İstanbul belediye başkanı Ekrem İmamoğlu’na suikast yapılacağı ihbarı haberlerini hafife alan, “Bize her zaman suikast ihbarları gelir” genellemesi içinde değerlendiren açıklamalar ve o açıklamaları esas alan yorumlar okuyorum.
Oysa Türkiye’nin siyasi tarihi biraz da suikastlar tarihidir. Çokça çakma suikast girişimleri yanında gerçek ve sonuç alıcı suikastlar da olur bizde.
İttihat Terakki’nin iktidarda bulunduğu dönemde, gazeteciler Ahmet Samim, Hasan Fehmi ve Zeki beyler, Sadrazam Mahmut Şevket Paşa, Harbiye nazırı Nazım Paşa, İsmail Mahir Paşa ile Şemsi Paşa hayatlarını suikastlarda kaybettiler.
[Bu dönemin suikastları ve İttihat Terakki’nin kullandığı tetikçiler ve vurucu timleri etraflıca işleyen bir kitap var. Turan Akıncı’nın kaleme aldığı ‘Suikast’ kitabı.]
Cumhuriyet döneminde de, ilgileri olmayan muhaliflerin adları sorumluymuş gibi olaya karıştırıldığı için bir hesaplaşmaya dönüşmüş görüntüsü veren Atatürk’e suikast hazırlığı ile başlayıp Turgut Özal’a 1988 yılı Aralık ayında Kartal Demirağ adlı tetikçinin düzenlediği suikasta kadar uzanan bir dizi siyasi eylem var.
En son Diyarbakır baro başkanı Tahir Elçi’ye düzenlenen gibi sivilleri hedef alan suikastlar da çoktur bizim yakın tarihimizde.
Ortam müsaitse…
Suikastlarla istenen sonucun alınabilmesi için hedeflenen kişinin vücudunun ortadan kaldırılması gerekmiyor; yarım kalan suikast girişimi de çoğu kez sonuç alan kadar siyaset üzerinde etkili olabiliyor. Suikast girişimine uğrayan veya hakkında suikast yapılacağı beklentisi uyanan kişilerin vücut kimyası değişebildiği gibi, kendilerini onlarla özdeşleşmiş bilen diğer kişiler de bu durumdan olumsuz etkilenebiliyor.
[Yakup kadri Karaosmanoğlu ‘Hüküm Gecesi’ romanında gazeteci Ahmet Samim suikastı öncesi ve sonrasında Osmanlı başkenti İstanbul’a hakim olan havayı çok güzel anlatır. 1910-1913 yılları arasında siyasi iklimi bunaltan o hava, İttihatçıları Almanya saflarında palas pandıras dünya savaşına girmeye sürükleyecektir.]
Evet, suikastlarla çok daha büyük sonuçlar almak da mümkündür.
“Falanca kişiye suikast yapılacak” haberi işitildiğinde, “Olmaz, uydurma, çakma, inanmayın” demeden önce, Türkiye’nin bugünkü ortamının böyle eylemlere müsait olup olmadığına bakmak lazım.
Bana sorarsanız, ülkemizin her anı suikast gibi olağanüstülüklere müsaittir de, bugünler için daha da müsait olduğunu söyleyebilirim.
Her düzeyde devlet yetkilisinin Ekrem İmamoğlu’na suikast konusu açılınca “Bize böyle ihbarlar her zaman gelir” demelerini ilginç buldum.
Acaba gelen ihbarlar devlet yetkilileri açısından hangi kademeye kadar duyuruluyor?
Bu soruyu şu günlerde göz attığım ABD’nin bir önceki başkanı Barack Obama’nın kendi döneminde yaşananları anlattığı ‘A Promised Land’ (Vaadedilmiş Toprak) adlı anı kitabında konuya ilişkin yazdıkları aklımda olarak soruyorum.
Başkana istihbarat brifingi
Obama, ondan önceki diğer başkanlar gibi, kendisine de her sabah istihbarat brifingi verildiğini anlatıyor. Her başkanın eğilimine göre kısa veya uzun hazırlanan bir istihbarat dosyası her sabah kahvaltı masasına oturmadan önce başkana sunulur, o da bir araya geldiği istihbaratçılarla bu dosyada yazılanların üzerinden geçermiş…
Eşli Michelle’in istihbarat dosyası için ‘ölüm, tahribat ve korkunç şeyler kitabı’ tanımını kullandığını yazıyor Barack Obama…
Dediği şu:
“Herhangi bir gün, Somali’deki terörist hücreyi veya Irak’taki kalkışma hazırlığını veya Ruslar ile Çinlilerin yeni nükleer silah sistemleri geliştirdiklerini okurdum; hemen her birinde ciddiye alınmayacak gibi olsa bile muhtemel terörist operasyon ihbarları da yer alırdı.”
Başlarından 11 Eylül (2001) olayı geçtiği için en hafif ihbarları bile göz ardı edemiyor Amerikalılar…
Donald Trump başlarda aynı geleneği sürdürmek ister görünmüşse de, normalde 15 sayfayı bulan dosyanın hacmi, onun zorlamasıyla, birkaç sayfaya indirilmiş. Seçim kampanyasını bahane edip bu yılın ekim ayından sonra istihbarat brifingi almayı durdurmuş zaten Trump.
Joe Biden dört gündür başkan muamelesi görmeye başladı ve o sebeple istihbarat dosyası her sabah artık ona da sunuluyor. Ona ve yardımcısı Kamala Harris’e.
Biden başkan yardımcısı seçildiği 2008 yılından başlayarak Trump’ın Beyaz Saray’a taşındığı 2017 yılına kadar o dosyaları her gün okumuş biri. Şimdi yeniden istihbarat dosyası kendisine sunulmaya başladığına göre, herhalde en uzun süreli istihbarat dosyası okuyucu yetkili o ABD tarihinde..
David Priess’in ülkesinde başkanlara her gün istihbarat raporu sunulması alışkanlığını işleyen ‘The President’s Book of Secrets’ (Başkanın Sırlar Kitabı) adını taşıyan bir eseri var. Kitabın daha ilk sayfasında Trump’a dosyanın nasıl sunulduğu anlatılıyor.
Sabah makamına geliyor Trump, genel sekreteriyle o günün programı üzerinde konuştuktan sonra ulusal güvenlik danışmanını çağırıp onunla da gece boyu dünyada neler olup bittiğini gözden geçiriyor. Ardından sekreteri CIA direktörünü içeriye alıyor. “Bu görüşmede çoğunlukla iyi haber alınmaz” diyor Priess.
Okuyalım:
“Başkanın misafiri -CIA direktörü Gina Haspel- içeriye girdiğinde gecenin yarısını uyanık geçirdiği her halinden belli olur. Gerçekten de onun mesaisi başkalarının uykuya daldığı saatte başlar. CIA karagahına gittiği gece yarısı saat 02.00’dan itibaren, son anda gelen ham istihbarat raporlarına bakmış, kilitli vaziyette tuttuğu çantasına yerleştirdiği analitik değerlendirme raporlarını dikkatlice okumuş ve 17 ayrı kurumdan oluşan istihbarat camiasından analistlerle konuşmuştur direktör. Başkana sunulmak üzere hazırlanan dosyada bulunmayan bilgilerle de mücehhez hale gelmiş vaziyettedir artık.”
Bizde bu iş nasıl
Bu uzun alıntıları istihbarat işinin ve özellikle de suikast türünden meşum eylemlerin hafife alınmaması gerektiğini hatırlatmak için yaptım.
Sanıyorum, artık başkanlık sistemine geçildiğine göre artık bizde de Külliye’de buna yakın bir istihbarat sunma çalışması söz konusu oluyordur. Yurt içi ve dışında olup bitenler sadece haber olarak değil tahliller eşliğinde o sunumda yer alıyordur.
Keşke bizde de –David Priess’in kitabında yansıttığı tarzda- bu işin nasıl yapıldığını yazan çıksa…
Çıksa da suikast haberleri ortalığı sarınca daha güven içinde olabilelim.
Bu yazının kıssadan hissesi şu: Suikast ihbarlarını hafife almayalım.
Almayalım olur mu?