Samimiyet, dürüstlük, güvenilirlik; söylem ve eylem tutarlılığında kendini gösterir.
Gerçekleşmesini dört gözle beklediğim bir sempozyuma katıldım. Adı, ?Tüm Yönleriyle Hz. Peygamber ve Ahlakı?. Düzenleyenleri, niyet ve emeklerinden dolayı kutlarım.
Sunulan tebliğlerden birinin adı, ?İslam Ahlak Felsefesinin Kaynağı Olarak Nebevi Ahlak?. Tebliğ sahibi bir doçent. Kendisine sunum için verilen süre, on beş artı beş dakika. Günlerden Cuma. Tebliği sunan öğretim üyesi, verilen asıl ve ek süreyi de aşmış durumda. Sempozyum yöneticisi bir taraftan konuşmacıyı süre konusunda uyarıyor, ama sonuç yok. Sırada sunulmayı bekleyen bir tebliğ daha var. Vakit daralıyor, dinleyenler cumaya gitmek ve cumaya hazırlık için sabırsızlanıyor. Konuşmacı, yapılan uyarıları, kendisinden sonraki konuşmacının varlığını, dinleyenlerin sabırsızlığını hiçe sayarak fazladan on dakika daha konuşup konuşmayı bitiriyor. Salondaki dinleyenlerden biri kendini tutamıyor ve konuşmacıya yönelerek ?Konuşma için verilen süreye uymak da bir ahlak konusudur? diyor.
Şimdi, siz bu tabloyu nasıl izah edersiniz? Bu samimiyetsizliği ve tutarsızlığı görünce ben de öğleden sonraki ve ertesi günkü toplantılara katılmadım.
?Ele verir talkını, kendi yutar salkımı? deyimiyle ilgili Ekşi Sözlük´te yapılan yorumlara bakarsanız, ?Dinci kesimi en güzel şekilde özetleyen söz? veya ?Bu dinci kesim öyledir ki; size, şunu bunu yapma der, ama kendi malı götürür? yorumlarını görürsünüz.
Ne kadar acıtıcı ve incitici algı, değil mi?
?Hocanın dediğini yap, yaptığını yapma? sözünün hem olumlu hem olumsuz anlamı var. Çoğunluğun anladığı gibi düşünürsek, çıkarılacak sonuç, oldukça aşağılayıcı.
Bu toplum niye böyle oldu, insanlar bu noktaya nasıl geldi?
?Kral Çıplak? diyenleri kapımızdan kovduk, ?Molla Kasım?lık yapanları küçümsedik. İşimize gelmedi. ?Dünya ahiretin tarlasıdır.? diyenlerin, tarlada üretim yapmak yerine orayı bataklığa çevirmeleri ne hazin. Bataklık artık kokuyor.
Doğu toplumları genellikle konuşmayı sever, bir taraftan da ?Bir saat tefekkür, bin yıl nafile ibadetten hayırlıdır? der; ama tefekkürü bile tefekkür etmez. Konuşmak, gıdasıdır onun. Konuşsun da ne konuşursa konuşsun. ?Boş teneke çok öter? sözünü pek severim.
Söylem diye bir ibadet ya da bir eğitim yöntemi var mı, bilmiyorum. Varsa bile derhal terk edilmeli. Eyleme dökülmeyen söylemin hiçbir değeri yok. Hatta dediklerini hayata indirmeyen söylem sahipleri daha itici oluyor.
Riyakar, samimiyetsiz, çıkarcı, makyavelist kişilerin egemenliği yüzünden insanlarla ilişkilerimi azalttım. Bu tür kişiler iki yönlü olumsuzluğa yol açıyor. Ya insan insanlığından soğuyor, utanıyor ya da ifadesini bulan yüksek düşünceler inandırıcılığını, değerini, etkisini; söz sahipleri de otoritesini kaybediyor.
Bu toplumun artık nasihate ihtiyacı yok. Çocuklar, içinde bulundukları çağın gereği olarak zaten yönlendirmelere tepki veriyor. Acilen rol modellere, güzel örneklere ihtiyaç var.
Eskiden ?Doğruyu konuş, canın doğru çıksın? denirdi, doğruluk örneği olarak Yunus Emre´nin Taptuk Emre´nin dergâhına götürdüğü düzgün odunların hikâyesi anlatılırdı. Doğruluğun, tutarlılığın bir erdem olduğuna inanmıştık ve bunun bedelini de ödüyorduk. Niçin biz bedel ödemekten korkar olduk?
İğneyi de çuvaldızı da birilerine batırmak niyetinde değilim. İğneyi kendime batırıyorum, çuvaldızı da birileri kendine batırmayı kabullensin istiyorum. Eğitimciler, iğnenin hedefidir.
Ülkemizde ve dünyada, ahlaklı siyaset, hakkaniyetli ticaret, adaletli hâkimiyet adına görev üstlenenler, medyada yer işgal edenler, düşünce üretenler sınıfta kalmışlardır. Çıkan ürün, bunu ispatlamaktadır.
Bu yazıya sebep ve konu olanlar, daha büyük vebal altındadır. Bu insanlar, kendilerini tarihin yargılamasını beklemeden vicdanlarına emanet etmelidirler. Dünya tarlasının bereketli olması, bunu gerektirir. Güven binasının inşası için samimiyet harcı şart!