğim cevaplar kısıtlı da olsa yapacağım yorumlar ve öneriler bunlardır.
Tabi eğer, mevcut Ortodoks ekonomi sisteminde kalmak için ısrarlı olursanız, göreceğiniz sonuçlar en az bunlar kadar olacaktır.
Yok eğer diyelim ki, farklı bir mecradan ikinci bir alternatiften yürümek için kolları sıvadınız. İşte o zaman önerilerim özetle şunlardır.
Faiz ve faize dayalı sistemler çok büyük zulümdür.
İnsanları köleleştirir.
Zenginlerin sürekli zengin olmasını fakirlerin de sürekli fakir kalmasını sağlar.
İçinde bulunduğumuz Borca Dayalı Para Sistemi faize dayalı bir sistemdir. Zulümdür. Lağvedilmesi gerekir.
Bunun yerine piyasada mal ve hizmetler ile para arasında reel bir matematiksel model kurgulanarak yeni bir sistem kurulması gerekir.
Şimdi bu aşamada, karşımıza başka bir soru çıkıyor.
Devlet, belli bir modele göre üreteceği kayıt parayı piyasaya nasıl sürecek?
Kime ya da kimlere verecek?
Bugünkü cari sistemde para piyasaya tepeden girmektedir.
Bu şekilde para, tepede bir avuç zenginin arasında dolaşan bir devlet haline dönüştürülmektedir.
Olması gereken ise, paranın sisteme tabandan girmesidir.
Bunun için de yapılması gereken, belli bir yaştan itibaren bütün vatandaşlara, herhangi bir ayrım yapmadan eşit olarak belli bir gelir verilmesidir.
Bu tamamen bir matematiksel hesaplama işidir. Daha da detaylı önerilerimi son olarak yayınladığım
Narkoz,
Oyun Teorisi
Para B*k Gibi isimli üç kitabımdan takip edebilirsiniz.
Son söz;
Elin parasıyla elde ettiğimiz ferahlığın sonuna geliyoruz. Bundan sonrası sizin tercihiniz.
Mevcut sistem ile devam edecekseniz, karşılaşacağınız süreç Demokrat Parti dönemi sonudur.
Yok eğer, kendi sürecimizi oluşturacağız diyorsanız, yeni bir fethin başlangıcını yapmış olursunuz.
Söz de karar da sizin.
Bizden hatırlatması.
Vesselam"