Eleştiride ölçü ve tutarlılık

Marmara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi’nden Prof. Dr. Mustafa Öztürk’ün bir konuşmasındaki bazı ifadeleri bir süredir çokça tartışılıyor. Tartışmanın ortaya çıkardığı görüntü ise en az Öztürk’ün demeçleri kadar kötü.

Eleştiride ölçü ve tutarlılık

Mustafa Öztürk’ün ‘zenim’ ifadesinden yola çıkarak sarf ettiği kabulü mümkün olmayan ve mantıksız sözleri kamuoyunda epey tartışıldı. Öztürk’ün aktif üniversite hocalığını noktalamak zorunda kalması ile sonuçlanan süreç tartışma üslubu hakkında Türkiye toplumuna dair pek tatsız bir fotoğraf veriyor.

Öncelikle şunu belirtmek lazım ki; Öztürk’ün sözlerinin tevile ihtiyacı yoktur. Çok öznel bir çıkarsamadan yola çıkarak Kitab-ı Kerim’in beşer sözü olduğu iddiası Müslüman geleneğindeki önemli hassasiyetleri bir kenara koysak dahi ‘bilimsel’ olarak bile ispatı mümkün gözükmeyen bir iddia. Bu, Öztürk’ün ilk açıklaması da değil. Öztürk, birçok makale ve kitabında ilahi vahyin manası itibariyle Allah’a ait olsa bile lafzının Resül’ün içinde yaşadığı iklim ve psikolojiyi yansıttığını ifade ediyor; asırlardır elimizde olan Kur’an'ın Müslümanların zihninde inşa ettiği anlamsal boyutun lüzumsuzluğunu ilan ediyor. Mesele üslup meselesini binlerce kez aşıp vahyin usul ve esasını tümden imhaya yönelmekten kaynaklanıyor. Burada Öztürk’ün niyetini sorgulamak veya aklını okumak gibi sonuçsuz girişimlerden uzak durup Kur’an-ı Kerim’in bugün değil indiği dönemde bile makul, mutedil, meşru ve evrensel olmadığını ilan eden çarpık söylemler üzerine odaklanmaktır.

Mustafa Öztürk’ün meşum yaklaşım tarzı hakkında ilmi ve ahlaki derinliği olan kapsamlı iki eleştiri için:

Vahye İttiba Yerine Vahyi Biçimlendirmeye KalkışmakVahye İttiba Yerine Vahyi Biçimlendirmeye Kalkışmak

Tarihselcilik: Modernizmin Bir AparatıTarihselcilik: Modernizmin Bir Aparatı

Aynı şekilde İlahiyat camiasından Prof. Dr. Halis Aydemir’in, Öztürk’ün tartışmalara sebep olan son sözleri hakkında ifade ettiği seviyeli eleştirilere de bakılabilir:

Ali Bulaç’ın kişisel sitesi için kaleme aldığı ve Haksöz-Haber’de de iktibas edilen yazısı da Öztürk’ün açıklamalarındaki tutarsızlıkları ölçülü bir şekilde ortaya koyuyor: 

“Çakma kimlik” ile “veled-i zina” arasında “zenim”“Çakma kimlik” ile “veled-i zina” arasında “zenim”

Tartışmanın bu kısmı hakkında daha fazla bir şey söylemeye gerek görmüyoruz. Ancak bir diğer konu var ki en az Mustafa Öztürk’ün açıklamalarındaki bazı ifadeler kadar can sıkıcı ve üzücü. Tartışma üslubundan yoksun olmak, düşüncenin gelişmesi ve doğru fikrin yayılmasının önündeki en büyük eksik. Eleştirilerimizi ilmi ve ahlaki bir zeminden yapmadıkça ortaya Müslümanlar açısından faydalı bir tartışma düzleminin çıkmayacağı da açık.

Bir başka konu ise tutarlılık bahsi. Mustafa Öztürk’ün demeçlerine hak vermek mümkün değil. Bu bağlamda bizim vurgularımızın dışında yukarıda iktibas edilen çerçeve metinler ve videolarla eleştirilerimizi dile getirmeye çalıştık. Ancak tartışmalara konu olan videonun bir de diğer kısımları var. İslam’ı ve Müslümanları karikatürleştiren, Kemalist medyanın sürekli ekranlara taşıyıp istihzayla kitlelerin önünde komik söylem ve durumlarını paylaştığı güya Ehl-i Sünnet hocalar var. Bu hocaların 28 Şubat darbe sürecinden günümüze değin sergiledikleri tutumlar adeta geniş kitlelere “iyi ki laiklik var” dedirtmekten öteye bir işlevleri oluyor mu acaba, diye sormak icap ediyor. Öztürk'ün bu konu hakkında fikirlerini dile getirdiği kısım: 

Mustafa Öztürk’ün tartışmaya çalıştığı bu husus önemli bir probleme işaret ediyor. Öztürk’ün yaklaşımına edepli, ilmi ve imani ölçüler dairesinde itiraz getirmek zaten ertelenemez bir zarurettir. Ancak bu süreçte Öztürk mevzusundan bağımsız olarak sorulması gereken başkaca önemli sorular da var: Peki, sabah akşam televizyonlarda boy gösteren bazı isimlerin Kur’an'ın açık hükümlerini eğip büken, Resullullah (s) ’a Kur’an dışı misyonlar yükleyen sapkınlıklarına niçin ses çıkartılmıyor?

28 Şubat sürecinde Yaşar Nuri Öztürk, Zekeriya Beyaz, Hüseyin Üzmez, Müslüm Gündüz, Ömer Çelakıl vb. kullanılmaya elverişli isimlerin o dönemlerde yaptıklarına benzer şeyleri bugün de yapan bozguncu tipler televizyon programlarını süslemeye devam ediyorlar. Eleştiride ilmilik ancak tutarlılık bahsinin sağlanmasıyla ahlaki bir zemine kavuşur! Mustafa Öztürk’ün Kitab-ı Kerim’e yönelik kabulü mümkün olmayan ifadelerinin benzerlerini farklı bir zaviyeden seviyesiz bir şekilde ifade edenlere yönelik var olan sessizliğe karşın Öztürk’e gösterilen tepkilerdeki hakarete varan kimi ölçüsüz yaklaşımlar tartışma üslubu söz bağlamında karamsar bir tablo ile karşı karşıya olduğumuzu gösteriyor! Sonuçta kimilerinin günahlarını örtmek, muhbirlik ve müfsidlik misyonlarını meşrulaştırmak gibi köpürtülen cedel kültürü mü’minleri hüzne, fasıkları ve zalimleri sevince gark eden bir iklime dönüşüyor sadece. Islah olmak ve ıslah etmek için her şeyden önce muttaki olmak gerekiyor çünkü.