Tarih: 10.01.2018 09:44

Hüseyin Akın, Yusuf Tosun´u yazdı; Elimdeki telefon da Nuh Nebi´den kalma(!)

Facebook Twitter Linked-in

Elimdeki telefon da Nuh Nebi´den kalma(!)


SİZ HİÇ YUSUF TOSUN OKUDUNUZ MU?

Yusuf Tosun uzun süredir denemeleriyle ve biyografik eserleriyle tanıdığımız bir yazar. Öncü şahsiyetleri özellikle genç kuşaklara tanıtmak için yoğun çaba sarf ediyor. Anadolu Yazarlar Birliği başkanlığını üstlenmesini de böyle bir amaca matuf sayabiliriz. Ne zaman Yusuf Tosun imzalı bir yazı görsem aksatmadan okurum. Şu an da elimde onun Mehmet Akif üzerine yazdığı ?Akifçe? adlı eseri var. Arkadan gelenlere bir izlek sunuyor yazar. Okuduklarınızla, yazdıklarınızla ve yaşadıklarınızla Akif gibi olun demek istiyor. Neden Akif? Çünkü Akif münevver bir şair olarak okudukları yazdıklarına, yazdıkları yaşadıklarına denk düşen bir şair. Üç bölümden oluşan kitapta birinci bölüm ?Akif´in İzinde´ başlığı altında şairin doğumundan vefatına kadarki süreci anlatıyor, ikinci bölüm Akif´in edebi bakışı ve sanatsal duruşunu içeriyor ve ?Akifçe Edebiyat´ başlığıyla şairin edebiyat safahatı ortaya konuluyor. Üçüncü bölümde ise Akif´e dair söylenen ve yazılanlardan örnekler sunuluyor. Yusuf Tosun´un ifadesiyle söylersek ?Toplumun en çok bilinen, lakin en az tanınan şahsiyetlerinden´ olan Mehmet Akif´i daha yakından tanımak için bu kitaba yürüyün, diyorum. Bir kitaba yürümek o kitabı ve o kitaptakini anlamanın ilk adımıdır. Haydi öyleyse. (Akifçe-Yusuf Tosun-Çıra yayınları) 

MAKALEYİ DİNLE

Ben izlemedim, sadece şurada burada yazılanlardan duydum; TRT kanalında ?Öteki Gündem´ programında hayal gücünü zorlayan şeyler söylenmiş. Deniz Bilimleri Fakültesinden bir doçent Nuh tufanına dair evlere şenlik tespitler yapmış. Programın adı ?Öteki Gündem´ olunca fiziğinde ötesine çıkmak icap ediyor haliyle. Beriki gündem değil bu öteki gündem! Hz. Nuh devrinden söz açıp da insansız hava araçlarından, cep telefonlarından, nükleer enerjiden bahsetmek tabi ki hayret duygularından ziyade mizaha konu teşkil edecek mimikleri harekete geçirecektir. Geçenlerde bir arkadaşın elimdeki modası geçmiş telefonu görünce ?at artık şu Nuh Nebi´den kalma telefonu, yenisini al´ demesi boşuna değilmiş demek. Hocanın söylediklerini mecazî anlamlar yüklemeye kalksak buna çok müsait bir alan değil. Abartı desek ortada abartıyı bina edecek bir normal durum yok. Zira abartı var olan durumu mevcut güç, kıymet ya da hâlihazırdaki durumunun üzerine çıkarma gayretidir. Mizah mı diyelim diye düşünüyorum, fakat mizaha da bir izah gerek. Teknolojinin primitif olandan mükemmele gittiği şeklindeki yaklaşıma iman etmesem de Yavuz Örnek Hoca´nın söylemek istediklerinde bir anlatım bozukluğu olduğuna daha çok ihtimal veriyorum. Yontma taş devri, cilalı taş devri gibi masallarla büyütüldük hepimiz. Resmi bilimsel dizgeye iman etmeye zorlandık. Devrimi hatırlatıyor diye devrik cümle kurmamız bile yasaklandı. Buna rağmen dünden bugüne olaylar ve olgular üzerinde ilişki kurarken anakronizme düşmedik. Cemalettin Afgani, Abduh ve Reşit Rıza´nın Kur´an ayetlerine çağdaş anlamlar giydirme uğraşı bile aklımızı okşamaya yetmedi. Şimdi bu dünyanın gündemini saçma sapan konularla işgal ettiğimiz yetmiyormuş gibi kalkıp bir de öte dünyanın gündemini böylesine Cem Yılmaz esprilerine konu olacak şekilde meşgul etmeyelim lütfen.

EĞİTİMDE MÜNİR ÖZKUL MODELİ 
Münir Özkul varoşların gözü tok yoksulunun simgesidir. Aç varsılların tok yoksullar önünde dize gelişinin hikâyesini anlatır bize. Beş ayrı ?Hababam Sınıfı? filminde oynadığı ?Kel Mahmut? rolüyle sadece okul müdürlerini yüksek bir sempatiyle temsil etmekle kalmadı, aynı zamanda kelliğe apayrı bir sevimlilik kattı. Kel olmasına keldi müdür Mahmut; ama o sadece kafa keliydi, düşünce kelliğine hiçbir zaman düşmemişti. Sevgi ve şefkatten kopmuş katı bir disiplin anlayışını yüzümüze vururcasına eleştirdi. Hiç birimiz alınganlık göstermedik onun yargılamalarından. Öğrencilerine tek ayak üzerinde durma cezası verirken de, yemek öğünlerini keserken de hep babalık dairesi içerisinde kaldı. Onun için hiçbirimizin içinden Kel Mahmut´a kızmak geçmedi. Bütün öğrencilerin nihayetinde okul psikolojisi etkisinde kalan özü temiz gençler olduğunu belleklerimize yerleştirmeye çalıştı. Yaramazlık, haylazlık ve muzipliklerin aslında kendini bir türlü yenilemeyen tekdüze eğitim sistemimizin tezahürü olduğu ancak bu kadar güzel anlatılabilirdi.

Seksenli yıllarda liseyi bitirmiş biri olarak, okul müdürümün Kel Mahmut gibi bir adam olmasını inanın ne kadar çok isterdim. Gerçi benim mezun olduğum okulun müdürü de keldi; ama adı Mahmut değildi. Hiç unutmuyorum, bir keresinde Hababam sınıfından etkilenmiş olmalı ki, bir davranışımızdan dolayı bize kızmış ve tek ayak havada kalma cezası vermişti. Bizim tınmadığımızı görünce bu kez hızını alamamış, iki ayak havada duracaksınız, yoksa yakarım, diye bizi iki ayak üzerinde boşlukta durdurmak için yapmadığını bırakmamıştı. İşte o gün bugündür ayaklarımın yere basmaması bundandır! Şayet benim de dağılacak kadar saçı ve yaşaracak kadar gözü olan bir lise müdürüm olsaydı kim bilir şimdi hangi vadilerde olurdum.

Ahmet yoksul mu yoksul bir köylü çocuğudur. İstanbul´a yeni gelmiştir. Okuyacak maddi imkânı yoktur. Mahut hoca Ahmet´i tuttuğu gibi para gözlülüğü ile tanınan müdürün yanına götürür. Ahmet´in bedava okutulmasını ister. Müdür tam bir tüccar gibi konuşur: ?Katiyen olmaz! Bu dükkân nasıl dönüyor biliyor musun sen Mahmut hoca?? diye çıkışır. Mahmut hoca altta kalır mı hiç. Tam kendinden beklenecek şekilde bir cevap verir: ?Ben tüccar değil, eğitimciyim!? diye suratına çarpar sözü. Bu sadece bir cevap değil, aynı zamanda tesiri yıllar boyu devam edecek bir tokattır. Münir Özkul filmlerini komedi niyetine izleyenler böyle bir söz karşısında sadece tokat yemekle kalırlar; ama testiyi kırma dikkatsizliğinden de vaz geçemezler. İçinde Münir Özkul´un bulunduğu hiçbir film komik vurguya istinat etmez. Mizah ve gülmecenin sıradan ucuz bir unsuru olamaz.
Geçen hafta içerisinde yitirdiğimiz bu usta sanatçıyı ve de hayallerimizin ve hatıralarımızın Mahmut Hoca´sını rahmetle anıyoruz.

 




Orjinal Habere Git
— HABER SONU —